Yılmaz Özdil

En iyi vatandaş ölü vatandaş...

10 Ağustos 2010
2007’de 73 milyon kişiydik. Seçim yapıldı...<br><br>O günkü resmi seçmen sayımız 42 milyondu. *

Sonra bi saydılar...
Güya 73 milyonmuşuz meğer... Çıka çıka anca 70 milyon kişi çıktık.

*

Bugün, 72 milyonuz.

*

Buna mukabil...

*

Referandum için oy kullanacak seçmen sayımızı açıkladılar, hoppalaa...
49 milyon kişi iyi mi! Nüfusumuz 3 senede 1 milyon azalırken, seçmen sayımız 7 milyon artmış.

*

Kişi başı milli gelir, hasta başına düşen doktor, öğrenci başına öğretmen,
işsiz sayısı hesaplanırken...
Vatandaş azalıyor.

*

Seçim yaklaşırken...
Vatandaş çoğalıyor.

*

Dolar karşısındaki Türk Lirası gibi.
“Dalgalı” vatandaş yani!

*

İktidar “parti”mizin arz-talep dengesine göre, değişiyor “parite”si.

*

Dolayısıyla, “ölüler bile evet demeli” lafı boşuna değil... “Zincirlikuyu’da açılan sandık sayısı, Karacaahmet’te oy verme işlemi tamamlandı” gibi ifadeler görürseniz, şaşmayın.

*

Ve, sakın ola aramayın  bi kötülük.
Yoktur eğrilik büğrülük.

*

Çünkü, o maksatla “nüfus kütüğü”ne “seçmen kütüğü”ne yazarlar bizi... Ki, devleti yöneten arkadaşlar ayırt edebilsin, hangisi “bu nasıl iş?” diye merak eden vatandaştır, hangisi kütük!
Yazının Devamını Oku

Or’kestra...

8 Ağustos 2010
Güzel güzel öneriler yapılıyor:<br><br>“Generaller görevden alınsın! Albaylar kuvvet komutanı olsun.
Yarbaylar aynı işi yapmıyor mu?
Niye ordu komutanı olmasın?”
*
Haklılar aslında.
*
YÖK Başkanı mesela...
Rektör değildi.
Dekan bile değildi.
Herhangi bir üniversiteyi, hatta fakülteyi yönetmemişti, şak, bi atadılar...
Hepsini yönetiyor.
*
Albayın “tuğ, tüm, kor, or”u zırt diye atlayıp, zart diye “genelkurmay başkanı” olması değil midir bu?
*
Bana sorarsınız, “albay, yarbay” bile olmasına gerek yok aslında... Anayasa Mahkemesi Başkanımız “iktisatçı” olduğuna göre, niye “kaymakam”dan genelkurmay başkanı olmasın?
*
Kaymakamlar illa ilçe yönetecek diye bi şey yok çünkü... Sen yeter ki, fırsat ver.
*
Bak TRT genel müdürüne.
Kaymakam.
*
Daha önce?
PTT genel müdürüydü.
*
(Var mı bugün herhangi bi özel televizyonun başında kaymakam? Yok... Onun için hükümetin mektuplarını iyi yazamıyorlar zaten! Bence her televizyonun başına PTT’ci bi kaymakam gelmeli... Azz sonra’ların yerini acele posta’lar almalı.)
*
TCDD genel müdürü, İETT genel müdür yardımcısıydı...
Ha otobüs, ha tren.
*
Türk Tarih Kurumu Başkanı, tarih profesörüdür ama, esasen “polis”tir.
*
Dışişleri Bakanımız, elçilik yapmadı, konsolos değil, milletvekili bile değil; dışişlerine baktığı için dışardan...
*
Ormanları bitiren ne? İnşaat... Var mı dünyada, inşaat mühendisi orman bakanı, bizden başka?
*
İstanbul büyükşehir belediye başkanımız, muhallebici... Mimar olarak pek bi eserini hatırlamıyorum ama, sütlacı harika, profiterolü nefis.
*
Doktor var, şarkıcı.
Bankacı var, kimyager.
Fizikçi, mezeci.
Sosyolog, kameraman.
Tiyatrocu, büfeci.
Biyolog, kanepe satıyor.
Öğretmen, pazarcı.
Ziraatçı, emlakçı.
*
Köfte pişiren restoran açıyor, tornavidayı kapan elektrikçi olmuş, annem meteoroloji uzmanı, dizleri ağrıdığında yağmur yağacağını anlıyor...
Herkes teknik direktör.
Herkes her konuda otorite.
*
Hal müdürü başbakanlık yaptı bu ülkede... MİT müsteşarı, çavuş.
*
Kantin asteğmeni, demokrasi ayaklarıyla komuta kademesine karar veriyorsa, albay bile lüks... Genelkurmay’ı genel müdürlük yapın, atayın başına bi or’kestra şefi, hem çalın, hem söyleyin.
Yazının Devamını Oku

Komutan adaylarımı açıklıyorum

7 Ağustos 2010
Haber kanalı seyrediyorum...<br><br>Duayen bi gazeteciyi çıkardılar. “N’olacak şimdi?” diye sordular.
“İnanın bilmiyorum” diye başladı.
*
Saat tuttum... 22 dakika anlattı.
*
Ben kendi payıma bildiklerimi bile iki dakka anlatamam, adamı “reklam arası vermemiz lazım” diye susturmasalar, 222 dakka anlatacaktı bilmediklerini!
*
E böyle olmaz tabii...
Yapıcı öneriler lazım.
*
Hilmi Özkök’ü Kara Kuvvetleri Komutanı yapın mesela... Tecrübeli.
*
“Muvazzaf general mi kalmadı kardeşim, emekli generalden komutan olur mu?” derseniz...
Terörle mücadele eden yüzlerce muvazzaf general varken, emekli generali terörle mücadele koordinatörü yapmadınız mı kardeşim? Muvazzaf general mi yoktu?
*
O olmadı, birinci ordu komutanını kuvvet komutanı yapın, boşalan yere, Liman von Sanders’i birinci ordu komutanı yapın... Yapmadınız mı daha önce?
*
(Donanma komutanımız Souchon Paşa, genelkurmay ikinci başkanımız Bronsart Paşa, birinci ordu komutanımız Liman von Sanders Paşa’ydı, malum... Bütün payeler Alman subaylarına verilince, 276 kiloluk top mermisini paşa paşa sırtında taşıma payesi de, Seyit onbaşıya kalmıştı haliyle!)
*
“Almanya’dan general ithalatı memlekete pahalıya maloldu” diye endişe ediyorsanız, sıkmayın canınızı...
“General” mobile var.
Çakma, Çin malı.
Orijinaliyle aynı işi görüyor.
*
Şaka bir yana, üç beş apoletlinin oturup general seçmesi, demokrasiye aykırıdır aslında... Madem hevesi var, illa komutan olmak istiyor, kışlalarda miting yapsın general adayları... Cemselerin üstüne çıkıp, vaatlerde bulunsunlar, “alakart karavana yapıcam, suşi, her gün çarşı izni, her akşam aç aç” filan...
Ona göre karar versin erat.
*
Tabii, kararı onbaşıya çavuşa bırakırsan, gidip en çok sevdikleri astsubaylara oy verirler, benim tercihim öyle olurdu en azından... Astsubayların general olmasını engellemek için, yüzde 10 barajı getirilsin... Eşit oy alanlar “koalisyon komutanı” olsun... Afganistan’da
Irak’ta yok mu koalisyon güçleri
komutanı? Pentagon’dan iyi mi bilicez...
Sırayla yapsınlar.
*
Denizi olmayan başkentte deniz kuvvetleri komutanlığının ne işi var?
TOKİ’ye devredilsin...
Selimiye Kışlası’nın manzarası şahane, yan gelip yatma yeri olmadığına göre, belediye başkanı otursun oraya...
Ve, “Allah’tan bunlarla savaşa girmemişiz” dediğine göre, anlıyor demek ki bu işten, hazır gözleri de yaş’lı, Bülent Arınç olsun genelkurmay başkanı.
Yazının Devamını Oku

Gözlerimde yaş kalbimde sızı...

6 Ağustos 2010
Ahlaksız<br><br>Vatan haini Rezil
Kalleş
Onursuz
Pespaye
Salak
Hastalıklı
Garabet
*
Tiksiniyorum...
*
İğrenç, katil, cani, suç şebekesi, ahmak, kafatasçı, zırva, namussuz, millet düşmanı, vicdansız, madara, zalim, lekeli, utanmaz, ikiyüzlü, çürümüş, sefil, palavracı, köle tüccarı, çarpık, yamuk, sakat, kanunsuz, zihinleri travmatik, kevgir, lanetli, haddini bilmez, terbiyesiz, art niyetli, din sömürücüsü, dinsiz, İslam düşmanı, beyinsiz, korkak, yüreksiz, kendilerini padişah sanıyorlar, mezhep kışkırtıcısı, iftiracı, gayriciddi, komik, başarısız, kaypak, kirli dolaplar çeviren kafa, pişkin, suratsız, suçlu, bunlar orada oturduğu sürece rahat uyuyamayız, tecavüzcü, sahtekâr, beceriksiz, ekonomiye zarar veriyor, işsizliğin asıl sebebi, temizlenmeli, ayıklanmalı, mafya, saygısız, çete, kirli tertip, şaşı, kör, bombadan tehlikeli, gırtlağına kadar çamura batmış tipler, iyi ki bunlarla savaşa girmemişiz.
*
Kepaze...
*
Onuncu Yıl Marşı’ndan nefret ediyorum, Patagonya ordusunun zavallı generalleri, muz cumhuriyeti paşası, Yunan ordusu gibi, Sırp katillerinden farksız, Allah’ın evini bombalayacaklar, millete ateş açacaklar, silahları alınsın, lağvedilsin.
*
Utanılan meslek...
*
Hükümet yandaşı gazete ve televizyonlarda, TSK için yazılan söylenenler bunlar... Özeti.
*
Sonra, vay efendim neymiş, ordu komutanı ahalinin adını bile bilmediği internet siteleri kurmuş da, “hükümeti küçük düşüren yayın yapmış” filan.
Yazının Devamını Oku

Ankara’nın taşı gözlerimin yaş’ı

5 Ağustos 2010
“Kara Kuvvetleri Komutanlığı kriz oldu... Yüksek Askeri Şûra, tarihinde ilk kez dördüncü güne uzadı” deniyor. *
Yuh be birader...
Hangi dört gün?
*
91 gün uzayanı bile var!
*
Sene 1977...
*
Başbakan Demirel, Yüksek Askeri Şûra’ya iki ay kala, “darbe” endişesiyle Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’u görevden alır... Beş gün sonra seçim olur, hükümet değişir, Ecevit azınlık hükümetiyle başbakan olur... “Yüksek Askeri Şûra’ya alt tarafı 40 gün var, vekaleten birini atayalım” der, Birinci Ordu Komutanı Adnan Ersöz’ü Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na “vekaleten” atar... Ancak, bu atama kararından hemen sonra, Meclis’ten güvenoyu alamaz ve hükümeti kurma görevi Demirel’e verilir... Demirel MC Hükümeti kurar. Ecevit’in “vekaleten” atadığı generali, “asaleten” Kara Kuvvetleri Komutanı yapmak istemez; Üçüncü Ordu Komutanı Ali Fethi Esener’i Kara Kuvvetleri Komutanı yapmak ister, kararname hazırlar, Çankaya’ya gönderir... Cumhurbaşkanı Korutürk, terfi teamüllerine aykırı bulduğu bu kararnameyi geri çevirmez ama, onaylamaz da, 30 Ağustos’a kadar bekletir. Hatta “Aylardır bir komutan bile seçemediğimiz kara kuvvetlerinin zaferini nasıl kutlarım” diye tepki göstererek, Ankara’daki 30 Ağustos Zafer Bayramı törenine katılmaz, İstanbul’da kalır, İstanbul’daki Zafer Bayramı törenine katılır. Türkiye bu protestoyla çalkalanırken... Gece yarısı saat 02.30’da Genelkurmay’dan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı vekaleten yürüten Adnan Ersöz’e “kozmik” bir mesaj gelir. Ersöz açar, okur. Şak diye emekli olur! Tarihimizde ilk kez 30 Ağustos’ta, Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamı boş kalmıştır... Mecburen Genelkurmay Başkanı Semih Sancar “vekaleti” üstlenir... Ve, Çankaya ile hükümet arasında mekik dokumaya başlar. “Çayda dem, meslekte kıdem”e uygun olması için, enteresan bi formül bulunur: Birinci Ordu Komutanı’yla birlikte, İkinci ve Üçüncü Ordu Komutanı da emekliye sevk edilir... Bu operasyon yapılınca, herkes zanneder ki, Jandarma Genel Komutanı Nurettin Ersin, Kara Kuvvetleri Komutanı olacak... Ancak öyle olmaz. Bir sürpriz daha olur, Nurettin Ersin Birinci Ordu Komutanlığı’na atanır... “Oradan sonrası emeklilik” gözüyle bakılan Ege Ordu Komutanı Kenan Evren, şırak diye Kara Kuvvetleri Komutanı olur.
*
Sonrası malum.
*
Siyasetçilerin elbette ki, tercihleri olmalı... Ancak, belediyeye badem bıyıklı sokuşturur gibi, benim adamım senin adamın diye askeri hiyerarşiye burun sokmak, memleket adına her zaman “hayırlara vesile” olmayabilir.
*
Özetle...
Ankara’nın taşına gözlerimin yaş’ına bak filan diye ağlıyorlar ama, “bunlar oniki eylülü moniki eylülü bilmez” diyorum, inanmıyorsunuz bana.
Yazının Devamını Oku

YAŞama yürütme yargı

4 Ağustos 2010
Ahalinin umurunda değil aslında.<br><br>Yaş’ar ne yaş’ar ne yaş’amaz... *

Gene de deneyelim en azından.

*

Bu satırların yazıldığı dakikalarda...

Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan 1’inci Ordu Komutanı’nın “sürpriz” şekilde emekliye sevk edileceği, onun yerine, Jandarma Genel
Komutanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı yapılacağı iddia ediliyor.

*

Makarayı az geri saralım...

*

Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan 2’nci Ordu Komutanı “sürpriz” şekilde emekliye sevk edildi, onun yerine, Jandarma Genel Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu.

*

2002’de.

*

O gün Kara Kuvvetleri Komutanı yapılan Aytaç Yalman, önce Ergenekon şüphelisi olarak sorgulandı, sonra Balyoz şüphelisi ilan edildi. Aytaç Yalman’ın yerine Jandarma Genel Komutanı yapılan Şener Eruygur, Ergenekon’dan tutuklandı. O günün MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Ergenekon’dan gözaltına alındı. 1’inci Ordu Komutanı Çetin Doğan, tutuklandı, bırakıldı, tutuklandı, bırakıldı, şimdi gene Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon, Ergenekon’dan tutuklandı.

*

2003?

*

Özden Örnek, o gün Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu, bugün, Ergenekon şüphelisi, gözaltına alındı. İbrahim Fırtına, Hava Kuvvetleri Komutanı oldu, bugün, Ergenekon’dan gözaltına alındı, yetmedi, Balyoz şüphelisi ilan edildi, tutuklanması isteniyor. 1’inci Ordu Komutanlığı’na getirilen Yaşar Büyükanıt, muhtıracı, darbeci ilan edildi, Dolmabahçe’den sonra madalya ve zırhlı Audi verildi. 2003 YAŞ kararlarıyla Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na getirilen İlker Başbuğ, tarihin en zor genelkurmay başkanlığı sürecini yaşadı, ne Yahudiliği kaldı, ne oğlunun PKK kankası olduğu... Eminim, 25 gün sonra emekli olur olmaz, davası açılır! Şükrü Sarıışık, MGK Genel Sekreteri yapıldı, şimdi, Balyoz’dan tutuklandı, bırakıldı, gene tutuklanması isteniyor. Hasan Iğsız, o zamanlar korgeneraldi, şimdi Ergenekon’dan ifadeye çağırılıyor, kuvvet komutanı olması mayınlanıyor... Saldıray Berk, o gün korgeneralliğe yükseltilmişti, bugün Ergenekon şüphelisi, İrticayla Mücadele Eylem Planı sanığı, Balyoz zanlısı... Kadir Sağdıç, o gün tümamiral olmuştu, bugün Kafes’ten sanık... O gün tümamiral olmuş Ali Deniz Kutluk’un, bugün Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. Yurdaer Olcan tuğgeneral olmuş, Balyoz’dan tutuklandı... Tümgeneral olan Nuri Ali Karababa’nın bugün Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. 2003 YAŞ’ının tümamirali Feyyaz Öğütçü, korgeneralleri Ergin Saygun ve yaşayan efsane Engin Alan’la, o zamanlar tuğgeneral olan, en son Başbakan’ın çömeldiği siperde brifing verirken görülen Gürbüz Kaya, Balyoz sanığı.

*

Listeyi uzatmayayım; AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana görev yapanların alayı, ya sanık, ya şüpheli, ya zanlı... Kasaptaki ete soğan doğramayan, hariç.

*

12 Eylülcüler Marmaris’te.
28 Şubatçılar Bodrum’da.
Ortada darbe marbe yok...
Son 8 yılın hepsi darbeci!

*

Dolayısıyla, hâlâ olan bitene şaşıyormuş gibi “YAŞ’ta sürpriz” başlığı atan yalaka arkadaşları kutluyorum gerçekten... Çünkü, manzara kabak gibi ortadayken, atılsa atılsa “YAŞ’asın” başlığı atılmalı!
Yazının Devamını Oku

Anayasafiyet

3 Ağustos 2010
Kılıçdaroğlu’nun, Malatya’ya Ordu’ya gidip “bu anayasa kayısıya çare olacak mı, fındığa çare olacak mı?” diye sormasına sinirlendi Başbakanımız... “Hatay’a gelse künefeye çare olacak mı diye soracak, Adana’ya gelse kebaba çare olacak mı diye soracak, çünkü bunlar anayasa ile yemek kitabını birbirine karıştırıyor” dedi.
*
Halbuki... “Anayasa maddelerini toptan oylarsak, domatesle patatesi karıştırmış olmayacak mıyız?” diye soranlara ne cevap vermişti Cemil Çiçek?
*
“Domatesle patates birlikte olmazsa, yemekte lezzet olmaz!”
*
“Cemil Usta” bi nevi...
Hukuki damak tadı tarifleri.
*
Başbakanımız kızacak ama...
“Dolma” iki kez geçiyor anayasada.
“Türlü” desen, 16 kez geçiyor.
*
Sanırım o nedenle, “mönüyü soslamışlar” diye itiraz etmişti Kemal Anadol, “çorba güzel de, pilav kurtlu kardeşim... Hem belki ben dürüm yemek istiyorum, ıspanak yemek istemiyorum, niye dayatıyorsun?” demişti... Oktay Vural ise, “kendin pişir kendin ye zihniyetidir bu... Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olacaklar” uyarısı yapmıştı.
*
Cumhurbaşkanımız, yüksek yargıyı “sofra”sında toplayıp, “mantı” yedirirken... AKP’li Kürşad Tüzmen, oylama sırasında “suşi” ısmarlamış; avacado roll, Çin böreği, Thai usulü fesleğenli dana, kappa maki, Pekin usulü ballı ceviz ikram etmişti milletvekillerimize.
*
CHP’nin “suşi”ye muhalefet olarak geliştirdiği “işkembe” ziyafetinde ise, “sirke”ye uzanma çalışan Mustafa Özyürek’in kafasına mumbar dökülmüştü.
*
BDP’li Ufuk Uras, “herkes omlet yemek istiyor ama, kimse yumurta kırmıyor” derken... BDP’li Bengi Yıldız, “çürük domates kasası”na benzetmişti anayasa paketini, “üst taraflara birkaç sağlam domates koymuşlar, hepsini yiyin diyorlar, yemezler” demişti.
*
Gazeteci-yazar Faik Bulut ise, anadilde seslenmişti, “Biz Kürtçede bazı yemekler için riji deriz. Ruhsuz,
tatsız anlamında, riji yemek deriz.
Bu anayasa rijidir, yavandır.”
*
Abdüllatif Şener, “elimdeki helva budur dersen, uzlaşma olmaz” derken... Türk Hukuk Enstitüsü Başkanı Prof. Kemal Çevik, “aşure”ye benzetmişti.
*
Parti kapatmaya karşı olanların şimdi çıkıp itiraz ettiğini belirten Bülent Arınç, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye sorarken... Dengir Mir Mehmet Fırat, “Türkiye’de parti kurmak, turşu kurmaktan bile kolaydır” demişti.
*
Uzatmayayım...
Kimi “tatsız tuzsuz” buluyor, kimi “ekşi” diyor... Laf “salata”sından ibaret olduğunu söyleyen de var, milletin karpuz gibi ikiye yarıldığını tespit eden de.
*
Bu arada...
Siz anayasayla manayasayla meşgulken, kaşla göz arasında genetiği değiştirilmiş 25 organizmanın daha memlekete girişine izin verildi. Mesela, çocuklarımızın bayıldığı kızartmalık patates, artık GDO’lu... Sağlıklı diye kullandığınız mısır, soya, kanola da öyle... Tarım Bakanlığı’nın oluşturduğu Bilimsel Komite(!) onayladı... Şekerpancarı üretimini sınırlayan arkadaşlar, genetiği değiştirilmiş şekerpancarı ithaline izin verdi.
*
Ne diyelim...
Cümleten anayasafiyet olsun.
Yazının Devamını Oku

Sosyal bilgiler

1 Ağustos 2010
Tayfun...<br><br>1980’de doğdu.<br><br>Darbeyle yaşıt yani.

Burhaniye Nadir Tolon İlköğretim Okulu’na gitti, liseyi Burhaniye’de bitirdi, dershaneye yazıldı, üniversite sınavına girdi, Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nü kazandı, iki sene devam etti, ancak, sanat tarihinden ekmek yiyemeyeceğini düşündü, tekrar dershaneye yazıldı, tekrar üniversite sınavına girdi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi “Sosyal” Bilgiler Öğretmenliği Bölümü’nü kazandı, dört sene okudu, diplomayı aldı, “sosyal” bilgiler öğretmeni oldu, ancak, “sosyal” bilgiler öğretmeni olarak atanabilmek için gene dershaneye yazıldı, Kamu Personeli Seçme Sınavı’na girdi, yeterli puanı alamadı, sekiz sene ilköğretim, üç sene lise, iki sene Mimar Sinan, dört sene Van Yüzüncü Yıl, iki sene işsizlik derken, kazık kadar adam olmuş, 30 yaşına gelmişti, tekrar girdiği Kamu Personeli Seçme Sınavı’nın sonucunu beklerken, İş Bulma Kurumu’na başvurdu, dershaneye yazılmasına, sınava girmesine gerek yoktu, ballı olması yeterliydi, çünkü “Sosyal” Çalışma Programı kapsamında kura çekiliyordu, gitti Burhaniye Spor Salonu’na, çekilişe katıldı, 1200 işsizin topları atıldı kürenin içine, karıştırıldı, 65 kişi işe alınacaktı, çekildi, hakikaten çok ballıydı, kazandı, çocukken mezun olduğu Nadir Tolon İlköğretim Okulu’na hademe olarak atadılar “sosyal” bilgiler öğretmeni Tayfun’u, ancak, kadrolu değil, geçici, altı ay hademelik yapacak, sonra kapının önüne konacaktı, olsun, sıvadı kolları, eğitimine başladığı sıraları sildi ağlayarak, tuvaletlerini temizledi, kaymakamın haberi oldu bu sırada, sanki o ana kadar yaşananlar az rezillikmiş gibi, medya duyarsa rezil oluruz diye düşündü, aldılar “sosyal” bilgiler öğretmeni Tayfun’u mezun olduğu ilkokulun hademeliğinden, okumuş adam olduğu için, Burhaniye Halk Kütüphanesi’ne verdiler hademe olarak, bu sefer rafların tozunu aldı “sosyal” bilgiler öğretmeni, tuvaletlerini temizledi, gel gör ki, gene kadrolu değildi, geçiciydi, sayılı gün çabuk geçti, altı ay bitti, kapının önüne koydular “sosyal” bilgiler öğretmenini, iki sene gözümüze görünme dediler, çünkü, “Sosyal” Çalışma Programı kapsamında altı aylığına işe alınan işsizleri, ağzıyla kuş tutsa, tuvaletleri yalayarak bile temizlese, “sosyal” adaleti sağlamak için, iki yıl boyunca tekrar işe almıyor devlet!

Bu devlet, Anayasamızın 2’nci maddesine göre, “sosyal” bir devlettir... 4’üncü maddesi gereği, 2’nci maddesindeki nitelikleri değiştirilemez. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

O nedenle, 12 Eylül anayasasının işlerine gelmeyen her tarafını mıncıklayan arkadaşlar, “sosyal” devlet niteliğini
hiç ellemediler. Teklif dahi etmediler.
Anayasa suçu olurdu çünkü.

Yazının Devamını Oku