*
Şehitleri soğuk hava deposuna kavun gibi istifledikleri Kırkağaç’ta, dile kolay, 35 sene boyunca Kayadipli ailesi başkanlık etti, Demirel’in kalesiydi, tarımı öldürdüler, halkı maden işçiliğine mahkûm ettiler, 2009’dan beri AKP kazanıyor.
*
İzmir Kınık’ta dolaşırken, elindeki çekirdeği yanlışlıkla yere düşürsen, ağaç çıkar, öylesine mümbittir toprakları ama, ekiyorsun para etmiyor, elde avuçta tek geçim kaynağı kaldı, 25 kilometre ötedeki Soma... Ve, Kınık’ta 30 Mart’ta AKP kazandı.
*
Savaştepe’yle Soma; birine Balıkesir’in ilçesi, öbürüne Manisa’nın ilçesi diyoruz ama, aslında bitişik komşular... Savaştepe’de eskiden hayvancılık yapılırdı, artık yapılamıyor, maden işçiliğinden başka ekmek yok, 30 Mart’ta AKP kazandı.
*
AKP’nin en zayıf olduğu Ege Bölgesi’nde, ekonomisi madene mahkûm ilçeleri AKP’nin kazanması tesadüf müdür?
Bi kaç yüz madencinin ölümünü fazla abartmamamız gerektiğini izah etti. 1800’lü yıllardan, Kraliçe Victoria döneminden örnekler verdi, olağan şeylerdir, fıtratında var dedi.
*
Çünkü...
*
Sırtında el örgüsü hırka.
Saçında çiçek desenli yazma.
*
Çömez muhabirken, hayatımda ilk defa Soma’da maden kazasına gittiğimde, böyle bekliyorlardı ocağın kapısında... 30 sene geçti. Hâlâ aynı böyle bekliyorlar.
*
Soma’da da böyle beklerler.
Kozlu’da da.
Cumartesi günü.
Saat 15 suları.
Hava yağmurlu.
Ayaz, ısırıyor.
Avukat Şule Nazlıoğlu Erol’un başlattığı adalet nöbeti, hafta sonu tatili, gece gündüz demeden devam ediyor. Mahkeme pazartesi sabahına kadar kapalı, binada kimse yok, olsun, ellerinde bayraklarıyla sessiz şekilde bekleyişlerini sürdürüyorlar. O sırada... Kalabalığın önünde bir midibüs duruyor. Mamak askeri cezaevi önündeki sessiz çığlık eylemine katılanlar, servis ayarlamış, sessiz çığlık’tan adalet nöbeti’ne gelmişler. Esir subayların eşleri, çocukları, iniyorlar. En son, genç bir adam iniyor. Tek başına. Siyah güneş gözlükleri var. Yardım rica ediyor. Elinden tutup, bir sandalyeye oturtuyorlar. Görme engelli.
*
Beş dakika geçiyor, on dakika geçiyor, fark ediyorlar ki, o görme engelli genç adam hakikaten tek başına gelmiş, beraberinde kimse yok, elleri dizlerinde, ööyle oturuyor. Cübbesiyle nöbet tutan avukatlardan biri yanaşıyor, merhaba... Tanışıyorlar,
Çocukluk dönemi hayatidir; beynimizdeki nöronlar, tüm davranış kodlarımız bu süreç zarfında gelişir. Aslında, ömrümüz boyunca çocukluğumuzu yaşarız dersek, abartmış olmayız.
Kötü yaşanmış çocukluk dönemi, öfke kontrolünü bozar. Ailesi tarafından dövülen, hatıraları travmalı çocuk, saldırganlığı sorun çözme yöntemi olarak benimser. Ebeveynlerden birinin aşırı baskın ve agresif olması, diğerinin pasif ve ezik olması, öfke patlamaları yaşayan yetişkinlerin ortak hikâyesidir.
Bu tür aile ortamı, çocukta güven sorunu yaratır, dünyayla güvensizlik üzerinden iletişim kurmasına sebep olur. İtaat kültürü nedeniyle duygularını yerinde ve zamanında ortaya koyamaması, birikir birikir, kontrolsüzlüğe yol açar.
Okulda-sınıfta önemsenmemesi, arkadaşları tarafından dışlanması, yaşadıklarını kimseyle paylaşamaması, kendini yetersiz hissetmesi de kontrol bozukluğunu tetikler; bunlara maruz kalan çocuk, dikkat çekmek için öfke’yi kullanır.
Huy kabul edilir, huyu böyle denir, halbuki huyla alakası yoktur. Psikiyatride epileptik karakter terimi vardır. Bazı epilepsi türleri, tipik bayılmalarla değil, öfke nöbetleriyle seyreder. Söz konusu karakterler, ruh hallerini, abi o an bende film koptu, gözüm hiçbir şeyi görmedi diye ifade ederler. İncir çekirdeğini doldurmayacak mevzuda, çılgınca asabileşirler; ağızlarından çıkanı kulakları duymaz, sinirden titreyen çenelerinden öyle laflar dökülür ki, tekme tokat girişseler, daha iyidir. Hemen peşinden derin pişmanlık duygusuna bürünürler, öylesine normal, öylesine saygı-sevgi dolu olurlar ki, görenler gözlerine inanamaz, sanki başka biri derler, iki ayrı kişi gibi... Çalkantılıdırlar.
Öfkeyi baskılamaya çalışsalar bile, gündelik yaşamlarında hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük olarak açığa çıkar, ipucu şeklinde kendilerini ele verirler.
Öfke birikiminin zararı, sadece çevrelerine değil, asıl kendilerinedir. Metabolizmayı haşat eder, şeker’e hipertansiyon’a depresyon’a yol açar, bağışıklık sistemini zayıflatır.
Yoksa, Ali İsmail’in katillerinin yargılandığı duruşmada, nasıl bakıyorsunuz çocuklarınızın yüzüne, gözlerimin içine bakarak söyleyin, nasıl kıydınız oğluma diye feryat eden Emel anne’yi mi?
*
Ya da ne bileyim, evladı Murat’ı 14 yaşındayken deniz lisesine emanet edip, askeri cezaevinden tabutla geri alabilen Samiye anne’yi mi seçsek yılın annesi?
Veyahut, hepsini temsilen, Maltepe’deki evladına hasret dördüncü anneler gününü geçiren Saime anne’yi, Refika anne’yi, Fazilet anne’yi, Nurper anne’yi, evladı Mamak’ta olan Feride anne’yi, evladı Hasdal’da Rukiye anne’yi, evladı Hadımköy’de Nuran anne’yi, evladı Şirinyer’de olan Revine anne’yi mi seçsek?
*
Kuruş kuruş biriktirdiği harçlığıyla, anneler gününde annesine sürpriz yapıp, hediye yüzük almak için çarşıya çıkan... Yeteneksiz yöneticilerimiz, bize ait olmayan kirli savaşı bize sıçrattığı için, Reyhanlı’da havaya uçan Oğulcan’ın, paramparça cenazesine sarılan Fatma anne’sini mi seçsek yılın annesi?
Evdeki paraları sıfırla’nın, 30 milyon avro kaldı babacım’ların, dolar dolu ayakkabı kutularının, yatak odasında para kasalarının, 700 bin liralık kol saatinin, kısacası, asrın liderinin asrın ülkesinde... Aile bütçesine katkı için, ağabeyiyle birlikte sokaklarda kâğıt toplarken, kamyonun altında kalarak can veren, henüz 6 yaşındaki Yücel’in, çaresizlikten saçını başını yolan Zübeyde anne’sini mi seçsek?
*
*
Herifin biri, 17 yaşındaki kuzenini zorla kaçırmış, imam nikâhıyla kapatmış, bir başkasından kıskanmış, kızcağızı bıçakla delik deşik ederek öldürmüş, güya 14 sene vermişler, alt tarafı dört sene yatıp Rahşan affıyla çıkmış.
Çıktıktan sonra, işe girmiş, aynı yerde çalıştığı bir arkadaşıyla tartışmış, tesadüfe bak, belinde ruhsatsız tabancası da varmış, çekmiş vurmuş, arkadaşı ölmemiş, ameliyat mameliyat kefeni yırtmış, ölmediğine göre çok önemli değil tabii, yaralamadan dört sene hapis cezası vermişler, ama, bi daha yapma diyerek cezayı ertelemişler, belindeki ruhsatsız tabancayla sokağa geri salmışlar.
Bu sefer, resmi nikâhla evlenmiş, resmen evliyken, dul bir kadınla yaşamaya başlamış, evimin tapusunu senin üstüne yapacağım demiş, iki sene tapu mapu yapmayınca, hır çıkmış, sen misin bağıran, kapmış baltayı, savurmuş, kadının kafayı ikiye bölmüş, güya 15 sene vermişler, alt tarafı altı sene yatıp çıkmış.
Çıktıktan sonra, bir başka kanaldaki izdivaç programına katılmış, e böyle pırıl pırıl damat adayı her zaman bulunmaz, kapanın elinde kalmış, Arap asıllı bi kadınla evlenmiş, neyse ki o kadını öldürmemiş, bir sene sonra boşanmışlar, talihsizlikler hep bu adamcağızı(!) bulmuş yani, şansını yeniden denemek için Ne Çıkarsa Bahtına programına katılmış.
*
Canlı yayında anlattı bunları... “Kader kurbanıyım” dedi. “Dürüst bir insanım, yalan söyleyemem, evlenmek, yuva kurmak benim de hakkım, 62 yaşındayım, şeker hastasıyım, bi su verenim olsun istiyorum” dedi. Alkışladılar.
*
Başbakanımız efendimiz atladı uçağa, Moskova’ya gitti, odalar birliği tarafından inşa edilen alışveriş merkezinin açılışını yaptı. O zamanlar da bayılırdı alışveriş merkezlerine... Mağazaları gezerlerken, kuyumcunun biri, Eminanım’a pırlantalı gerdanlık hediye etti. Bilahare, halıcıya geçildi. Vitrinde görüp beğendiği ipek halı da Eminanım’a hediye edildi. Konfeksiyoncuya uğrandı, başbakanımız efendimize mont hediye edildi. Başbakanımız efendimiz, benim bedenime olur mu, bak olmazsa geri gönderirim haa dedi, yılışık kahkahalar atıldı, alkışlandı.
*
Gel gör ki, henüz havuz medyası kurulmamıştı, Alo Fatih’ler yoktu, lavuklara gazetecilik yaptırılmıyordu. Dolayısıyla, başbakanımız efendimiz İstanbul’a döner dönmez, kamerayı-mikrofonu burnuna dayadılar, hediyelerin fiyatını sordular. Çok sinirlendi. “Gazetelerde ağza alınmayacak, milletin adap çizgilerinin dışında ifadeler kullanılması çok çirkindir, ama gafil yakalandılar, 30 bin dolar dediler, halbuki perakende fiyatı 10 bin 600 küsur” dedi. Türkiye seninle gurur duyuyor diye alkışlandı.
*
Gazeteciler peşini bırakmayıp, kurcalamaya devam edince, hediye gerdanlığın kuyumcuya iade edildiği açıklandı. İpek halı ise, başbakanlık envanterine kaydedildi. Hediye halının kayıt numarası kaçtı biliyor musunuz? 001’di.
*
İlkti.