Yılmaz Özdil

Googoosh

17 Eylül 2010
Guguş...<br><br>İstanbul’da şakıdı dün.

*
İran’ın kızı o.

İran’a girmesi yasak.

*

Yazının Devamını Oku

MHP

16 Eylül 2010
Ülkücülere ambargo uygulanıyordu, bırak ekrana çıkarmayı, telefonla bağlanıp iki kelime görüşleri bile alınmıyordu, miting görüntülerine karartma uygulandı, yok sayıldı.

*
Ya şimdi?
Saatlerce canlı yayınlara çıkartıp, karşılıklı oturtup, söz hakkı tanıyoruz ayaklarıyla birbirlerini dövdürüyorlar.
*
Haliyle soruyorsunuz...
“MHP’de ne oluyor?”*
Aslında...

Yazının Devamını Oku

Bira’zcık vefa...

15 Eylül 2010
Pazar akşamı televizyonlardan aradılar, “sonuç için ne diyorsunuz?” diye... “üçüncü periodu görmek lazım” dedim! Maçtaydım çünkü... (Daha çok referandum yaparız, final bi defa gelir.)

Cumhurbaşkanı’yla Başbakan yuhalandı, Türkiye laiktir laik kalacak sloganları atıldı, goriller kadının birini tekme tokat dövdü, tribün gorillere pet şişe fırlattı, VIP salonunda hır çıktı, bertarafçı badem bıyıklının teki “görürsünüz siz, hepinizi tek tek biliyorum” diye bağırıyordu. Yanımda duran 2.21’lik Sabonis’i gösterip “bak bu İzmir’den geldi” dedim...
Badem sustu.
 

*

Ve, dün dev adamları kabul etti Başbakan, 28 milyon liralık çek verdi, “gurur abidemiz oldunuz” dedi...

Yazının Devamını Oku

Benden söylemesi (dört)

14 Eylül 2010
Evet’in milyonlarca tarihi sonucu olacak, yıllarca yazacağız... Ancak tarihe geçen ilk sonucu, kendine hayır’ı olmayan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Bi anlık gaflet değildir.
Bi buçuk senelik gaflettir.

*

 

Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, silsile halinde, diğerleri de yanlış gider çünkü.
*

Yazının Devamını Oku

14’üncü dev

12 Eylül 2010
Yarı final maçı henüz oynanmadan yazıyorum bu satırları... Çünkü, yenseler de, yenilseler de, tarihe geçtiler, rüyamızda bile göremeyeceğimiz seviyeye çıktılar, gururumuz oldular. *
12 dev adam...
13’üncü Tanjeviç.
*
Peki ya, 14’üncü dev?
*
Tek tek hepsini yazmak isterdim, yerimiz dar... Kaptan’ı yazayım, Hidayet Türkoğlu’nu... Gariban bi ailenin çocuğuyken, NBA’e gitmeyi başaran, dolar milyoneri olan, şımarmayan, aksine, ismi büyüdükçe ego’su küçülen, takım arkadaşlarına “kardeşim” diye hitap eden, savaşçı ruhuna rağmen gerek kalmadıkça başrole çıkmayan, geri planda duran, arkadaşlarını yücelten, iyi yürekli, çok iyi aile babası... Zeki, çevik, ahlaklı; onur duyuyoruz onunla.
*
Kim keşfetti Hidayet’i?
Kim yetiştirdi?
Kimdir borçlu olduğumuz insan?
Kimdir 14’üncü dev?
*
Kemal ile Leyla...
*
Başlayalım anlatmaya...
*
Özel Çavuşoğlu Koleji vardı İstanbul’da, efsaneydi, ekonomik kriz nedeniyle battı, kapandı, trajedisi bununla bitmedi, sahibi taa Nijerya’da trafik kazasında hayatını kaybetti. Kolej’in en önemli özelliği, spordu... Yetenekli çocukları toplayıp, ABD’de olduğu gibi eğitim bursu veriyor, bedava okutuyordu... Kemal Çalışkan, bu Kolej’in basketbol antrenörüydü.
*
İstanbul’un tüm ilkokullarını taramış, 10-11 yaşındaki birbirinden pırıltılı 12 çocuğu seçmiş, aileleriyle konuşmuş, ikna etmiş, Kolej’e yazdırmıştı Kemal... Biri Hidayet’ti. Hatta biri de Kerem Tunçeri’ydi. Şu anda 2 metre 8 santim ve 100 kiloluk bir dev olan Hidayet, o zamanlar 1.78 ve cılızdı. Ham mermeri şaheser heykele dönüştürür gibi işledi Hidayet’i Kemal... NBA koçlarını bile hayrete düşüren, 2 metrenin üstündeki boyuna rağmen oyun kurucu gibi top sürme becerisini Kemal’den öğrendi Hidayet... Aklını kullanmayı, pozisyon almayı, doğru zamanda doğru yerde durmayı, liderliği, Kemal Koç’tan öğrendi; stilini o şekillendirdi.
*
Tabii diğer çocukların da... Türkiye’de rakip tanımadılar, iki defa dünya finali oynadılar, Liselerarası Dünya Şampiyonu oldular. Ardından, Hidayet henüz 16 yaşındayken, komple Efes Pilsen’e geçtiler, Avrupa’ya damga vurdular; Hidayet yıktı duvarları NBA’e gitti.
*
Adana doğumlu Kemal Çalışkan... Annesi, İncirlik’te görevli Amerikalı’ydı, babası Türk... Ama babası, bir başkasıyla evliydi. Yani, evlilik dışı çocuktu. Annesinin görev süresi bitti, ABD’ye dönerken, babası vermedi onu... Üstelik, evlilik dışı çocuk olduğu için, babasının ailesi de istemiyordu Kemal’i... Yatılı okula verdiler. İlkokuldayken, annesi vefat etti, anneannesiyle dedesi geldi, “Lütfen verin bize” diye yalvardılar, kadere bak, gene vermedi babası... Alakasız bi aileye evlatlık verdi iyi mi! Kemal’i evlatlık alan aile, tam cennetlikti, çok iyi büyüttüler, çok iyi davrandılar, nüfuslarına aldılar, öğretmen yaptılar.
*
Dramı bundan ibaret değildi Kemal’in... İçinde bir “kadın” yaşıyordu.
*
“Eşcinsel değildim” diyor, “Kadındım, öyle hissediyordum, erkek gibiymiş gibi yapmak istemiyordum, ahdım vardı, erkek olarak ölmeyecektim.”
*
Çocukluğundan beri hissettiği kimliğine, 22 yaşında kavuştu. Ameliyat oldu, kadın oldu.
*
Leyla adını aldı.
Leyla Çalışkan oldu.
*
Tabii burası Türkiye... Cinsel tercihi nedeniyle zulme uğradı, işinden atıldı, horlandı, dışlandı, aylarca işsiz, parasız, ekmeksiz kaldı; namusundan ödün vermedi.
*
Ama, burası da Türkiye... Hak yerini buldu, dangozların alkol malkol diye yasaklamaya çalıştığı Efes Pilsen, kapılarını açtı, çağırdı, gel işinin başına geç... Altyapıyı teslim etti.
*
Öbür gizli kahramanlar darılmasın, Türkiye’nin en önemli altyapı antrenörü, Türkiye’nin en öngörülü yetenek avcısıdır Leyla... Ve, bugün aktif şekilde Hidayet’ler yetiştiriyor hâlâ.
*
“O olmasaydı, bu mevkiye gelemezdim” diyor Hidayet... “Başarımı ona borçluyum, başta ben, milli takımın pek çok sporcusunun üzerinde inanılmaz emeği vardır.”
*
Tanımıyorsunuz Leyla’yı, normal... Şöhret merakı yok çünkü... Televizyonlardan gelen teklifleri kabul etmiyor, dizi teklifleri var, reddediyor. Huzurlu, mütevazı bir yaşam sürüyor.
*
Sadece işini yapıyor...
Memlekete hizmet ediyor.
*
14’üncü dev o.
*
Sen istemesen de, Türkiye kiminle gurur duyacağını bilsin istedim Leyla...
*
Diş geçiremedikleri kadınları yaratık, konsomatris diye aşağılayarak, erkek olduklarını zanneden tipler okusun istedim.
Yazının Devamını Oku

Akide

10 Eylül 2010
Yazacağımızı yazdık, herkesin kararı hayırlı olsun. Bayram vesilesiyle iki huzurlu gün geçirelim, bugün ve yarın yokum.  Referandum günü buradayım. Kendim yazdım diye söylemiyorum, pazar günkü yazımı, diş geçiremediği kadınları yaratık, konsomatris diye aşağılayarak kendini erkek zanneden zihniyetin iyi okumasını öneririm. Eyvallah...
Yazının Devamını Oku

Obama eskiden Çayeli’nin AKP ilçe başkanıymış

9 Eylül 2010
Bayram tatili için araziyim...Değerli ağabeyim Uğur Dündar aradı, broşür dağıtıyorlarmış ahaliye, “Uğur Dündar evet diyor” diye!

*
Gülmekten konuşamadık.
Yazarak anlatayım bari.
*
Niğde TV muhabiri Yakup Sağlam, eline mikrofonu aldı, sokağa çıktı, önüne gelene sordu: “Mustafa Kemal’in silah arkadaşı İsmet İnönü referandumda evet diyeceğini açıkladığı için Kemal Kılıçdaroğlu tarafından CHP’den ihraç ediliyor, sizce bu demokratik bi hareket mi?”
*
Görüşlerini özgürce ifade eden İsmet İnönü’nün CHP’den ihraç edilmesini yanlış buldu sayın halkımız... Antidemokratik buldular yani!

Yazının Devamını Oku

Yeni başlayanlar için referandum... Madde madde

8 Eylül 2010
Aylardır anlatılıyor... Hâlâ “hangi maddeleri oylayacağız?” diyen var. İzah edeyim.
¡
Memur maddesi: Kamu Personeli Seçme Sınavı yapıldı, dini imanı dilinden düşürmeyen cemaatçi arkadaşların soruları arakladığı, kul hakkı yemeye utanmadıkları ortaya çıktı.
¡
Eğitim maddesi: Üniversite sınav sorularının takunyalılara sızdırıldığı, kendi dershanelerine servis edildiği, milyonlarca evladımızın geleceğini çaldıkları ortaya çıktı.
¡
Güvenlik maddesi: Polis Akademisi sınavında soruların zimmete geçirildiği, tarikatçılara ezberletildiği, uzun lafın kısası, hırsızların polis olmaya çalıştığı ortaya çıktı.
¡
Eşitlik maddesi: TRT’ye personel almak için sınav yapıp, sonuçları internetten yayınladılar, ancak, torpil taleplerini silmeyi unuttular, böylece, kazanan isimlerinin yanında “şu müdür tanıyor, bu müdür kefil” gibi notların düşüldüğü ortaya çıktı.
¡
İşçi hakları maddesi: AKP’li belediye itfaiyeye alınacak üç personel için sınav yaptı, yüzlerce aday “belgen eksik” diye sınava sokulmadı, “prosedürü uyguladık” dendi, sonuçlar bi açıklandı, başkanın oğlu ve kayınbiraderiyle, zabıta müdürü oğlunun kazandığı ortaya çıktı.
¡
Ekonomi maddesi: Kamu bankası sınav yaptı, müfettişler aldı, boru değil, müfettiş bu, sahtekârları yakalayacak, 80 puan alanlar girecekti, 70 alanlar dolduruldu, rezalet ortaya çıkınca, bilgisayarın hata yaptığı söylendi... Bir başka kamu bankası müfettişler aldı, sınavı hazırlayan özel üniversitenin aynı soruları daha önce bir başka kamu kurumunun sınavında sorduğu ortaya çıktı, suçüstü enselenen üniversite “ayy çok pardon” dedi.
¡
Sağlık maddesi: Sağlık Bakanlığı Unvan Sınavı yapıldı, 20 soru iptal edildi, 17 sorunun cevap şıkları değiştirildi, zaten 50 soru vardı birader, belli ki unvanı yükseltilmek istenenler buna rağmen becerememişti, sonuçlar bir hafta geç açıklandı, rezaletin ayyuka çıktığı ortaya çıktı.
¡
Spor maddesi: Çok örnek var, birini anlatayım, Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi Yüksek Okulu’nda sınav yapıldı, kazananların listesi açıklandı, sonra o liste indirildi, başka liste asıldı, kazanıp kayıt yaptıranlara “siz kazanamadınız” dendi, kazanamayanlar kayıt edildi, savcı “oha artık” demek zorunda kaldı, mahkemenin yürütmeyi durdurduğu ortaya çıktı.
¡
Sendika maddesi: Eğitim Kurumu Müdürlüğü sınavı yapıldı, soruların iktidara yakın bi sendikanın çalıştayında sorulan sorular olduğu, o sendikadan olanların kazandığı ortaya çıktı.
¡
Din maddesi: Diyanet İşleri Başkanlığı vaizlik, Kuran kursu öğreticiliği, müezzinlik sınavı yaptı, başarılı olan adaylar başarısız ilan edildi, başarısız denilen adaylar mahkemeye başvurdu, olmayacak duaya amin denildiği, sınavın iptal edildiği ortaya çıktı.
¡
Netice itibariyle...
¡
Son 4-5 senede, vatandaşların geleceğiyle alakalı olup, seçenekli şıkları bulunan her sınavda, hukuken tespit edilmiş “yamuk” olduğuna göre, pazar günü cevabı aranması gereken asıl soru şudur... Hukuk sınavı referandumda katakulli olmayacağının garantisini kimse verebilir mi?
a, evet
b, hayır
Yazının Devamını Oku