16 Ekim 2010
Kahvaltı sofrasını hazırlayan kadın, bakmış ki, kocası günaydın bile demeden gazetenin spor sayfalarına gömülmüş...
Sitemkâr bi ses tonuyla “Eminim, bugünün ne olduğunu bile hatırlamıyorsun” demiş... Adam kaldırmış kafayı sayfaların arasından, evlilik yıldönümü olsa, değil, doğum günü olsa, o da değil, herhalde tanıştığımız günü unuttum diye düşünmüş ama, hiç bozuntuya vermeden gülümsemiş, elbette unutmadım diyerek, çıkmış işine gitmiş.
*
Öğleye doğru kapı çalınmış, kadın açmış, çiçekçi çocuk, nasıl unuturum imzalı kırmızı gül buketini uzatmış... Yarım saat geçmeden, gene kapı çalınmış, bu defa pastanenin çırağı, çikolata kutusunu teslim etmiş... Öğleden sonra gene kapı çalınmış, kurye, bi kutucuk bırakmış, kadın açmış ki, geçenlerde vitrinde beğendiği pırlanta kolye.
*
Kadın akşamı dar etmiş, ding dong, kapıyı açar açmaz kocasının boynuna atılmış, “Seni seviyorum bi tanem” demiş, “hayatımdaki en güzel Cumhuriyet Bayramı!”
Yazının Devamını Oku 15 Ekim 2010
Başbakan Erdoğan, Süleyman Demirel’in “Türbanlılar Arabistan’a gitsin” şeklindeki sözlerini hatırlatınca, AKP milletvekilleri “Demirel Patagonya’ya!” diye bağırdı.
Bülent Arınç, cumhurbaşkanının eşi türbansız olsun denemeyeceğini belirterek, “Bu şartı Patagonya’da bile koyamazsınız” dedi. İhracatçılar Birliği Başkanı, Davos’taki van minüts çıkışını haklı bulduğunu ifade ederek, “Patagonya başbakanı değil, Türkiye başbakanıdır” dedi. Tek-Gıda İş Sendikası Başkanı, “Tekel işçilerine Patagonya işçisi muamelesi yapamazsınız” diye çıkıştı. Saadet Partisi’nin o zamanki lideri Numan Kurtulmuş destek verdi, “O işçiler Patagonya’da direniş yapmıyor” hatırlatması yaptı. Sağlık çalışanları miting düzenledi, “Burası Patagonya değil” pankartları taşındı. Yandaş medya, Genelkurmay’ı “Patagonya ordusunun generalleri”ne benzetti. Görevden alınan Adana Belediye Başkanı, “Burası hukuk devleti, Patagonya devleti değil” diye itiraz etti. Fay hatlarına inşaat izni verilmesini eleştiren deprem profesörü, “Burası Patagonya mı?” diye hesap sordu.
*
Spor yazarları sık sık yazar, “Rijjkard efendiye burasının Patagonya olmadığı hatırlatılmalı, Schuster’in taktiği Patagonya’da bile uygulanmıyor” filan... En son Hiddink’e haddini bildirdiler, “Sana teslim ettiğimiz takım, Patagonya milli takımı değil!”
*
AKP Afyon Milletvekili, ihaleleri soranlara, “Kanun var, nizam var, burası Patagonya değil” cevabını verdi. Açılış törenlerinde AKP’lilerin kürsüye çıkarıldığını, kendilerinin çıkarılmadığını belirten CHP Tekirdağ Milletvekili, “Biz Patagonya milletvekili miyiz?” diye dert yandı. AKP Dışişleri Komisyonu Başkanı, “AB sürecimiz devam ediyor, çünkü Türkiye Patagonya değil” dedi. MHP İzmir Milletvekili, “Nereden nereye geldik diyorlar, halbuki Patagonya bile bu kadar küçülmedi” dedi. AKP Balıkesir Milletvekili ise, “Cumhuriyet mitingleri yapanlar Cumhuriyet çocuğu da, biz Patagonya çocuğu muyuz ulan?” diye sordu.
Yazının Devamını Oku 14 Ekim 2010
Sene 1985...<br><br>Alman gazeteci Günter Wallraff, babaçko bıyık bırakmış, siyah peruğun üstüne kasket takmış, Ali Levent Sığırlıoğlu diye sahte kimlik çıkarıp, Türk kılığına girmiş ve “En Alttakiler”i yazmıştı. *
Hem Türkiye’yi, hem Almanya’yı sarsmış, duygusal olarak silkelemişti o kitap... Çünkü, ekmek kavgası için acı vatanın yolunu tutan Türklerin nasıl haksızlıklara uğradığını, ırkçılar tarafından nasıl aşağılandığını, hor görüldüğünü, modern köle gibi en pis işlere sürüldüğünü, bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Dehşete kapılmış, kahrolmuştuk.
Tokat gibiydi adeta.
*
Mustafa da tokat yemiş gibi olmuştu “En Alttakiler”i okuduğunda... Zonguldak’ta madenciydi aslında, kader’ine razı olmamış, trene atlamış, gurbet ellere, Almanya’ya gelmişti. Ve, bizim o kitabı okurken bile gözyaşlarımızı tutamadığımız insanlık dışı muamelelere bire bir maruz kalmıştı.
*
Oralarda aşağılandıkları, buralarda “kafasına tüy takmış” karikatürize tiplerle alay konusu edildikleri günlerdi... “Zaten kendi vatanımızda bile köle gibiyiz, burada köle olmuşuz çok mu” diye düşündü, doğduğu değil, doyduğu yeri vatan belledi, namusuyla çalıştı, çabaladı.
*
Almanya, o kitaptaki Almanya’ydı ama, o kitaptaki Almanlardan ibaret değildi... Her ülkede var olan şerefsizler orada da vardı elbette ama, fırsat eşitliğine inanan adaletli insan evlatları çoğunluktaydı.
*
Evladı doğdu bu arada Mustafa’nın...
Oğlu oldu.
*
Fırsat eşitliği sağlayan, yeteneğe imkân tanıyan Alman sistemi devreye girdi, Mustafa’nın oğlunu öz be öz kucakladı...
“Türk bu, ayıralım” demediler.
“Made in Germany” diye baktılar ona.
*
Netice?
*
“En Alttaki”nin oğlu...
“En üst”e çıktı!
*
Alman milli takımının beyni.
Real Madrid’de oynuyor.
*
Evet, Mesut o...
Zonguldaklı madencinin oğlu.
*
Kader’se bu...
Kadere bakın ki, Alman milli takımını sırtlayan Zonguldaklı madencinin oğlu Mesut gibi, Türk futbol tarihinin en büyük başarısını kazanan takımın beyni, Yıldıray Baştürk de, ekmek ve fırsat eşitliği için Almanya’ya giden Zonguldaklı bir başka madenci babanın oğlu.
*
Bakın, Şili’deki madencileri Almanya’da taaa 1963 senesinde uygulanan yöntemle, 69 gün sonra hayata döndürüyorlar... Zonguldak’taki iki madencimizin ise, 151 gündür cesedini bile çıkaramadık... “Canlı” yayınları izlerken yazıyorum bu satırları...
*
İyi ki göç etmiş Mesut’un babası, iyi ki göç etmiş Yıldıray’ın babası... Göç etmeselerdi, bırak en alttaki “iki evladımız”ın en üste çıkmasını, muhtemelen, çaresizlikle baba mesleğini seçip, göç’ük altında kalacaklar ve şu anda Zonguldak’ta yerin dibinde çıkarılmayı bekleyen “iki ceset” olacaklardı.
*
İnsan var, yetenek var...
Un var, şeker var, kara kara, anca cenaze helvası karabiliyoruz çünkü!
*
Ve, sene 2010...
Günter Wallraff’ın badem bıyık bırakıp, kafaya takke takarak, bi kitap daha yazması lazım.
*
Orası acı vatan hikâye artık.
Burası acıklı vatandır.
Yazının Devamını Oku 10 Ekim 2010
İsrail’den fil geldi.<br><br>Gabi. *
Gabi Antepli oldu yani.
*
Dünyanın ilk tüp bebek fili o.
*
Tesadüfe bakın ki, çalışmayan organı çalıştırıp, ilk tüp bebek insanı dünyaya getiren Profesör Robert Edwards’a Tıp Nobel’i verildiği gün, Türkiye’ye geldi.
*
Tesadüfe bakın ki, aynı gün, çalışmayan organları çalışanlarıyla değiştirip insanlığa hayat veren Profesör Mehmet Haberal’a Amerikan Cerrahlar Birliği Onursal Ödülü verildi.
*
Tesadüfe bakın ki, Profesör Edwards, Nobel aldığını öğrenemedi ve Nobel’ini almaya gidemeyecek; çünkü beyin fonksiyonlarını yitirdiği için hastanede yatıyor.
*
Tesadüfe bakın ki, Profesör Haberal da, onursal ödül aldığını öğrenemedi ve ödülünü almaya gidemeyecek; çünkü beyin fonksiyonları yerinde olduğu için hapishanede yatıyor.
*
Tesadüfe bakın ki, İngiliz Profesör Edwards ve dünyanın ilk tüp bebeği olan İngiliz Louise Brown hiç Türkiye’ye gelmediler ama, Türkiye’nin ilk tüp bebeği Ece, şu anda İngiltere’de.
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp bebeği Louise’in büyüyünce şöhretten başı döndü, dünyanın eğitim seviyesi en yüksek ülkelerinden olan İngiltere’de tahsilini yarım bıraktı... Türkiye’nin ilk tüp bebeği Ece ise, bırak şöhret peşinde koşmayı, basına fotoğraf bile çektirmedi, eğitim seviyesi en geri ülkelerden olan Türkiye’de Robert Kolej’i bitirdi.
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp bebeği Louise’in nikâh şahidi Nobel ödüllü Chambridge profesörü ama, kendisi anca devlet torpiliyle PTT’de işe girebildi, kocası da barda kapıcı... Türkiye’nin ilk tüp bebeği Ece ise, Chambridge’in en büyük rakibi Oxford’un hukuk fakültesinden birincilikle mezun oldu.
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp bebeği İngiliz ama, dünyanın ilk tüp ikizleri taaa Avustralyalı... Türkiye’nin ilk tüp ikizleri ise, Türkiye’nin ilk tüp bebeği gibi, İzmirli.
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp ikizlerinin annesi 1980 Eylül’ünde hamile kaldığında, Türkiye’de darbe oldu... Türkiye’nin ilk tüp ikizlerinin ismi ise, Kenan ve Evren iyi mi!
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp üçüzleri, ikizler gibi Avustralya’da dünyaya geldi ama, başka hastanede... Türkiye’nin ilk tüp üçüzleri ise, Türkiye’nin ilk ve ikizleri gibi, gene İzmir’de dünyaya geldi, gene Ege Üniversitesi’nde.
*
Tesadüfe bakın ki, Türkiye’nin ilk tüp üçüzleri, 1.5’ar kilo doğmuştu, 45 gün kuvözde kalmışlar, tüm Türkiye nefesini tutarak, hayata “bağlanma” çabalarını izlemişti. Bağlandılar. Ama “parçalandı”lar... Çünkü, evlat sahibi olabilmek için tüp bebek deneyen anne-babaları boşandı maalesef... Biri anneyle, ikisi babayla yaşıyor... Böylece, hem tıp tarihine geçtiler, hem de “en az üç çocuk” tezinin illa mutluluk getirmediğini kanıtladılar.
*
Tesadüfe bakın ki, Türkiye’ye gelen dünyanın ilk tüp fili Gabi de, parçalanmış ailenin yavrusu... Annesi Pakistanlı Tamar, İsrail’de yaşıyor, babası Hindistanlı Emmett, İngiltere’de.
*
Tesadüfe bakın ki, Türkiye’nin en ünlü fili Pak Bahadur da, Pakistanlıydı, ana-babasından koparılmıştı... Üstelik, o da, Türkiye’nin ilk tüp bebekleri gibi, İzmir’in hemşerisiydi.
*
Tesadüfe bakın ki, 50 sene yalnız yaşayan Bahadur’a gelin olsun diye, Hindistan’daki ana-babasından koparıp 2 yaşındaki Begümcan’ı getirdiler, ama, Begümcan büyüyene kadar Bahadur yaşlandı, 59’unda öldü, bu sefer 11 yaşındaki Begümcan yalnız kaldı, hadi bakalım anasından-babasından koparıp, Begümcan’ın yaşıtı bi damat getirdiler, adı Winner; âşık oldular, yavrularını bekliyoruz... Nereden getirdiler Winner’ı? Gabi’nin memleketi İsrail’den!
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp bebek fili Gabi, İzmirli Winner sayesinde geldi... Çünkü, Gaziantep Belediyesi, aslında Sri Lanka’dan fil getirecekti. Sri Lanka’da darbe oldu, iş yattı... Tam o sırada, fil Winner’ın İsrail’den İzmir’e geldiği öğrenildi, İsrail’den yardım istendi.
*
Tesadüfe bakın ki, tam “fil” yardımı gelecekken, insani yardım “fil”omuzu bastılar, Hayfa Limanı’na götürdüler... Sonra, Gabi’yi gene Hayfa Limanı’ndan gemiye yükleyerek, “fil”le birlikte hayvan “filo”su gönderdiler; iki zebra, üç suaygırı, dokuz maymun.
*
Tesadüfe bakın ki, Gabi kelimesi Türkçede “ahmak” anlamına geliyor ama, aslında, dünyanın ilk tüp bebek filini dünyaya getiren ve trafik kazasında hayatını kaybeden “ileri zekâlı” Doktor Gabi Eshkar’ın adı.
*
Tesadüfe bakın ki, “Doktor” Gabi Eshkar’ın hatırasını yaşattığı için Gabi’nin adını değiştirmeme kararı alan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı da doktor...
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp fili Gabi, bizim İzmirli Winner gibi “Yahudi” memleketinde doğdu ama, dünyaya geldiği yerin adı, “İncil” Hayvanat Bahçesi!
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp insanını dünyaya getiren ve Nobel alan Hıristiyan profesör, Vatikan’ın hışmına uğradı, “Dinimize göre asla kabul edilemez” dendi, aforoz edildi... Diyanet İşleri Başkanımız Ali Bardakoğlu ise, “Dini ve ahlaki kurallara uygundur” dedi, üstüne, Türkiye Diyanet Vakfı’na hastane kurdurup, tüp bebek uygulaması başlattı.
*
Tesadüfe bakın ki, Diyanet’in İstanbul’daki 29 Mayıs Hastanesi’nde bir anne tüp bebek yöntemiyle hamile kaldı. Doğum için Samsun’a gitti. Takdiri ilahi olsa gerek, 29 Mayıs Hastanesi’nde değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğumunu müjdeleyen “19 Mayıs” Üniversitesi’nde doğum yaptı; ikiz.
*
Tesadüfe bakın ki, dünyanın ilk tüp bebeğini dünyaya getiren Hıristiyan profesör, Papa tarafından aforoz edilirken... Diyanet’in ilk tüp bebeklerinin babası, imam.
*
Tesadüfe bakın ki, Oxford’u birincilikle bitiren ilk tüp bebeğimizin ardından, tüp bebek babası olan imam da... “Turkey” vesilesiyle
bize “hindi” diyen ukala dümbeleği İngilizlere kapak oldu!
*
Tesadüfe bakın ki, fena yazı olmadı, fil’hakika, ben bile beğendim.
Yazının Devamını Oku