22 Temmuz 2010
Padişahımız efendimiz Abdülhamid Han’ın torunu, aramızdan çok genç ayrıldı maalesef, henüz 93 yaşındayken yatağında vefat etti.
Tabutunu, başbakanımızla beraber içişleri bakanımız omuzladı. Aslına bakarsanız, içişleri yerine dışişleri bakanımız omuzlasaydı daha şık olurdu... Çünkü, rahmetli Sultanzade’nin Meksika’da yaşayan kızı Martinez Hanım’la, Fransa’da yaşayan kızı Bory Hanım cenazeye teşrif etmişlerdi. Hanedamızın üyeleri Dorothe Ragot, Christine Dreyfuss, Sofia, Rotraud ve Roxanne hanımlar, Çadır Köşkü’ne gelen hükümetimizin taziyelerini kabul etti. Reisüll Kurra Efendi nezaretinde hatim indirildi, helva dağıtıldı. Japonya’dan gelen aile dostu imam, Niametullah Khalil Hoca Efendi de oradaydı.
*
Hanedan’ın Michigan’da yaşayan ve bir dönem ABD Silahlı Kuvvetleri’nde subaylık yapan reisi, zahmet edip gelmedi, kuru bi telgraf gönderdi... Bu nedenle “kimsesizlerin kimi” olan başbakanımızın tabutu omuzlaması, Hanedan’ın kimsesiz kalmaması açısından iyi oldu.
*
Çünkü... Padişahımız efendimiz Abdülhamid Han’ın Kanada ve Güney Amerika’da madenleri bulunan öbür torunu 97 yaşında vefat ettiğinde, Hanedan’ın reisi gibi başbakanımız da ABD’deydi maalesef... Cenazeye yetişemeyen başbakanımızı, başbakan yardımcılarımız ve açılımdan sorumlu içişleri bakanımız temsil etmişti... Gerçi, Washington uçağından iner inmez saraydaki taziyeye koşmuştu ama, helvaya yetişmiş, tabutu omuzlama noktasında iş işten geçmişti.
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2010
Yav bırakın Allah aşkına evet mi diyecekmişiz, hayır mı diyecekmişiz filan... Anayasa gibi hassas mevzularda referandum yapmak için “ahtapot beyni” değil, “vatandaş şuuru” lazım!
Bakın...
*
Ordu’nun tabiat harikası Perşembe Yaylası, taa 1991’de turizm merkezi ilan edilmişti. Tesis falan yapılmadı, bari hayvanlar otlasın diye mera yapıldı. Gel zaman git zaman, önceki sene TOKİ musallat oldu, “ver merayı bana, villalar yapayım sana” dedi. Tarım İl Müdürlüğü Mera Komisyonu şak diye toplandı, birinci sınıf merayı, mera kapsamından çıkardı iyi mi... Üstelik “toprak bedava, 20 senelik ot parasını öde, al” dedi. TOKİ, üç kuruş ot parasına, 450 bin metrekarelik meraya oturdu, caanım yeşillikte pata küte inşaata başladı. Başladı ama... “İyi de birader, biz hayvanları nerede otlatacağız” diyen “çoban” Muharrem Yumbul, zart diye gitti, avukat bile tutmadan, bi başına, Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme inceledi, “yok öyle yağma, çoban haklı” dedi, şırrak diye durdurdu TOKİ inşaatını.
*
Çoban “hayır” dedi yani.
Yazının Devamını Oku 20 Temmuz 2010
“Yumruk” yazımı hatırlarsınız...
İki soru sormuştum: “Samsun’da saldırıya uğrayan Ahmet Türk’e geçmiş olsun telefonu açan Başbakan, Van’da saldırıya uğrayan Deniz Baykal’a niye geçmiş olsun demedi? Samsun’daki polisler açığa alındı, Van’daki polisler niye yerinde duruyor hâlâ?”
Sonra da, Ahmet Türk’e saldıran kişinin “eşkıya” olduğunu belirterek, “açılım saçmalığı teröristi meşru hale getirdiği için, öbür tarafta da kahraman olmak isteyen eşkıyalar, kendini adaletin tokmağı yerine koymaya başladı. Hukuku guguk haline getirirsen, ona göre başka buna göre başka işletirsen, olacağı budur” demiştim.
Bu yazım hakkında, biri Adana’da, biri Diyarbakır’da, iki suç duyurusunda bulunuldu; tazminat filan değil, direkt içeri tıkılmam talep ediliyordu.
Savcılar incelemeye başladı. Mevzu adalete intikal ettiği için, tek satır yazmadım, bekledim.
Ben beklerken, basın tarihimizde görülmemiş “linç kampanyası” başladı. Ne kadar iktidar yalakası, liboş, dönek, tetikçi varsa, saldırıya geçti. 22 gün sürdü... “Irkçı” dediler, “faşist” dediler, “katil” dediler. “Yılmaz Özdil’i niye öldürmüyorlar” diye soran bile oldu.
Patronuma, genel yayın yönetmenime hitaben mektuplar yazıldı, “derhal işten atılmam gerektiği” söylendi. Başka gazetelerin benimle hiç alakası olmayan haberlerini kupür olarak yayınlayıp, “bu haberleri Yılmaz Özdil yaptırdı” iftiraları atıldı. Saatlerce süren televizyon programları yapıldı, yazmadığım şeyler yazmışım gibi anlatıldı. “Genelkurmay’ın adamı” olduğumu iddia eden de oldu, “İsrail ajanı” ve “Rum dönmesi” olduğumu öne süren de...
Uzatmayayım, hukukun baskı altına alınması için ellerinden geleni yaptılar... Hatta, bana en az 10 sene hapis cezası vermeyecek savcının “Ergenekoncu” olacağını yazan bile oldu.
Bekledim...
Yazının Devamını Oku 6 Temmuz 2010
E baktım ki sizin tatile gitmeye niyetiniz yok, fedakârlıkta bulunup, ben gideyim bari... Temmuz bitiyor daha denize girmedim, çipuralar merak etmiştir... Dolayısı ile, kısa süre yokum, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, eyvallah.
Yazının Devamını Oku 4 Temmuz 2010
Bakkala girdim, içerde belki 20 kişi var, küçük ekran bi televizyon, entiivi kanalı, hepsi ona bakıyor, hayrola dedim, karakol filan mı basıldı gene, yok abi dedi bakkal, kelebekler... *
Çıktım bakkaldan, taksiye bindim, radyo açık, siyenentürk, spiker paniğe gerek olmadığını söylüyor, nedir dedim, bomba falan mı bulundu yoksa, ı-ııh dedi şoför, kelebekler...
*
Gazeteye geldim, açtım bilgisayarı, mesajlar endişe sağanağı adeta, şehri kelebekler basmış, neymiş bu işin aslı, deprem olacak da sansürleniyor muymuş, örtbas mı ediliyormuş?
*
Üşenmedim, bi tanesine cevap yazdım, hadiseyi yerinde incelemek üzere İstanbul’a gelen Francis Richter’i kelebek ısırdı, adam Şişli Etfal’de yatıyor, komada, bilincini yitirdiği için depremin kaç şiddetinde olacağını söyleyemedi, başındayız, öğrenir öğrenmez size dönerim...
*
Çıktım Hürriyet’ten, Star’a geldim, santral kilitlenmiş, ihbar yağıyor, çocuklara kelebeklerin saldırdığını iddia eden bile var, Ortaköy’de olmuş, inanır mısınız evlere bile girmiş kelebekler, belediye otobüsüne girmiş, “Allah’ım neler oluyorrr?” diye soruyor vatandaş.
*
Topladım haber müdürlerini, kelebeklerin alayını canlı yayına çıkarın akşama dedim, Turgut Erat itiraz etti, akşama kadar ölür onlar dedi, ben anlamam kardeşim dedim, adı üstünde “canlı” yayın istiyorum, zaten geçenlerde cemre düştü, atladınız, bari bunları yakalayın!
*
Çılgın bi şehir İstanbul...
Bombanın patlamasıyla, esnafın camı çerçeveyi takıp satışa başlaması, en fazla üç saniye alıyor. Enkazı şöyle ayaklarıyla iteleyip, hayata aynen devam ediyorlar. Beyoğlu’nda dönercilerin gaz maskesi var; benimle röportaja gelen Japon gazeteciye göstermiştim, Japon iki saat kendine gelemedi. Bi yere molotof atılsın, zahmet edip muhabir göndermene gerek yok, komşular cep telefonuyla çekip gönderiyor. Gerçi, adamını bulursan örgüt de gönderiyor fotoğrafları ama, yüzeysel kalıyor, vatandaş kadar olayın içine dalamıyorlar... Tarama filan olduğunda önce çevik kuvvet geliyor ki, ahaliyi dağıtsın, yoksa olay yeri inceleme ekibi olay yerine giremiyor. Halkalı’da otobüsü havaya uçurdular, trafik bile durmadı.
*
Kelebekler geldi...
Panik çıktı!
*
Arsız rant yağmasıyla, sefertası gibi beton yığını apartmanlara tıkıla tıkıla, doğadan o kadar uzaklaştık ki, tehlike doğamız haline gelirken, doğa tehlike işareti haline geldi bizim için.
*
O nedenle, yazıyı bitirmeden aradım Turgut’u, “Telaş edecek bir durum yokmuş de, kelebekler teröristmiş sayın seyirciler de, insanların yüreğine su serp...”
Yazının Devamını Oku 3 Temmuz 2010
“Paranın dini, ırkı olmaz, memleket menfaati neyi gerektiriyorsa onu yapıyoruz” diyerek, memleketin sınırını komple İsrail’e vermeye kalktık, kanun çıkardık, Allah’tan Anayasa Mahkemesi “burası Dingo’nun ahırı değil” dedi, iptal etti, böylece sinsi sinsi hareket eden İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı. *
Davos’ta höt zöt yaptık, lobi desteğini kestiler, o nedenle ABD’de soykırımcı ilan edildik, böylece İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı.
*
Tatbikatları iptal edeceğimizi açıkladık, Heronları vermekten vazgeçtiler, Heronlar gelmediği için şakır şakır şehit verdik, zaten sonradan tatbikatları iptal miptal etmediğimiz anlaşıldı, böylece İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı.
*
İsrailli bakan, bizim büyükelçiyi kapıda ağaç etti, kameraların önünde alçak koltuğa oturttu, büyükelçiyi derhal geri çekeceğimizi açıkladık, ahali üç günde unuttu tabii, çekmedik, bunun üzerine İsrailli bakan “normalde bunlara tabure bile vermemeklazım” dedi, böylece İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı.
*
Rize’nin AKP’li belediye başkanı, eşiyle birlikte Rize’yi gezmeye gelen ve yumurtalı saldırıya uğrayan İsrail Büyükelçisi’ni fırçaladı, “zihniyetiniz çirkin” dedi (ki, aynı belediye başkanı “Kürt kızlarını kuma alırsak terörü hallederiz” diyen zihniyetteki belediye başkanıdır) böylece İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı.
*
“Gönderme vururum” dedi, “hele bi dokun” dedik, içinde yüzlerce TC vatandaşının bulunduğu gemimizi uluslararası sularda helikopterle bastılar, canlı yayında takır takır taradılar, insanlarımız jetleri bekleye bekleye öldü, hesapta Somali’de korsan avlıyoruz, gemimizi sürükleye sürükleye götürdüler, armut gibi seyrettik, el koydular, hâlâ vermiyor, böylece İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı.
*
Cumhurbaşkanımız “İsrail pişman olacak, asla eskisi gibi olmayacağız, affetmeyeceğiz” dedi... Başbakanımız “İsrail’in yaptığı devlet terörüdür, alçaklıktır, cezalandırılmalıdır, İsrail yaptığının bedelini mutlaka ödeyecek” dedi, üç dilde seslendi... Dışişleri Bakanımız “İsrail’in yaptığı korsanlıktır, barbarlıktır, haydutluktur, elinde kan var, bu baskın Türkiye’nin 11 Eylülü’dür, yalnızlaştıracağız, hesap soracağız, bedelini ödeyecek, cezalandıracağız” dedi.
*
Gel gör ki... Bizim Dışişleri Bakanı’yla İsrailli bakanın, otel odasında gizli gizli buluştukları ortaya çıktı, aslında Türkiye’de kimsenin ruhu bile duymamıştı, Türkiye’dekiler uyansın diye İsrail basını gammazladı, haşırt diye manşet yaptı, böylece ağzında bakla ıslanmayan İsrail’in çirkin yüzü bir kez daha ortaya çıktı, dünyaya karşı zor durumda kaldı.
Yazının Devamını Oku 2 Temmuz 2010
Gene büyüdük...<br><br>Bu sefer Avrupa şampiyonuyuz. *
Şimdi diyeceksiniz ki, “Kardeşim, geçen yılın ilk üç ayında 14.5 küçülmüş olan Türkiye, bu yılın ilk üç ayında 11.7 büyüdüyse, büyümüş müdür, büyümüş de küçülmüş müdür?”
*
Ekonomiden anlamadığınız belli.
İzah edeyim...
*
Yalova’nın Kazımiye Köyü’nde Turan Bektaş var, çiftçi... “Bu yılın ilk üç ayı”nda 87.5 kilo kabak yetiştirdi. İstanbul Sebze Hali’ne gönderdi. Kendisine 87.5 kilo kabak karşılığında, 1 lira 66 kuruş ödendi.
*
Çünkü... Kabağın kilosunu 20 kuruştan, toplam 17 lira 50 kuruşa satın almışlar; navlun, stopaj, kaadeve, komisyon neticesinde 21 lira 84 kuruş masraf çıkararak, çiftçi Turan’ın sattığı kabaklar yüzünden 4 lira 34 kuruş borçlu olduğunu tespit etmişlerdi. Allah’tan, kasalar Turan’ındı... Kasalara el koyarak, 6 liradan saydılar, böylece 87.5 kilo kabak karşılığında, 1 lira 66 kuruş ödeme yaptılar.
*
“Bu yılın ilk üç ayı”ndaki rekor büyüme işte budur.
*
Çünkü... Aynı çiftçi Turan “geçen yılın ilk üç ayı”nda, aynı İstanbul Sebze Hali’ne 75 kilo domates göndermiş, aynı masraflar çıkarılmış, ancak maalesef kasalar da kurtarmamış, sattığı 75 kilo domates karşılığında 2 lira 60 kuruş üste para ödemek zorunda kalmıştı.
*
Topla alt alta...
“Geçen yılın ilk üç ayı”nda babayı alırken, “bu yılın ilk üç ayı”nda 1 lira 66
kuruş aldı.
*
E daha ne?
Beğenmiyorsan, kasanı da al git!
Yazının Devamını Oku 1 Temmuz 2010
Sınavlarda boşu boşuna süründürülen yüz binlerce çocuğumuza “pardon, SBS saçmalığından vazgeçtik” denildiği dakikalarda, Cumhurbaşkanımızın oğlu Harvard’ın “babam sağ olsun fakültesi”ni kazandı. *
Aynı gün... Eyüp İlçe Milli Eğitim Müdürvekili Güsamettin Erdoğan’ın, ki Başbakanımızın akrabasıymış kendisi, 4 yılda 160 ülke gezdiği ortaya çıktı.
*
Singapur’da leopar okşarken,
Tayland’da maymun beslerken,
Endonezya’da suaygırlarını incelerken fotoğrafları bulunan Güsamettin bey, “Adem ile Havva’nın bütün çocuklarının tanışıp kaynaşması için, anaların ağlamaması için, dünya barışı için çalışıyorum” dedi.
*
Ulvi bi görev yani.
*
“160 ülke, dünya barışı” filan deyince, aklıma Birleşmiş Milletler geldi tabii... Birleşmiş Milletler’in resmi internet sitesine girdim; Güsamettin Bey’le aynı tarihte koltuğa oturan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un 4 yılda nerelere gittiğine baktım.
*
Toplam 76 ülke.
*
Bizim Güsamettin bey...
84 ülke takmış Ban Ki-Moon’a!
*
Beyaz Saray’ın önünde çekilmiş fotoğrafını görünce de, üşenmedim, Beyaz Saray’ın resmi internet sitesine girdim; dünyanın ağası Barack Obama’nın nerelere gittiğine baktım.
*
Toplam 28 ülke.
*
O kadarcık ülkeyi, ilaç için kulağına bile damlatmaz Güsamettin Bey.
*
Dolayısıyla, Güsamettin Bey hakkında Meclis’te soru önergesi veren CHP’yi esefle kınıyorum... Ve, Güsamettin Bey’in onore edilerek, “dünya barışı” için Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne aday gösterilmesini teklif ediyorum.
Yazının Devamını Oku