Yılmaz Özdil

Türlü

28 Mart 2010
“Kozmik patates”i biliyorduk, şimdi de “hukuki domates” çıktı başımıza.

“Anayasa maddelerini tek tek oylamak yerine, toptan oylarsak, domatesle patatesi karıştırmış gibi olmayacak mıyız?” diye sordular... Başbakan yardımcısı da tarif verdi, “Yemekte domatesle patates birlikte olmazsa, lezzet olmaz” dedi.

 

“Cemil Usta” bi nevi.

 

HSYK’yı ayıklayıp, küp küp doğrayın, hâkimleri savcıları ayrı ayrı haşlayın, bir diş müsteşarı bütün olarak ilave edin, Danıştay serttir, kazıyıp, ortadan ikiye bölün, püre haline gelene kadar rendeleyin, Yargıtay’ın saplarını temizleyip, dilimleyin, sapları atın, Sayıştay’ın çekirdeklerini çıkarıp ezin, Anayasa Mahkemesi’ni yağlayıp, pembeleşene kadar karıştırın, memleketi soyup, ahaliyi ince ince kıyın, iki çorba kaşığı hamaset, üç bardak çene suyu ekleyin, üstüne bi tutam davul tozu minare gölgesi serpip kısık ateşte, referanduma sürün...

 

Haklıdır Cemil Usta...

Yazının Devamını Oku

Alırsak, ülke iflas eder...

27 Mart 2010
Cumhurbaşkanı, Mercedes’e biniyor.<br><br>2 tane uçağı var, limuzini var.

Başbakan, Mercedes’e biniyor.
2 tane uçağı var, helikopteri var.
Meclis Başkanı, BMW’ye biniyor.
Başbakan yardımcıları, Mercedes.
Maliye Bakanı, Mercedes.
Ekonomi Bakanı, Mercedes.
Savunma Bakanı, Mercedes.

Yazının Devamını Oku

Hukuku niye sevmiyorlar?

26 Mart 2010
“Mayınlı araziyi el âleme verelim” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “YÖK kadrolarına kimi istersek, onu alırız” yönetmeliği çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti.

“Maaşlı çalışanlar kümesteki yolunacak kazdır, bunların gelir vergisini artıralım” dediler, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Orman arazileri boş boş duruyor, oralara otel kurulsun” kararı aldılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Türkler kerizdir, tahvil gelirlerine yüzde 10 stopaj ödesin, yabancılar canımız ciğerimizdir, hiç ödemesin” uygulaması başlattılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Askeri yargıyı boşver, tanımayız” düzenlemesi yaptılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Memur ölene kadar çalışsın, çok istiyorsa, öldükten sonra emekli olsun” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Yabancı gelsin, canı ne kadar çekiyorsa o kadar toprak alsın” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Herkesin telefonu dinlensin, bu işin denetlemesini, Başbakan kimi görevlendirirse o yapsın” hükmüne vardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Memur kessin sesini, topluca şikâyet başvurusu yapmaya kalkarlarsa maaşları kesilsin” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Milli park hikâyedir, çevre raporuna filan gerek yok, nerede altın varsa, orayı siyanürlesinler” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Çiftçilik belgesi olmuş olmamış hiç önemli değil, ben kafama göre, kime istiyorsam ona tarımsal destek vereyim” dediler, Anayasa Mahkemesi iptal etti. “Erkek yapıyorsa çapkınlıktır, kadın yapıyorsa zinadır” yasası çıkardılar, Anayasa Mahkemesi iptal etti.

*

“Ahali uyanmadan GDO sokuşturalım” yönetmeliği çıkardılar, Danıştay durdurdu. “Kanun benim... İstediğim hâkimin, savcının telefonunu dinlerim” yönetmeliği çıkardılar, Danıştay durdurdu. “Devlete ait arazileri canım kime istiyorsa ona tahsis ederim” dediler, Danıştay durdurdu. “Enflasyon oranı filan beni ırgalamaz, belediye otobüsüne yüzde 30, yüzde 50, istediğim kadar zam yaparım” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Sınava gerek yoktur, liyakate ben karar veririm, kimi istiyorsam onu milli eğitim müdürü yaparım” dediler, Danıştay durdurdu. “İşime gelmeyen, biat etmeyen eczacının sözleşmesini feshederim” hükmüne vardılar, Danıştay durdurdu. “Elde avuçta ne varsa sattık zaten, Seydişehir Alüminyum’u da satalım” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Doktorlar ukalalık yapmasın, alayını taşeron yapalım, mal gibi kiralayalım” dediler, Danıştay durdurdu. “Maç başladıktan sonra kuralı değiştirelim, imam hatipler bu seneki sınava farklı katsayıyla girsin” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Tekel’i şakır şakır yabancıya sattık, bu işçileri ya kapının önüne koyalım ya da köle gibi çalışsınlar” hükmüne vardılar, Danıştay durdurdu. “Şeker fabrikalarını da Tekel gibi yabancıya satalım, nasıl olsa işçilerini 4C yaparız” dediler, Danıştay durdurdu. “Öyle her yerde içki içilmesin, sarhoş bunlar, karantina bölgeleri yapalım, vebalı gibi orada içsinler” kararı aldılar, Danıştay durdurdu. “Özürlülerin ne kadar özürlü olduklarını nüfus cüzdanlarına yazalım, kimliğini gösterdiğinde bilelim ne kadar özürlü olduğunu” yönetmeliği çıkardılar, Danıştay durdurdu. “İlköğretim çocuklarına okutmak için, içinde Atatürk’ün olmadığı Türkçe kitabı” yaptılar, Danıştay durdurdu.

*

Yazının Devamını Oku

Tasl’ak...

25 Mart 2010
İki avukat lokantaya girmiş, karşılıklı oturmuş, çantalarından birer sandviç çıkarıp, yemeye başlamış... Garson gelmiş tabii, “Özür dilerim ama, burası lokanta, kendi sandviçlerinizi yiyemezsiniz” demiş... Avukatlar “pardon” diyerek, sandviçlerini değiş tokuş etmişler!
*
Bunların hukuka bakışı bu.
*
Neymiş efendim, tasl’ak hazırlamışlar... Cumhurbaşkanı, 45 yaşını doldurmuş ve üniversite mezunu “herhangi iki kişi”yi Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak atayabilecekmiş.
*
Cüppeli Ahmet olsun mesela...
Yaşı tutar.
Medrese diploması var.
“Ulemaya soralım” kısmına o bakar, gayet adaletli olur.
*
Jet Fadıl olsun.
Geciken adalet, adalet değildir...
Jet gibi geçer.
*
Zahid Akman olsun.
Şaban Dişli olsun.
Bu dönemin kanaat önderidir...
Ali Dibo olsun.
*
Kevın Kostnır olsun.
Aurelio gibi Türk yapalım...
A’nayasa milli olsun.
*
Sanatçı açılımında, “Kendini bu ülkenin sahibi gibi görenler, ateist, kafatasçı, elit... Hükümet istifa diyorlar, Genelkurmay Başkanı niye istifa etmiyor? Cunta anayasası kaldırılsın. Saçını öne tarayanlar bu ülke hakkında konuşamaz mı? Bu nasıl bir faşizanca yaklaşımdır?” diyen şarkıcı Nihat Doğan olsun... (Ama maalesef, yaşı ve eğitimi tutmuyor. Bu sefer olmasa bile, bi dahaki sefere “diploma şartı” kaldırılsın, Nihat Doğan da olsun.)
*
Haydar Dümen olsun.
Anayasa Mahkemesi, devletin “organ”ıdır neticede... Ve, bu
organımızın sağlıklı çalışmadığını öne sürüp, bazısına “sert”, bazısına “yumuşak” davrandığını iddia ettiklerine göre, doktor kontrolünde olmasında yarar vardır, fırsat bu fırsattır.
*
Bir üyeyi AB seçsin.
Öbürü, Fehmi Koru, Mehmet Barlas, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand olsun.
Sırayla 2’şer ay 2’şer ay...
“Döne döne” yapsınlar.
*
Cemil İpekçi olsun.
Gerçi bıyıkları badem değildir ama, iyi terzidir... THY koltuklarını nasıl diktiyse, bedenimize oturmadığı
halde zorla giydirilmeye çalışılan Anayasa’yı haydi haydi diker.
*
Profesör Arif Verimli olsun.
*
Eminim, değerli hocam “Niye beni bu işe karıştırdın” diye sitem edecektir ama, ciddiyim...
Hukuki değil, ağır bir psikolojik durumla karşı karşıyayız çünkü.
Yazının Devamını Oku

Yargıyı yok et yasa, yürüt...

24 Mart 2010
Anayasa’da değişiklik yapıyor arkadaşlar...

Anayasa’ya göre kapatılması istenen partinin kapatılıp kapatılmayacağına, Anayasa’ya göre kapatılması istenen parti karar verecek.

*


- Suç işledik mi?

- İşledik.

- Kapatılalım mı?

- Kapatılmayalım.

Yazının Devamını Oku

Sanatçı açılımı

23 Mart 2010
Esasoğlan konuştu.

Figüranlar dinledi.

*

Şener Şen, Adanalı.

Sinan Çetin, Vanlı.

Yılmaz Erdoğan

Hakkârili.

Yazının Devamını Oku

Nevruz

21 Mart 2010
Neymiş efendim...<br><br>Türkler Nevruz diyormuş.<br><br>Kürtler Newroz diyormuş.<br><br>Hadi len! *
Kimse kimseyi yemesin.
Nevruz bayram değildir.
*
PKK dayattı, kutluyoruz.
Hepsi bu.
*
Eminim mesaj yağacaktır bugün... Göktürklerde bile varmış, vay efendim, omuzlarında yılan taşıyan zalim krala haddini bildiren demirci Kawa’yı nasıl bilmezmişim filan.
*
Lafonten misiniz kardeşim...
Bu ne masal merakıdır böyle?
*
Hafızanızı yitirdiyseniz... Mitoloji kurcalayıp, taaa milattan önceye gitmenin âlemi yok, ananıza babanıza sorun, var mıydı bu ülkede böyle bi bayram?
*
Bazıları da çiçek çocuk... “Buzul çağının bitişini müjdelediğinden beri kutlandığını” iddia ediyorlar... Buzul çağı 1991’de mi bitti Türkiye’de? PKK’dan önce bahar gelmiyor muydu?
*
(Yek, dü, cihar diye zar atıp, “Tavla Türk icadıdır” demeye benzer, Nevruz... İran geleneğidir çünkü, Farsçadır. Türkçe değildir. Kürtçe de değildir. Kürtçe olsa, newroj demen lazım... Niye newroz diyorsun? Beri yandan... İnternete girerken “www” yazacaksın, “show” tiviyi izleyeceksin, ampul kaç “watt” diye soracaksın, bin yıllık kenefe “wc” yazacaksın... Sonra da “newroz”daki “w”ya itiraz edeceksin! Böyle mi koruyorsun Türkçeyi?)
*
Koca koca bakanlarımız örs dövüyor, yumurta tokuşturuyor, olimpiyat ateşi gibi meşaleler yakılıyor, göbekli göbekli valilerimiz el ele tutuşup ateşten hopluyor, sanırsın çocukluğundan beri kutluyor...
*
Benim anam Mardin doğumlu, şark çıbanını kaşıkçı elması gibi taşır yanağında... Dedem desen, hayatı Diyarbakır’da geçti, karayollarındaydı, Bingöl’ün Muş’un Hakkâri’nin asfaltında emeği var, “nevruz” diye bi bayram kutladıklarını duymadım... Sülalede ateşten atlayan bir ben varım, o da 21 Mart’ta değil, 5 Mayıs gecesi, hıdrellezde.
*
Kimse kimseyi yemesin... Bugün 40 yaşında olan biri, 5 yaşındayken çekilmiş nevruz bayramı fotoğrafını göstersin, lastik yakıp atlamazsam namerdim.
Yazının Devamını Oku

Deniz zaferi

20 Mart 2010
Bazı okurlar sitem ediyor:<br<br>“Çanakkale’yi ihmal ettin.<br><br>Deniz Zaferi’ni yazmadın.” *
Yazayım bari...
*
Nusrat nerede?
Parka koydular, maket.
Yavuz nerede?
Jilet oldu.
Midilli?
Battı.
Bandırma vapuru nerede?
Hurdacıya satıldı.
Savarona?
Sosyete oyuncağı.
*
Türk tarihinin en önemli 5 gemisinin hali işte bu... Yazayım mı daha?
*
Donanmanın gururu Salihreis firkateyni resmi geçit yaptı, ki, gururumuzun adaşı Salihreis deniz otobüsü geçen sene park halindeki şilebe patlattı, haşat oldu... Başbakanımız Çanakkale’de konuşma yaptı, ki, adaşı Recep Tayyip Erdoğan feribotu da Yalova iskelesine patlatmıştı.
*
Denizaltılarımız, Çanakkale Boğazı’nda kuru yük gemisine bindirerek batan Dumlupınar’ın üzerinde resmi geçit yaptı, ki, en meşhur denizaltılarımız Batıray’a Almanlar el koydu, Atılay mayına
çarparak battı, Yıldıray’ın geçen sene köhne makine dairesi havaya uçtu, “Saldıray”ın adaşı ise, darbe şüphelisi...
*
Bir başka meşhur denizaltımız, Koç Müzesi’ndeki Uluçalireis’te “darbe patlayıcıları” bulundu, ki, kaptan-ı derya Uluç Ali Reis, çakma reistir, Türk filan değildi aslında, Giovanni Dionigi Galeni isminde İtalyan korsanıydı, bilahare, Müslüman olup, Osmanlı’ya kaptan-ı derya oldu... Ki, zaten, Cumhuriyet dönemi kaptan-ı deryalarımızdan biri önceki sene yolsuzluktan içeri girdi, er rütbesine düşürüldü, “amiral battı” yani... Bir başka kaptan-ı deryamız ise, “darbe günlükleri”nden girdi çıktı.
*
Türk yıldızlarımız, Çanakkale Anıtı’nın üzerinden vıjjj diye uçarak göğsümüzü kabarttı, ki, bu gururu bize yaşatan Hava Kuvvetleri’nin komutanı da, tertibi kaptan-ı derya gibi “memleketi yıkmaya teşebbüs” iddiasıyla girdi, çıktı... “Stratejik ortağımız”ın uçak gemisi tarafından kaptan köşkü füzeyle mıhlanan Muavenet mevzuuna, hiç girmeyeyim.
*
Türk ordusunun komuta kademesini utanmadan Alman subaylarına emanet ettikleri için, 276 kiloluk top mermisini sırtında taşıma görevi, haliyle, gariban Türk’e, Seyit Onbaşı’ya kalmıştı,koskoca İngiliz armadasını denizin dibine yolladı, çavuş bile olamadı garibim, onbaşı kaldı... Ki, kahraman Seyit’in bağlı olduğu 1’inci Ordu Komutanı’nın birini içeri attılar, biri girdi çıktı.
¡
“Deniz Zaferi” diye buna derim ben...
Cümleten nice hayırlı zaferler dilerim.
Yazının Devamını Oku