Yılmaz Özdil

Yola çıktım Mardin’e düştüm senin derdine

13 Kasım 2010
Her sene 21 Kasım’da görkemli törenlerle kutlanan, Mardin’in düşman işgalinden kurtuluş günü, palavra çıktı iyi mi... İşgale mişgale uğramamış. *

Girdim arşive...

Geçen seneki vaziyet şöyle.

*

Atatürk anıtına çelenk, saygı duruşu, İstiklal Marşı, Mardin Valisi’nin Garnizon Komutanı’nı kabulü, Belediye Başkanı’nın Garnizon Komutanı’na şükran ziyareti, bilahare, Hükümet Konağı önünde resmi geçit, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar, şehrimizin aziz şehitlerini rahmetle anıyoruz filan, çocuklara şiir okutmuşlar, kurtuluş günü şerefine yapılan üç bin metre koşusunda dereceye girenlere kupa takdimi, bando, folklor gösterileri... Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, kurtuluş günü vesilesiyle Mardin Valisi’ne kutlama telgrafı çekmiş... Akşam resepsiyon verilmiş, fotoğrafı var, Mardin Valisi, Garnizon Komutanı, Belediye Başkanı yan yana durmuşlar, göğsünde madalyaları olan gazilerin elini sıkıyorlar.

*

Aslına bakarsanız, ordinaryüs tarihçi olmaya gerek yok, Mardin’in kurtuluş günü denilen tarih 1919... Kaba hesap, madalyalı gazilerin 110 yaşında olması lazım...

Adamlar en fazla 60.

*

Kimse uyanmamış.

*

Peki, kim uyanmış?

*

Bir cumhuriyet kızı.

*

İsmi, Aysel Fedai... Kozmik şakacının işine bakın ki, işgal kahramanı “Şanlıurfa”da doğmuş, işgal kahramanı “Gaziantep” Üniversitesi’nden mezun olmuş, uzmanlığı Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi, şu anda Mardin Artuklu Üniversitesi’nde görev yapıyor.

*

Mardin’e geldiğinde görmüş ki, ha bire düşman işgalinden kurtuluş törenleri yapılıyor. E biliyor ki, işgal mişgal yok. E nasıl oluyor? O da bunu merak ediyor. Araştırıyor. Görüyor ki, Mardin’in cumhuriyet tarihiyle ilgili ne kitap var, ne inceleme... Bu mevzuyu, doktorası için tez konusu yapıyor. Ankara’ya gidiyor, Türkiye Cumhuriyeti Arşivi’ne giriyor, Genelkurmay Arşivi’ne başvuruyor, işgal mişgal olmadığını bilimsel olarak belgeleriyle kanıtlıyor.

*

Destansı direniş örgütlenmesi var, hatta soba borularını eğip büküp kaleye koymuşlar, ki, Fransızlar top namlusu sansın; erkeğiyle kadınıyla seferber olmuş Mardin... Ama üç saniye bile işgal yok.

*

Söylese, bi acayip.

Söylemese, olmayacak.

Gitmiş Mardin Belediyesi’ne...

Gerçeği anlatmış.

*

Burasını çok önemsiyorum...

Türkiye’de bu tür durumlar olduğunda, yalan denir, iftira denir, yetkililerimiz her şeyi bilir çünkü, gerçeği söyleyene küfredilir, hele bi de kadınsa, aşağılanır.

*

Mardin’de tam tersi oldu. Dinlediler, incelediler belgeleri, doğru... Destansı direniş var ama, işgal yok... Kurtuluş gününü, onur gününe çevirdiler... Ve, bana göre, başta belediye başkanı Beşir Ayanoğlu, tarihe ve bilime saygı göstererek, gerçekten onurlandırdılar Mardin’i.

*

Küçültmediler... Büyüttüler Mardin’i.

*

Koca koca cumhurbaşkanları, başbakanlar, valiler, komutanlar filan, hikâye... Koca koca profesörler elini bile sürmemiş bugüne kadar... Pırıl pırıl, gencecik bir kız başardı bu işi.

*

Şimdi gelelim, zurnanın zırt dediği yere...

*

Aradım Aysel Fedai’yi, “Kim başlatmış bu kurtuluş günü komedisini?”

*

Böylece “90 senelik yalan ortaya çıktı” diye yazan gazetelerin de salladığı ortaya çıktı... Çünkü, bu palavrayı kimin, ne zaman başlattığı henüz belirsiz... “Cumhuriyet Döneminde Mardin” başlıklı tezini kitap yapacak olan Aysel Fedai, araştırıyor... Onu da bulacak.

*

Takipteyim... Söz konusu kişi bulunduğu gün, altına “Mardin kahramanı” yazıp, Nasreddin Hoca türbesine büstünün dikilmesini teklif edeceğim!
Yazının Devamını Oku

Diyanet işleri... En güzel kim yapar bu işleri?

12 Kasım 2010
İlk diyanet işleri başkanımız Mehmet Rıfat Börekçi, aslında CHP milletvekiliydi, rozetini çıkardı, cüppesini sarığını taktı. *
İbrahim Bedrettin Elmalılı ise, tersini yaptı, cüppesini sarığını çıkardı, rozetini taktı, önce Millet Partisi’nden, sonra Demokratik Parti’den milletvekili oldu.
*
Lütfi Doğan desen, cüppeyi sarığı çıkardı, rozeti taktı, daha önceki diyanet işleri başkanımız Eyüp Sabri Hayırlıoğlu gibi, gitti, CHP milletvekili oldu.
*
Öbür Lütfi Doğan da, önceki Lütfi Doğan gibi cüppesini sarığını çıkardı, rozetini taktı ama, CHP’den değil, Milli Selamet’ten ve Refah’tan milletvekili oldu.
*
Tayyar Altıkulaç’a gelince... Demirel’e Ecevit’e Türkeş’e Erbakan’a Mesut Yılmaz’a olmaz dedi, Tansu Çiller’i kıramadı, cüppeyi sarığı çıkardı, rozeti taktı, DYP milletvekili oldu, sonra o rozeti de çıkardı, başka sulara kulaç attı, başka rozet taktı, AKP milletvekili oldu.
*
Sait Yazıcıoğlu, cüppeyi sarığı çıkardı, rozetini taktı, AKP milletvekili oldu.
*
Mehmet Nuri Yılmaz...
Cüppeyi sarığı çıkardı, rozeti taktı.
Demokrat Parti’ye katıldı.
*
Anayasa’nın 136’ncı maddesine göre, “bütün siyasi görüşlerin dışında” kalması gereken Diyanet İşleri Başkanlığımızın Anayasa’ya uymuş durumu, bu.
*
Profesör Ali Bardakoğlu’nun durumu ise, Anayasa’ya uymuyordu maalesef...
*
Ali Bardakoğlu’nun sekiz senelik uygulamasında gördük ki, Anayasa’ya uymayan Profesör Süleyman Ateş gibi, onun da rozet takmaya niyeti yoktu... Üstüne, 29 Ekim resepsiyonunu da takmadı, e haliyle kafaya takılmayı hak etmişti... Anayasa gereği bertaraf edildi.
*
Halbuki, yukarda kabak gibi görüldüğü üzere, Anayasamız gereği, diyanet işleri başkanlığı için, cüppe lazım, sarık lazım, bi de siyasi tecrübe lazım...
*
Dolayısıyla benim adayım, Ulemalar Sempozyumu’nun yıldızı Jet Fadıl.
*
Atamayla olmuyor çünkü bu iş, demokratik olun biraz, demokratik...
İnanmıyorsanız, hodri meydan, koyun cami avlularına sandığı, yapın referandumu, bakın kim çıkıyor!
Yazının Devamını Oku

Emmioğlu Geronimo

11 Kasım 2010
THY kızılderililere kafayı taktı. Kurtlarla Dans eden arkadaşa reklam çektirmişlerdi, şimdi de, kabileleri uçağa doldurup getirdiler... Totem Hava Yolları mübarek! *
Kızılderilileri karşılayan, kızılderililerden sorumlu devlet bakanımız Zafer Çağlayan, nostaljik bi giriş yaptı, “Biz sizi Tom Miks’ten tanıyoruz, hani nişanlısı
var Suzi... Yu nov Tom Miks?” dedi.
*
Halbuki, Tom Miks İtalyan.
*
Mevzu Dakota’da geçiyor ama, çakma Amerikalı... Onların çizgi kahramanı olsaydı, 150 kere filmini yaparlardı, Superman, Batman, Spider Man gibi... Üstelik, küfür etsen daha iyi, çünkü, silah zoruyla kızılderililerin toprağına oturup, onların canına okuyan biri Tom Miks.
*
Yine de şükretmek lazım tabii.
Biz ona Tom Miks diyoruz...
Orijinal adı, Yüzbaşı Miki.
“Giyinik olduğunuz için tam seçemedim ama, biz sizi miki filmlerinden tanıyoruz” da diyebilirdi...
(Ki, miki de onların bildiği sevimli fare değildir aslında, Almancadır!)
*
Ya da, maazallah “Biz size biniyoruz” da diyebilirdi... Çünkü, fakir fukara garip gureba partisi AKP’nin iktidar olmasıyla beraber, Ankara caddelerinde boy gösteren Kızılderili kabilelerinde patlama oldu. Cherokee’lere, Cayenne’lere, Corvette’lere binen binene.
*
Şaka bir yana, kızılderililerin memlekete gelişiyle birlikte, aynı terane tartışılmaya başladı gene... Kızılderililer Türk mü?
*
Bence Türk.
*
Niye derseniz...
Amerika kimindi?
Onların.
İngilizler geldi, oturdu.
İtalyanlar geldi, oturdu.
Hollandalılar geldi, oturdu.
Çinliler geldi, oturdu.
İspanyollar geldi, oturdu.
Araplar geldi, oturdu.
Afrikalılar geldi, başkan oldu.
*
72 millet yerleşti...
Bi kime yer kalmadı birader?
Manitu’nun kerizlerine!
*
Bizizdir onlar.
*
Hatta, onların tıpkı biz, bizim tıpkı onlar olduğumuzu gösteren bir de atasözleri var: “Eğer gölgelerin boyu insanların boyunu geçmişse, o topraklarda güneş batıyor demektir!”
Yazının Devamını Oku

Kemal Atatürk

10 Kasım 2010

Ekim 2007, İzmir.

Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “silin” der.

*

Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin!

Yazının Devamını Oku

Yarın 10 Kasım

9 Kasım 2010
Bir tornacının oğlu... Windsor Hanedanı’nın vârisi, Kral 6’ncı George’un kızı, Birleşik Krallık Hükümdarı, Büyük Britanya Kraliçesi, 2’nci Elizabeth’in elinden “devlet adamı” ödülü alıyorsa bugün...
*
Bir esnafın kızı...
Peri masalındaki balkabağının faytona dönüşmesini andıran gecede, Yunan Kralı’nın torunu, Danimarka Prensi, Merioneth Kontu ve Greenwich Baronu’yken, kuzeni 2’nci Elizabeth’le evlenip, Edinburgh Dükü ilan edilen Prens Philip Mountbatten’le sohbet edebiliyor ve Veliaht Galler Prensi’yle, onun biraderleri York Dükü ve Wessex Kontu’nun hatırını sorabiliyorsa...
*
Prens, Dük ve Kont da, sıradan tornacının torunuyken, henüz 15 yaşında işadamı olup, biriktirdiği harçlıklarıyla okumaya Harvard Üniversitesi’ne giden mahdumun başarısını tebrik ediyorsa...
*
Mustafa Kemal’e “mahluk” diyen gazeteci Ali Kemal’in, şu anda Londra Belediye Başkanı olan torunu Boris, töreni izleyen Türk gazetecilere “onurlu birey” muamelesi yapıyorsa...
*
En başta tornacının oğlu...
Herkesin, yarın sabah Anıtkabir’e gidip, dua etmesi lazım.
*
Çünkü, o olmasaydı...
Sıradan vatandaşların bırak Buckhingham Sarayı’ndan ödül almasını, Dolmabahçe Sarayı’nda bahçıvan bile olması imkânsızdı. Bahçıvanlık bile babadan oğula geçiyordu, o kovana kadar.
*
60 milyon dolarlık Gulfstream tipi makam jetimiz Başbakanımıza lazım olduğu için, Airbus tipi makam jetimize binerek Londra’ya giden... Dorchester Hotel’in süiti, üç aylığına bir Arap şeyhi tarafından kapatıldığı için, bu seferlik Mandarin Hotel’de kalan... Dört geceliğine, 35 bin liracık ödeyen cumhurbaşkanımız, ihmal etmeyecek, yarın sabah gidecek Anıtkabir’e.
*
E siz gidemeseniz bile... Cumhuriyetimizin geldiği şahane seviyeyi görüp, bi fatiha okursunuz artık.
Yazının Devamını Oku

Demokrasimizin Baba’yı alması şart

7 Kasım 2010
Herkes “ileri” demokrasiden söz ediyor ama, ha bire “geriden” örnekler veriliyor. *
Kılıçdaroğlu mesela, “Yolumuz Bülent Ecevit’in yolu” dedi... Başbakan ise, Adnan Menderes’in ve Turgut Özal’ın devamı olduğunu söylüyor.
*
Demirel’in başı kel mi?
E öyle hakikaten.
*
Şaka bir yana, İsmet İnönü’ye sahip çıkardı CHP, şimdi Bülent Ecevit’e de sahip çıkıyor. Necmettin Erbakan, hâlâ koltuğunda... Erbakan’ın yetiştirmesi olan AKP, Celal Bayar, Adnan Menderes ve Turgut Özal çizgisini sahipleniyor. Alparslan Türkeş, MHP’nin.
*
Bi tek kimi alan yok?
Baba’yı.
*
Netice itibariyle...
Takke’nin mirasçısı var.
Kasket’in de.
Dün öğrendik...
Cumhurbaşkanı kuklası fes’li.
*
Şapka boşta.
*
Temel sorun, budur.
*
Günahı-sevabı meselesine girmiyorum; miting meydanlarında “Öbürleri koyun güdemez” diyenlerin alkışlandığı memleketimde... Büyük karizmadır Çoban Sülü.
*
Kenara çekilince yarattığı boşluk, Türkiye’yi yuttu. Takke-kasket tahterevallisiyle, istersen 100 kere seçim yap... Şapka’yı giyen bulunmazsa, sıklet merkezleri değişmeyecektir.
Yazının Devamını Oku

Genel sekreter

6 Kasım 2010
Recep Peker.<br><br>CHP’nin ilk genel sekreteriydi. Atatürk genel sekreter yaptı.
Atatürk’le papaz oldu!
Genel sekreterlikten alındı.
*
Şükrü Kaya, CHP’nin ikinci genel sekreteri oldu, İnönü’ye gıcıktı, 9’u 5 geçe Atatürk öldü, 9’u 6 geçe, İnönü tarafından görevden alındı.
*
Refik Saydam genel sekreter oldu, bismillah, ilk iş, “Partinin değişmez genel başkanı Atatürk’tür” diyen tüzüğü değiştirdi, “Partinin değişmez genel başkanı İnönü’dür” yazdırdı.
*
Kasım Gülek, CHP’nin efsane genel sekreteriydi, kızı, başka partiden DSP’den milletvekili oldu, Rahşan Ecevit bile CHP’ye geçti, Kasım Gülek’in kızı CHP’ye geçmedi, hâlâ DSP üyesi.
*
Kemal Satır, genel sekreter oldu, Ecevit’in partiden gönderilmesi için elinden geleni yaptı, Ecevit’i gönderdi, Ecevit partinin başına geçince, Satır’ı gönderdi... Gitti, başka parti kurdu, Cumhuriyetçi Parti’yi, CHP’nin karşısına dikildi, Milli Güven Partisi’yle birleşti.
*
Bülent Ecevit, genel sekreter oldu, kendisini genel sekreter yapan İnönü’yü devirdi, eşine DSP’yi kurdurdu, DSP’nin başına geçti, CHP’yle mücadele etti.
¡*
Şeref Bakşık genel sekreter oldu, İnönü’nün genel sekreteriydi ama, İnönü’nün altını oyan Ecevit’e çalıştı.
*
Kamil Kırıkoğlu, Kemal Satır genel sekreter olunca CHP’den istifa etti, Kemal Satır CHP’den gidince CHP’ye geri döndü, İnönü’nün genel sekreteri oldu ama, Ecevit’e çalıştı, İnönü’yü devirdiler, sonra Ecevit’le ters düştü, istifa etti.
*
Ertuğrul Günay...
CHP genel sekreteriydi.
CHP genel başkanı olmak istedi.
Olamadı.
AKP’li oldu!
*
Adnan Keskin, Baykal tarafından genel sekreter yapıldı, Baykal’ı narsist olmakla suçladı, CHP’den ayrıldı, Mustafa Sarıgül’e destek verdi.
*
Tarhan Erdem, CHP genel sekreteriydi, CHP’yi kıyasıya eleştiriyor, şu an genel sekreter olan Süheyl Batum’un CHP üyeliğinin bile şaibeli olduğunu söylüyor.
*
Önder Sav, malum.
*
Nihat Matkap, kendisine haber verilmeden CHP genel sekreteri yapıldı, ancak, kendisini genel sekreter yapanların, Nihat Matkap’ın üç saniye önce Önder Sav’a destek imzası verdiğinden haberi yoktu... E haliyle, üç saniye sonra, kendisine haber vermeden genel sekreterlik görevinden alındı. Genel sekreter olduğunu ve genel sekreterlik görevinden alındığını televizyondan öğrenen eski genel sekreter Nihat Matkap, genel sekreter yapıldığından haberi olmadığı için, eski genel sekreter Önder Sav’a destek imzası verdiğini açıkladı. (En uzun Nihat Matkap’ı yazdık ama, en kısa süreli genel sekreter olarak tarihe geçti.)
*
Nihat Matkap, kendisine haber verilmeden genel sekreter yapıldığında, hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı yapılan Süheyl Batum... Nihat Matkap’ın kendisine haber verilmeden genel sekreterlik görevinden alınması üzerine, hukuk işlerinden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevinden alınarak, üç saniye sonra, genel sekreter yapıldı.
*
Süheyl Batum’u gerçekten çok severim, sayarım... Kendisinden rica ediyorum, lütfen şu tüzükte bi değişiklik yapın ve genel sekreterlik makamını ortadan kaldırın!
Yazının Devamını Oku

Benden söylemesi (6)

5 Kasım 2010
Aslında her şey, Şero’nun genel başkanlık koltuğuna kıvrılıp, uyuyakalmasıyla başladı... *
Sabah 12’nci kattaki makamına geldiğinde Şero’yu koltuğunda gören Kılıçdaroğlu, sinirlendi, “koltuklar kimsenin babasının malı değildir” diyerek, ensesinden tuttu ve asansöre koydu. Uyku mahmurluğuyla 4’üncü katta inen Şero, kapıyı açık görünce, gitti, genel sekreterin koltuğuna kuruldu, patileriyle tüzüğü çırmalamaya başladı. Makamına geldiğinde Şero’yu koltuğunda bulan Önder Sav, “tasalluttur bu” diyerek, parti meclisini topladı. Kriz çıktı.
*
Gazeteciler binaya doluşunca, Kılıçdaroğlu’nun Hakkı Suha’yı görevden alıp, Şero’yu teşkilattan sorumlu genel başkan yardımcısı yaptığı iddiası kulislere düştü... Karşı hamle yapan Sav, Gürsel Tekin’i görevden alıp, Şero’yu MYK üyeliğine atadı. Gürsel’e gıcık olan il başkanlarının Şero’ya destek için imza topladığını öğrenen Kılıçdaroğlu, gıcık olduğu Muharrem İnce’yi görevden alıp, Şero’yu Meclis Grup Başkanvekili yaptı.
*
Kılıçdaroğlu ekibinin 12’nci katta, Sav ekibinin 4’üncü katta toplandığı sırada, Şero’nun orta yolu bulup, 8’inci katta Baykalcılarla buluştuğu bombası patladı... Entivi’ye telefonla bağlanan Canan Arıtman iddiaları yalanladı, ancak, vejetaryen olan Nur Serter’in neden yarım kilo ciğer sipariş ettiği sorusunu cevapsız bıraktı.
*
İşte o anda, Kılıçdaroğlu’nun üç saniye önce genel sekreter yaptığı Nihat Matkap’ın ismini çizip, Şero’yu genel sekreter yaptığı öne sürüldü. Yargıtay Başsavcısı’ndan “kardeşim, 30 tane genel sekreter olur mu?” uyarısı alan Kılıçdaroğlu, mecburen, İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ı görevden alıp, Şero’yu tekrar genel başkan yardımcısı yaptı. Görevden alındığını duyan Sav, aradaki üç saniyelik boşluktan faydalanıp, Şero’yu genel sekreter yaptı.
*
Parti içi hassasiyetler noktasında tecrübesiz olan Kılıçdaroğlu’nun, hamsi hastası olan Şero’ya nazire yaparcasına balık lokantasına gitmesi ipleri kopardı... Tam o sırada, Rahşan Hanım’ın, “Bülent kedileri çok severdi” demesi, tuz biber ekti tabii... Binanın önünde toplanan bir grup “Başbakannn Şerrro” sloganları atmaya başladı. Yumruklaşmalar oldu.
*
Bu gelişmeler üzerine huzuru kaçan Şero, giriş katındaki makam sepetini boşaltıp, dama çıktı... İki-üç sene önce kısırlaştırıldığı için “mart ayı”ndaki muhtemel kongrelerde herhangi bir tehdit söz konusu değil; kısır tartışmalarla netice alması imkânsız... Ancak, ilişkilerine dikkat etmezse, partiden ihraç edilmesi sürpriz olmaz. Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz sayın seyirciler...
Yazının Devamını Oku