ALTAY camiasının merakla beklediği bugünkü “Divan Kurulu-Yönetim Kurulu randevusu” ilki gibi “havan”la “su”yun buluşmasından öteye gitmeyecekse...
“Meraklısı değilim” dediği koltuğa dört elle sarılan Ahmet Taşpınar, kongreyi zaman aşımına uğratmak için yine topu taca atacaksa... Dost meclislerinde yağıp gürleyenler, “Aman ihale bana kalmasın” diye yan çizecekse... Benim bir önerim var! Bu sadece bir öneri değil, aynı zamanda bir samimiyet testi... * * * Süleyman Seba’yı hatırlamayan yoktur; Beşiktaş’ın efsane futbolcusu ve efsane başkanı. Seba’yı tanıyanlar, onun nasıl başkanlık yaptığını da bilirler. 1984 yılında kulüp sancılı bir dönemden geçerken camianın mali ve idari açıdan güçlü isimlerinden oluşan bir yönetim kuruldu, “mühür” de “Muhteşem Süleyman”a, yani emekli MİT İstanbul Bölge Müdürü Süleyman Seba’ya verildi. Başkanlık koltuğunda oturduğu 16 yıl boyunca Türk futbolunda gücün, otoritenin ve en önemlisi saygınlığın simgesi haline gelen Seba’nın döneminde Beşiktaş en parlak günlerini yaşadı. Süleyman Seba 2000 yılında görevi bırakırken, geride 5 lig, 4 Türkiye şampiyonluğu ile 4 Cumhurbaşkanlığı, 2 Başbakanlık ve 6 TSYD Kupası’ndan oluşan dev bir hazine bıraktı. * * * Şimdi de daha yakın bir tarihe gidelim ve önceki sezon Bank Asya 1. Lig’de parasız-pulsuz şampiyon olan Bucaspor’dan da bir örnek aktaralım. Buca’yı 2. Lig’den Süper Lig’e taşıyan süreçte kulübe gönül vermiş pek çok eski başkanın apoletlerini sökerek, kendilerinden çok daha az kıdemli, çok daha genç, çok daha az tanınmış isimlerin emrinde gerçek bir nefer gibi çalıştığı, sanıyorum hafzılardan silinmemiştir... O insanlar, başarının sadece parayla pulla değil, kulüp sevgisiyle, renk aşkıyla ve en önemlisi özveriyle elde edebileceğini cümle aleme göstererek Bucaspor tarihde kendilerine 24 ayar altından birer sayfa açtılar. * * * İşte bu iki örnekten hareketle... Altay’ı hem kalbi hem de beyniyle seven, kulüp aşkı koltuk aşkından önce gelen, apoletsiz üniforma giymekten gocunmayan, egolarına teslim olmayan ve en önemlisi, 97 yıllık çınarın uçurumun kıyısına geldiğini görebilen herkesi Beşiktaş-Buca modeli bir yönetimde buluşmaya çağırıyorum... Hanri Benazus’tan Hayri Yorgancıoğlu’na, Erdinç Altınyeleklioğlu’ndan Nafiz Zorlu’ya, Mehmet Erdoğan’dan Niyazi Konuşmaz’a, Melih Tandoğan’dan Sabri Sevenoğlu’na, Ahmet Ertem’den Erdoğan Tözge’ye, Ahmet Taşpınar’dan Tuğrul Koparan’a kadar o koltukta oturmuş herkesi... Ve dahi Kemal Zorlu’yu... Ellerini değil, bedenlerini taşın altına koymaya davet ediyorum. Kurun bir yönetim; kıdemliler danışman, gençler icracı olsun. Yetmezse camiadan takviye alın... Yeter ki el ele, omuz omuza, sırt sırta verin. Böyle bir yönetim değil Altay’ı, İzmir’i uçurur. * * * Unuttum sanmayın, bir de Süleyman Seba lazım bu yönetime... “Mustafa Denizli” diyenleri duyar gibiyim. Ama gerçekçi davranmakta fayda var. Benim favorim Hanri Benazus. Efsane Başkan Benazus önderliğinde bir başkanlar yönetimi. Düşüncesi bile insanı heyecanlandırıyor... Olur mu peki? Altay’ı ne kadar sevdiklerine bağlı. Dedim ya, bu bir samimiyet testi...