Yeşim Çobankent

Eski usul eşarp nostaljisi

1 Temmuz 2008
Başörtüsünü bu kış sık sık göreceğiz. "Zaten görüyoruz, memleketin gündeminde başka bir şey var mı ki?" demeyin hemen. Resmi resepsiyonlarda maraza çıkaran ve milleti birbirine düşüren türbandan bahsetmiyoruz tabii. Sözkonusu Audrey Hepburn, Kraliçe Elizabeth, Sophia Loren, Grace Kelly ve Belgin Doruk’un gevşek başörtüleri...

Başörtüsünün, hadi eşarp diyelim de daha şık olsun, türbanla belli bir türdeşliği varsa da onunla aynı kaderi paylaşmıyor. Üniversite kapılarında bekleşen genç hanımları sıkıntıya sokan ve bir bardak suda fırtınalar koparan kardeşi türbandan daha rahat ve sorunsuz bir hayatı var eşarbın. Yine de sereserpe eşarpla gergin türban arasındaki en önemli fark şudur kanaatimce: Giyinmeye türbanla başlarsınız. Türban bütün dış görünüşünüzü domine eder, geri kalan her şeyi ona uydurmak gerekir. Dolayısıyla türbanla şık olmak çok zordur. Hele de sade ve zarif görünmek... Eşarpsa kıyafeti tamamlayan tatlı ve uçarı bir ayrıntıdır. Giyinirken sıra en son ona gelir. Varlığı takdir toplasa de eksikliği hiç mi hiç hissedilmez, başınızdan kayıverecek gibi yaramaz bir hali vardır. Romantik bir nostalji yaratma özelliğini de biraz bu hallerine borçludur.

BABUŞKA STİLİNDEN KRALİÇEYE

Peki başörtüsü nasıl geri döndü? İngiliz eksantriklerinin şahı Sir Paul Smith defilesi fitili ilk ateşleyenlerden oldu. Hazretin sonbahar-kış defilesinde babuşka stili (yani Rus köylü kadınları gibi) başörtüler takan manken kızlar arzı endam ediyordu. Bu arada bir seksen boyunda manken kızların defilelerde taktığı başörtülerle bizde düzenlenen son derece zevksiz tesettür defilelerinin uzaktan yakından hiçbir alakası olmadığını belirtelim de, herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın.

Paul Smith’i şimdiye kadar hep ultra seksi tasarımlarıyla tanınan Dolce&Gabbana izledi. Dolce&Gabbana’nın çene altından bağlanmış eşarp takan ceylan mankenleri, Balmoral’daki arazisinde ava çıkmış Kraliçe Elizabeth’i andırıyordu. "Eşarp modasını yenileyerek ona bir hayat vermeyi ve bu tarzı genç nesillere tanıtmayı amaçladık. Eşarba modern ve cool bir anlam yükledik. Günümüz genç kızlarının kafalarına eşarp bağlaması fikrinden çok hoşlandık" diye anlatıyor meramlarını Domenico Dolce ve Stefano Gabbana ikilisi.

BAŞÖRTÜSÜ BİR MÜCEVHER MİDİR

Hermes’in yaratıcı yönetmeni Bali Barret’e göre, "ipek bir eşarp mücevhere benzer". Dahası, "Onun sayesinde fantezilerinizi dile getirebilir ve görünüşünüze renk katabilirsiniz" diyen Barret eşarba sadece mücevher değil, sanat eseri muamelesi de yapıyor. Artık hayatta olmayan sanatçı Josef Albers’in hazırladığı "Hommage au Carre" (Kareye Saygı) serisinde 90x90 boyutlarında 200 adet eşarp yer alıyor. Son derece pahalı olan bu eşarpların her biri elde tek tek boyanmış ve numaralandırılmış.

İpek başörtülerinin gündeme oturmasının bir başka sebebi de modanın entelektüeli eski İtalyan Komünist partisi üyesi Muiccia Prada. Hanımefendinin mücevher renkli türbanları (Ahsen Unakıtan’ın kullandığı modelden) epeyce ilgi toplamıştı. Bu noktada Nicolas Ghesquiere’nin Balenciaga için tasarladığı kask ve türban karışımını da es geçmemeli.

Altmışlı ve yetmişli yıllarda Cote d’Azur’den Barbados’a kadar her yerde eşarplı güzellere rastlanıyordu. Kiminin ilham kaynağı "Roma Tatili" filmindeki Audrey Hepburn ve yat gezisine çıkmış Grace Kelly idi. İşi bilenler başörtüsünün en çok yüzü kalp şeklinde ve çenesi narin olanlara yakıştığını söylüyor. İtirazı olan?

Haftanın Umulmadık İlham Perisi

Amy Winehouse

Winehouse’un kocaman sesini duymayan ve kalbi pençe gibi kavrayan yırtış yırtış yorumuna hayran olmayan azdır sanırım. Henüz 25 yaşında tuhaf bir fenomone dönüşen İngiliz şarkıcının alkol ve uyuşturucuya duyduğu büyük aşk da magazin gündeminden düşmüyor. Hayatını "ağır çekim bir intihar" modunda yaşayan şarkıcının müziği kadar görünüşü de feci ilgi-alaka topluyor. Anoreksi sınırlarında gezinen çubuk gibi vücudu, ekstravagan göz makyajı, bedenin her santimini kaplayan dövmeleri ve arı kovanı şeklindeki kuzgun karası saçları Winehouse’un alameti farikaları.

İlk çıktığında rüküşlüğü yerden yere vurulan ve dalga geçilen Winehouse nasıl olduysa oldu, bir anda ’stil ikonu’na dönüştü. ’Güzel, temiz ve sağlıklı’nın tam zıddı olan uygunsuz bir estetik anlayışını temsil eden Winehouse; kendine özgü ’kirli’ stilinden taviz vermedi. Altmışlı yılların vurdumduymaz ve pasaklı ev kadınlarını andıran kıyafetleri, minicik şortları, kocaman küpeleri ve garip bir şekilde bağladığı eşarpları hayranları tarafından taklit edilmeye başlanınca artık yapılacak bir şey yoktu. Böylece Amy’nin stil ikonluğu Karl Lagerfeld tarafından da kutsandı ve tescillendi. Winehouse hiçbir zaman defilelerde ön sıralarda yerleşip modacılara yalakalık yapmadı ve kendisine benzeyen kızların podyumları doldurmasına da metelik vermedi. Eh, ona da böylesi yakışırdı değil mi?

MODA AJANS

Uzanmışım kumsala, güneş damlar içime

Valla kadrosunun elemanlarından biri olduğu için söylemiyorum ama ELLE pırlanta gibi bir dergi. ELLE ekibi olarak çok çalıştık ve Temmuz sayısının yanı sıra, yaza özel büyük boyutlu pırıl pırıl özel bir sayı hazırladık. Adını da "ELLE BEACH" koyduk. Bayilerde bütün bir yaz boyunca bayilerde bulunabilecek dergideki konular limonata kıvamında, tam da sahile uzanıp keyif çatılırken yudum yudum tadı çıkarılacak cinsten. Fakat esas sürpriz, dergiyle birlikte verilen plaj çantasında. Bu kıpkırmızı çanta uyduruk dergi promosyonlarına hiç mi hiç benzemiyor, göğsünüzü gere gere taşıyabileceğiniz kadar şugar.

New York sanat alemlerine bir tişört

GAP’in bienal gibi tişörtleri koleksiyon parçası olmaya aday. "New York Whitney Bienali" sanatçılarının tasarladığı özel tişört koleksiyonu modayla sanatın arasını yapıyor. Tişörtlerin hepsi cazip ama favorim Stephanie Seymour’un fotoğrafta sergilediği Jeff Koons tasarımı.

Viktor’a da Rolf’a da selam söyleyin

Şaka maka tam 15 yıl olmuş Viktor&Rolf moda dünyasına adım atalı. Hollandalı avangard ve esprilli ikili; hayali geniş tasarımlarıyla modanın entelektüellerini, "Flowerbomb" parfümü ve H&M’e hazırladıkları koleksiyonla da sokaktaki kadını fethetti. Londra Barbican’daki Viktor&Rolf"a adanmış sergi 21 Eylül’e kadar devam ediyor. Yolu o taraflara düşenler kaçırmasın.
Yazının Devamını Oku

Kate Moss ve diğerleri

24 Haziran 2008
Yakın zamanda memleketimizi şereflendirmesi vesilesiyle Kate Moss’u yeniden dilimize doluyoruz. Etten ve kemikten (onun durumunda sinirden ve kemikten) Kate Moss ile bir kavram olarak Kate Moss arasındaki mesafeyi kapatmaya moda yeter mi? Ayıptır söylemesi milli takımın Hırvatistan’ı yendiği o gayet şekilli maçı Viyana’da izlemiş bulunuyorum. Meslek büyüklerime yalvardım, bana birkaç tüyo verin ki; Türkiye’ye döndüğümde geniş geniş hava atabileyim diye. Ağızlarından laf almak kolay olmadı ama "Almanya yenilmeyecek takım değil arkadaşlar!" Bir de güzel Hırvat bir kız "Good luck with Germany" diye bağırdı bana, niye şansa ihtiyacımız olduğunu hiç ama hiç anlamadım...

Şimdi bu girişi modaya ve Kate Moss’a nasıl bağlayacağımı düşünüyorsunuzdur. Bağlarım vallahi; futbolun beşiği İngiltere değil mi? (Viyana seferimizde milletin başının etini yiyerek öğrenmedim, biliyordum zaten). Eee, Kate Moss’un beşiği de İngiltere. Tamam, futbol artık çok şükür Kate kadar İngiliz değil ama toprak aynı toprak, zemin top çevirmeye müsait. Bir de futbol, fado ve fiesta vardı galiba ama bunu Kate Moss’a bağlayamadım şimdi. Futbol ve modanın kitle kültürü üzerinde yarattığı benzer etkiyi de anarak, tamamen Kate Moss üzerine odaklanmaya çalışalım şimdi.

SUS VE GÜZEL OL KATE

Kate Moss hakkında ileri geri konuşanı çarpacak kadar dokunulmaz bir kadın. Moda dünyasındaki konumu malum. Uyuşturucu bağımlılığı, zayıflığı, acayip sevgilileri, tartışılan anneliği, imzaladığı kontratlar, biseksüelliği ve kazandığı anormal para üzerinde çenemizi boşuna yormayalım şimdi. Zaten İngiliz bulvar basını bu işi yaklaşık yirmi yıldır harika bir şekilde yapıyor. Bizim konumuz hatunun stil ikonluğu.

Bu stil ikonu lafı fena halde mundar oldu biliyorum ama söz konusu insan Kate Moss ise bu tanımı yapmaktan başka çaremiz kalmıyor, zira bu laf Moss için icat edilmiş sanki. Bir anlamda parlak kağıtlı dergilerin paralel evreninde yaşayan Moss çok uzun zamandır değil röportaj, demeç bile vermiyor. Kendini bildi bileli kamera karşısında yaşayan ve görüntüsüyle varolan biri için dahiyane bir karar. Greta Garbo ve Salinger’vari enigmatik bir durum da yok ortada, sadece anlatacak bir şeyi olmayan insanların suskunluğu var onda. Neyse ki bu durgunluk ve donukluk da imajına önemli bir katkıda bulunuyor. Kanımca Kate Moss’u Kate Moss yapan en önemli şey az konuşması. Diğerleriyse az gülmesi ve az yemesi. Onun dışındaki her şeyi çok ama çok aşırı. Aşırı, aşırı, aşırı...

HERKES ONA BENZEMEK İSTİYOR

Kendine zarar vermenin pek moda olduğu 90’lı yılların mahsulü olan Kate Moss’un bu ruhu günümüze taşıması bir tür istikrar. Tavır, dağınıklık ve umursamazlığın karışımı olan tarzına hasta olanların sayısı az değil. Marmaris’te on sekiz bira içip kara yağız garsonla fingirdeyen on beş yaşındaki İngiliz kız da Fransız Vogue’un heykel gibi seksi müdürü Carine Rotfield da ona hayran. Vaziyet öyle kontrolden çıkmış durumda ki, onu sevmeyenler bile bir parça Kate Moss’a benzemek istiyor. Moss ameliyathane gömleği giyse aynısını isteyecek kadar...

Para kazanmak konusunda gayet becerikli olan Kate Moss’un tuttuğu altın oluyor. Kendisi gibi halis muhlis İngiliz sokak modası markası Topshop için tasarladığı koleksiyon için millet Oxford Caddesi’nde geceledi! İçeride de bayram arifesindeki Mahmutpaşa izdihamı yaşandı. Buyrun size 100 pound’luk Kate Moss!

İçimizdeki Kate Moss’u uyandırmak

Neyse ki Kate Moss ve Topshop işbirliği bu sene de devam ediyor. Koleksiyonu Türkiye’de de bulmak mümkün. Esasında Moss’un formülü çok basit. 60’lar ve 70’lerin rock’n’roll tavrını kendine özgü bir stil duygusuyla ve İngiliz eksantrikliğiyle günümüze uyarlamak. Sokak modasından da geri kalmamak elbette. Biraz Anita Pallenberg, biraz Marianne Faithfull biraz Jane Birkin ve gerisi Kate Moss tuşesi. Bu formülü biraz daha basite indirgersek; cool bir saç kesimi, minicik şortlar, kocaman kara gözlükler, küçük çiçekli elbiseler, daracık jean’ler, yelekler, incecik atletler, püsküllü deri çantalar ve kemerler, bol bol siyah ve gladyatör sandaletler...

Haftanın Benzersiz Moda Dahisi

Yves Saint Laurent

Yves Saint Laurent’i anmadan geçen moda sayfası taş olur. Geçen haftalarda yitirdiğimiz ünlü Fransız modacı ülkesinde bir modacı olarak değil, sanatçı olarak tanınıyor. Memleketinde uğruna gazete manşetleri değişen bu adam, Dubrovnik’ten Kastamonu’ya kadar dünyanın her yerindeki kadının giyim tarzını değiştirdi. Pantolonları, kruvaze ceketleri, transparan gömlekleri, etnik kıyafetleri ve safari tarzını büyük ölçüde Yves Saint Laurent’ne borçluyuz. 21 yaşında Christian Dior Modaevi’nin başına geçen bu genç dahi, çok geçmeden kendi markasını yarattı. Bu markayı milyarlarca liralık bir imparatorluğa dönüştürüp devrettikten sonra modadan elini eteğini çekmesiyse 2000’li yıllara denk düşüyor. İçine kapanık, depresif ve uyuşturucuyla sorunları olması efsanesine gölge düşürmediyse de Marakeş’teki evine çekilmesine yol açtı. Belki duymayan kalmamıştır ama büyük Laurent’nin meşhur sözünü yeniden aktaralım: "Moda geçicidir, kalıcı olan stildir."

Sokak modasından etkilenen, giyinmeyi demokratikleştiren, entelektüel ve büyük bir sanat aşığı olan Yves Saint Laurent 20. yüzyılın seyrini değiştiren son büyük modacıydı. Benim için onu çok özel yapan şeylerden biri de 1968 ruhunu büyük bir başarıyla modaya tercüme etmesiydi. Ve elbette kadın hareketini de gayet zekice sezmesi ve takdir etmesiydi. Bir moda devrimcisi olan Laurent pek çok ilke de imza atmıştı. Podyuma ilk siyahi manken çıkaran da oydu, kendi adını taşıyan erkek parfümü için üzerinde alameti farikası olan gözlüklerinden başka hiçbir şey olmadan poz veren de... Merci Monseiur Laurent, külleriniz Majorel Bahçeleri’ndeki yaseminlere karışsın...

MODA AJANS

Bu elmayı rahatça ısırabilirsiniz

Red Apple (Kırmızı Elma) en az Tarkan kadar yerli bir Türk markası. Kendi ifadeleriyle 15 yaş üstü kızlara hitap ediyorlar. Yani bir bakıma hem anneler hem kızların giyebileceği bir marka. Biraz Miami-Milano havalı hafif gösterişli ve seksi bir spor giyim koleksiyonu var. Üste tam oturan daracık süslü jean pantolonları askılı seksi üstlerle ve topuklu ayakkabılarla giymeyi sevenlere göre. Bu Red Apple ademleri cennetten kovduramasa da boğazına takılır...

Audrey Tautou, Chanel ve İstanbul

Amelie Amelie bacaksız Audrey Tautou birkaç hafta önce İstanbul’daydı! Matmazel Tautou, botoksurat Nicole Kidman’ı yerinden ederek Chanel No.5 parfümünün yeni reklam yıldızı oldu. Şarküteri ve Amelie gibi kült filmlerin yönetmeni Jean-Pierre Jeunet’nin yönettiği reklam filmi Boğaz’da geçen masalsı bir aşk filmi olarak kurgulanmış. Ortaköy’de çekilen ve figüranlara bile özel makyöz-kuaför tahsis edilen bu süper prodüksiyonu merakla bekliyoruz. Bu arada efsanevi modacı Coco Chanel’in hayatını da Anne Fontaine çekiyor ve Coco’yu artık iyice Cokorriko olmuş Tautou canlandırıyor.

Gece elbisesine kimin ihtiyacı var

Tuvana Büyükçınar hiçbir şey yapmadıysa, en azından gece elbiselerine renk getirdi ve abiyeye dozunda bir yaramazlık kattı. Büyükçınar’ın yarattığı A46 markası şimdi yüzde elli indirimde. Üstelik A46’da sadece abiye ve gece elbisesi yok, enteresan yabancı markalar da bulunuyor.
Yazının Devamını Oku

Tuzlu suyun faziletleri ve bikini

17 Haziran 2008
Bikiniden başka hiçbir şey, kışın yediğimiz pasta ve çikolataların hesabını bu kadar haşince soramaz. Olan oldu, o çikolatalar canlı organizmalara dönüştü. Yine de yazın tadını çıkarmak, bikini ve mayolarla barış imzalamak lazım... Mart ayından itibaren haberleri gelmeye başlar: Filanca mayo markası dünyaca ünlü top-model bilmem kimle (genellikle pek ismi duyulmamış top-modeller olur bunlar) Antil Adaları’nda çekim yaptı. Arka sayfaya hep aynı kadınların fotoğraflarını koymaktan sıkılan meslektaş da, bu mevzuyu tüketene kadar kısa haber yazıp durur: "Miranda’nın erkek arkadaşı yok". Ertesi gün bir haber daha: "İsveçli top-model Miranda çikolataya bayılıyor".

Mayo reklamındaki kızın çikolata yediğine bir gram bile inanmazsınız. Üstelik kafanıza takılır: Yahu bizim memleketin üç tarafı denizlerle kaplı değil mi? Bunlar ne diye mayo çekimi yapmak için Küba’ya Jamaika’ya filan gitmişler ki? Şu fotoğraf aynı Patara’da çekilmiş gibi durmuyor mu? Ne diye o kadar masrafa girmişler sanki? Şart mıdır?

YAZ ÖNCE RUSLAR’A GELİR

Mayo reklamlarının ardından önce Ruslar için yaz gelir. Antalya’da orada burada denize giren, güneşlenen nefis sütun gibi Rus kızlarının fotoğrafları birer birer düşmeye başlar.

Asıl eğlenceyse Türkler için de yaz geldiğinde başlar. Sahnelerimizin hanımefendi sanatçıları bir türlü kameralardan kaçamaz. Biz onların selülitlerine bakarak dedikodu yaparken, sanatkarlarımız "ters ışığı" suçlar. Kimi zavallılar tekneden kaçak göçek denize girmeye çalışırken mağdur olur. Süreyya’ya ve Eda’ya laf edip durduğumuz gibi, onlara da zerrece acımayız...

Sıcaklar iyice bastırıp okullar kapanınca "sıradan kadın vatandaşın" da ifadesi alınır elbette. Meşhurlar sevenleri için bunca çileyi çekerken, televizyon karşısında kıs kıs gülen sayın hanımefendinin bikini ve mayo giyme sırası gelmiştir nihayet!

MEVSİM NORMALLERİ VE ANORMALLERİ

Yiğidin malı meydana dökülene kadar kendini Victor’s Secret modeli sananlar çareyi kat kat pareoya sarılmakta bulur. Bikini giymenin ilk sakar utangaçlığı atlatılınca da, çareyi kendinden daha etli butlu kadınlara bakarak avunmakta bulur akıllı kadın. Kim ne derse desin, tersinden de olsa bayağı bayağı bir sembol giysi bikini-mayo. Bu mevzu açıldığında herkesin kafası durmuş ergen oğlanlara benzemesi bu yüzden.

Halbuki normalde, bir yarımada olan bu ülkede kıyafetlerimizin içine bikinilerimizi giyerek işe gitmemiz gerekirdi bizim. Paris’te yapay kumların, Londra’da çimenlerin üstünde güneşleniyor millet, İstanbul’u kocaman neşeli bir plaja döndürmek çok mu imkansız? Deniz günlük hayatımızın bir parçası olsa, tuzlu suyla temasımızı güdük yıllık izinlerle sınırlamasak daha mı rahat ve geniş olurduk? Böylece bikini ve mayo durumları normalleşir miydi? Göbek, bacak, selülit, frikik teraneleri uzamayabilir miydi?

Çırağan’ın havuzunda da, Türkbükü’nün havalı beachleri’nde de, halk plajında da güneşlenseniz fark etmez. Ancak bedenimizle, güneşle, denizle ve doğayla doğrudan ve sağlıklı bir ilişki kurduğumuzda bu tükenmez mayo ve bikini destanı mutlu sona ulaşabilir. Dondurmayı da kızarmış kalamarı da rahat rahat yeriz. Eh, ne de olsa önümüzde uzun koca bir yaz...

Kim bir beden incelmek ister

O kadar ahkam kestik madem, hizmetimizi de yapalım. Mendo’s mağazalarında satılan Maryan Mehlhorn’un Charmline serisi mayoları içerdikleri yüzde 40 likrayla bir beden küçültüyormuş kadın kısmını. Hem de bunu bizi hiç sıkmadan yapıyormuş. Denemekte yarar var. Bu arada Mendo’s’a gitmişken Gottex, Gideon Oberson, Emamo, Calvin Klein, Emporio Armani, Just Cavalli ve Estemar’a da bir bakın. Zira bu markalar sadece orada satılıyor.

Haftanın Kanatsız İlham Perisi: Roisin Murphy

Epey uzun zamandır takip ediyorduk bu hanımefendiyi, nihayet bir punduna getirebildik. Efes Pilsen One Love Festivali için 21 Haziran’da (yani bu cumartesi) İstanbul’da bir konser verecek olan Murhpy’yi gözünüz bir yerden ısırıyor değil mi? Evet, kendisi uzun yıllar Moloko grubunun solistiydi. Şimdi müzik kariyerine tek tabanca devam eden bu İrlandalı güzel kadın, pek müstesna bir şahsiyet. Öncelikle benzersiz bir erotik şarkı söyleme şekli var. Müzik anlayışı epeyce "yenilikçi", sahnedeki varlığı "büyüleyici", tavırları "eksantrik", beden dili ve danslarıysa "kendine özgü" diye nitelendiriliyor. Roisin’in bu köşeye konuk olma sebebiyse cidden şaşırtıcı ama onda asla gülünç durmayan giyim-kuşam zevki.

Bütün iyi sanatkarlar gibi modayı "bir tür sanat formu" olarak algılayan Roisin bu konudaki cesaretiyle dikkat çekiyor. Modayla oyun oynamaya ve kendini değiştirmeye bayılan şarkıcı sahnede, videolarında ve çekimlerde en avangard moda deneylerine girişmekten çekinmiyor. Adı sanı duyulmamış genç yetenekleri keşfetmesi (Gilles Deacon) bir yana, tasarımcıların (Viktor&Rolf) sadece ve sadece podyum için tasarladığı şov parçalarının da hakkından geliyor. Şu sıralar alternatif disko kraliçeliğine oynamakla meşgul olsa da, ikinci el giyim-kuşama da epeyce meraklı. Neredeyse bir model kadar çarpıcı olan Roisin Murphy kamera karşısında da sahnedeki gibi rahat ve etkileyici. Kendisini en kısa zamanda artist bir yönetmenin filminde (kısacık bir rolde de olsa) görme arzusundayız...

MODA AJANS

Karne kötü, bisiklet şahane

İlla karne getiren çocuklara mı alınır bisiklet? Bir arkadaşım geçenlerde 35 yaşında bisiklet kullanmayı öğrendi ve pek de güzel oldu! e-rider’ın katlanabilme özelliği olan elektrikli motorlu bisikleti iki tekerlekli bisiklet üzerinde durabilen (ve tabii gidebilen) herkes için muazzam bir yaz hediyesi.

Jennifer Lopez’den neyiniz eksik

Alicia Keys, Britney Spears, Destiny’s Child, Ciara, Eva Longoria, Paris Hilton, Shakira, Virginia Madsen, Gabrielle Union, Jennifer Lopez ve Mischa Barton gibi ünlülerin en çok tercih ettiği markalardan biri olan "bebe" artık Türkiye’de. Adını da en az koleksiyonları kadar sevdiğimiz markanın hakikaten bebeksi bir seksapeli var...

Nevada çölünde yanan adam

Nevada Çölü’nde düzenlenen "Burning Man Festival"i hiç duydunuz mu? Ben yıllardır iç geçiririm mesela... Chevignon da kayıtsız kalamamış bu acayip festivale ve ilkbahar-yaz koleksiyonu "Black Rock City" için sınırsızca ilham almış. Burning Man’in gerçeküstü ruhuna Fransız yorumu enteresan olabilir.

Hem ajan hem provokatör

Agent Provocateur ünlü İngiliz iç çamaşırı markası. Biraz pahalı ancak bayağı görünmeden aşırı seksi tasarımlar yapmayı başarıyorlar bir şekilde. Kanyon’da da satılan bu markanın parfümünün de epeyce hastası var. Markanın yüzü Kate Moss’du ancak bu kutsal görevi İngiliz sosyetik model Alice Dellal’a devrediyormuş yakın zamanda.
Yazının Devamını Oku

Heyecanla kanatlanan gece: Mezuniyet

10 Haziran 2008
Bu yıl okuldan mezun oluyorsunuz. Mezuniyet balosunun yıldızı olmak, fotoğraflarda harika çıkmak ve unutulmaz bir gece geçirmek istiyorsunuz. Haklısınız, dünya şimdilik sizin etrafınızda dönüyor, tadını çıkarın.

Yakın zamanda alışverişe çıkanlara şu manzara tanıdık gelecektir: Asık suratlı bir genç kız ve canından bezmiş annesi mağaza mağaza gezmektedir. Sabır taşı çatlatan tezgahtarlarsa hem kaprisli küçük hanımı hem de mezuniyet balosuna bütçe denkleştirmeye çalışan büyük hanımı memnun etmek için çırpınmaktadırlar. İkilinin mağaza kapısı aşındırmaktan ayaklarına kara sular inmiştir ama ne gam! Kızımıza hiçbir şeyi beğendiremeyiz. Şu elbise şişman göstermektedir, diğerinin rengi "ireeenç"tir, berikini Tuğçe’ler almıştır vs. vs.

Şimdi annelerin kulağına bir şey fısıldayacağım, MTV’de gösterilen "Sweet Sixteen" diye bir program var. Orada baloya hazırlanan genç irisi Amerikan kızlarının şımarıklıkları ve kaprisleri arş-ı alaya vurmuş durumda, sizin evladınız solda sıfır kalır valla.

KÜÇÜK HANIMIN ABİYEYLE İMTİHANI

Artık ilkokullarda bile mezuniyet balosu yapılıyor. Bunun lisesi var, üniversitesi var, nişanı var, düğünü var, Cannes’da ödül töreni var... Küçük hanım belki de hayatında ilk kez özel bir geceye hazırlanıyor. Ardından gelecek özel gecelerin provasını yapıyor bir bakıma. Bu çok heyecanlı gecenin kabusa dönmemesi ve ileride tatlı bir özlemle hatırlanması için milletçe elimizden geleni yapalım.

Ben liseden mezun olduğum sıralarda şimdi liseden mezun olacak bir çocuk doğuyordu. Baloda kapalı, uzun kollu ve yerleri süpüren siyah bir elbise giydim. Hiçbir süsü ve detayı yoktu. Kız lisesinde okuduğum için bir dostumla gittim baloya, üstelik annem peşime kız kardeşimi de takmıştı. Beni Sicilyalı dullara benzeten elbisemin içinde somurtarak pişerken, Dostla kız kardeş neşe içinde dans ediyordu. Tuhaf bir geceydi...

GÜZEL BİR HİKAYENİZ OLSUN

Neticede bu hayatta yaşanan her şey bir hikayeye dönüşüyor. Sizinki de tatlı bir mezuniyet hikayesi olsun. Canınız istiyorsa birazcık abartın, istemiyorsa ağır takılın. Arkadaşlarınızın gazına gelmeyin, onda harika duran dar bir elbise sizi ağlatabilir. Sizin bacaklarınız güzeldir, onun göğüs dekoltesi parlıyordur. Hatırladınız mı, hepimiz farklıyız hepimiz eşit!

Hayatında görüp görebileceği tek mezuniyet gecesini bir miktar ziyan etmiş biri olarak söylüyorum: Gecenin prensesi, yıldızı, şusu busu olmak fani şeyler. Önemli olan yakında ellerinizden kayacak masumiyetinizi muhafaza ederek o uçucu heyecanın hakkını vermek. Bir de nasıl göründüğünüzle o kadar çok kafayı yemeden neşeyle dans etmek. Bol bol fotoğraf çektirmek ve bütün fotoğraflarda gülümsemek...

Rüya gibi bir gece için

Mezuniyet balosunda dağıtmış bir Lindsay Lohan’dan çok, pembe tuvaletiyle Oscar kazanmış ışıl ışıl bir Gywenth Paltrow olmak istiyorsanız, paniğe kapılmadan sakin sakin seçenekleri gözden geçirin. Zira sandığınızdan çok seçeneğiniz var. Max Azria’nın diğer markası BCBG için hazırladığı koleksiyon tam genç kızlara göre. BCBG Max Azria’nın uçuşan hafif ve pastel renkli elbiseleri özellikle prenses klişesinden kaçınmak isteyen sofistike genç kızlar için. Çok büyük paralar harcamadan tasarımcı imzası taşıyan elbiselere sahip olmak isteyenler bu markaya göz atabilir.

Parti ve balo elbiselerinin bir diğer adresi de V2K Designers Koleksiyonu olabilir. Burada daha masalsı fantastik ve romantik amaçlara hizmet edecek rüya gibi elbiseler var. Bütçeniz yeterliyse Betsey Johnson, Nathan Jenden, Jens Laugesen, Erin Fetherston ve Temperley gibi tasarımcıların elbiseleri hakikaten hayalgücünü körüklüyor.

MODA AJANS

Böyle babaya böyle Calvin Klein

Babanız fotoğraftaki mankene benzemiyor olabilir. Olsun, Angelina Jolie’nin çocuklarının babasından başka kiminki benziyor ki zaten? Siz yine de ona mayo ya da iç çamaşırı hediye edin. Erkeklerin bu konuda hep yardıma ihtiyacı oluyor çünkü. Hazır Mendo’s’lardaki Calvin Klein ürünlerinde de yüzde yirmi indirim yapılıyorken...

Babanın ve oğulun ayağına

İspanya’nın Mayorka adasında doğan Camper ayakkabıları entelektüel erkeklerin imzası haline geldi. İnanmıyorsunuz, Bilgi Üniversitesi’nin kampusünde şöyle bir dolaşın! Sevdiğimiz Camper markası şimdi de "Babalar Günü"ne özel bir hoşluk yapmış. Modellerin aynısı çocuklar için de "Camper Kids" adıyla üretilmiş. Artık önce oğlana mı yoksa babasına mı alırsınız, siz karar verin.

Senin baban rafineydi yavrum

Sizin babanız bizimkilerden daha rafine, modern, sportif ve cool. Bravo! Çok şanslısınız ama böyle birine hediye seçmekte biraz zorlanabilirsiniz. O zaman size Lova markasını tavsiye ediyoruz. Sade ve net çizgileriyle dikkat çeken bu avangard koleksiyonu V2K Designers’da bulabilirsiniz.

Baba sana porsche aldım!

Nedense artık bütün babalar genç, modern ve şehirli olmak istiyor sanırım. "W Collection" da bu dinmeyen arzuya sahip babalara hitap ediyor. Babanıza 22 Haziran’a kadar W Collection’dan bir hediye seçerseniz, üstüne üstlük onu Porsche sahibi bile yapabilirsiniz! Şans bu, belli mi olur? Bakarsınız size güler!

Haftanın En Serin ve Yakışıklı İnsanı Steve McQueen

Normalde bu bölümde erkek adamın pek işi olmuyor ama Babalar Günü münasebetiyle bu hafta palamarları çözdük. Tüm zamanların en yakışıklı oyuncularından Steve McQueen’in takma adı "King of The Cool"du (serin abilerin kralı). Yani Dolce&Gabbana’nın Steve McQueen tişörtleri yapması, acayip fiyatlara satması ve Jessica Alba gibi yıldızların da bu tişörtleri kapışması boşuna değil! Bildiğimiz akıllı uslu erkek kahramanlara pek benzemeyen arıza kahramanları başarıyla canlandıran McQueen; hem seyircilerin hem yönetmenlerin, hem de eleştirmenlerin kalbini çalmayı başarmıştı. Altmışlı ve yetmişli yılların en baba filmlerinde rol alan Amerikalı aktör yaklaşık otuz yıl önce dünyadan göçtü. Hem de bugün pek yaşlı sayılmayan ellisinde! "Kelebek", "Büyük Kaçış" ve "Muhteşem Yedili" gibi filmlerde harikalar yaratan büyük aktör aynı zamanda ele avuca sığmaz bir çapkındı. Ancak zamane zamparalarına pek benzemeyen ağzı sıkı ve zarif bir çapkın! Aralarında kendisi uğruna yapımcı kocası Robert Evans’ı terk eden Ali MacGraw’ın da bulunduğu üç ayrı hanımla evlendi. Ayrıca müstesna bir giyim stili de vardı beyefendinin. İstediğinde pekala bir salon beyefendisi de olabilecekken, en çok motorcu şıklığıyla hatırlandı...
Yazının Devamını Oku

Şehir, seks ve moda

3 Haziran 2008
Hey gidinin "Sex and The City"sinin filmi de geldi nihayet. Sinema versiyonu mini etekli kızkardeşin eteğini çekiştiren domestik ablası gibi olmuş ama bu kıtlıkta ölüsü bile yeter. İkisinin ortak noktalarıysa modaya olan zafiyetleri... Şu sıralar "Sex and The City"nin filmi hakkında yazmayanı budaklı meşe odunuyla kovalıyorlar sanki. Eh, madem filmi seyrettim, ben de eksik kalmayayım dedim. Bilmeyen kalmadı ama bir kez daha ilan edeyim, mevzu seks, şehir (New York, hatta Manhattan) ve moda üçgeninde ilerliyor.

Maalesef bu coğrafyalarda seks de şehir de bitik konular. Yaşadığımız üçüncü dünya metropollerinde mini eteklerinizi savurarak dolaşmak ancak moda dergilerinde olur. İncecik topuklu Manolo Blahnik ayakkabılara toka edeceğiniz 500 dolarınız olsa bile, onlarla şehircilik rezaleti sokaklarımızda yürüyemezsiniz. Seks ise bambaşka bir hikaye. Haydar Dümen Beyefendi’nin kafasında ağarmamış tek bir saç kalmadı, anlata anlata dilinde tüy bitti. Erkekler kadınlarla seviştikten sonra üzerlerine beton dökme arzusu duyduğu sürece seksten rahat rahat bahsedemeyeceğiz, bilesiniz.

SEKS VE ŞEHİR OLMADIYSA MODA

O zaman iki yanlış (seks ve şehir) bir doğruyu (moda) götürmesin diye sadece moda hattında kalalım. "Sex and The City: Movie"de diziden tanıdığımız isimler tam kadro yer alıyor; esas kızsa elbette Carrie (Sarah Jessica Parker). Kahramanlarımız (Carrie, Miranda, Samantha ve Charlotte) hem yaşlanmış hem de uslanmışlar. "Her gece barda gönlüm hovarda" şekilleri evcil hayatlara dönüşmüş, ayrıca herkesin uğraşıp durduğu bir sabit adamı da var.

Neyse ki, kahramanlarımızın moda merakı ve şıklığı baki. Filmin kostümlerini de dizininki gibi Patricia Field yapıyor. Ne var ki, kahramanlarımız artık olgun yaşlarında olup ağırlaştıkları için kıyafetlerini sergileyecekleri sosyal ortam az. Bu sorun da karakterlere Arnavut gelinleri gibi kıyafet değiştirip durarak çözülmeye çalışılmış. Hatta bazen bizzat gardıroplara özel çekimler yapılarak kıyafetler gösterilmiş.

KADINLAR İÇİN PORNO

Kahramanlar filmde de karakterlerini yansıtacak şekilde giyinmeye devam ediyor. Carrie; süper kaslı vücuduyla en olmadık kıyafetleri bile komik olmadan taşıyor. Miranda; güvenli ve sade işkadını tarzını sürdürüyor. Charlotte; sıkıcı ve hanım hanımcık bir Jackie O özentisi ve Samantha; zengin, seksi ve gösterişli...

Orijinal versiyonu için kadınlar için porno (bodice ripper diye tabir edenler de var) diyebileceğimiz "Sex and The City: Movie"de moda ve eğlence bayat bir romantizmin (ve de muhafazakarlığın) gölgesinde kalmış bir miktar. Yaratıcıları da bunun farkında olmalı ki, telaşlı bir işgüzarlıkla filme modayla ilgili yama gibi sahneler eklemişler. Filmin, kahramanlarını geçkin Barbie’ler gibi giydirmek dışındaki moda atraksiyonlarıysa bir defile ve Vogue çekimi sahnesi.

VOGUE’DAN MÜTHİŞ DESTEK

Vivienne Westwood’lu defile sahnesi biraz aceleye getirilmiş ve yasak savma kabilinden hazırlanmış olsa da Vogue çekimi gayet heyecan verici. Efsanevi editörleri Anna Wintour’u Candice Bergen’in canlandırdığı dergi, tarihinde ilk kez koridorlarında çekim yapılmasına izin verdi. Carrie’nin Vera Wang’den Oscar de la Renta’ya Lanvin’dan Christian Lacroix’ya kadar envai çeşit gelinlikle poz verdiği dergi çekimi cidden başarılı. Çekimin sonunda Westwood imzalı görkemli bir gelinlikte karar kılındığını fısıldayalım.

Kadınların yiyip yiyip kilo almadıkları, kış ayazında incecik elbiselerle gezindiği ve iğne topuklarla sokaklarda koşturduğu alternatif bir evrende yaşamınızı hedonizme adamak çok kolay. Böyle bir evrende, elbette bir çift gece mavisi Manolo Blahnik bütün sorunları çözer. Filmde olduğu gibi...

Helena Christensen

Farkındayım, bu bölüm genellikle teneşirden ya da huzurevinden sesleniyor. Kanlı canlı gençten perilere pek yer veremedik, öyleyse yaşasın Helena Christensen! Dünyanın en güzel Peru (anne) ve Danimarka (baba) melezi olan Christensen’in 90’lı yıllarda dünyanın en ünlü top-modellerinden biri olduğunu biliyorsunuz muhtemelen. Şimdilerde taze bir 40’lık olan bu güzel kadın, kanaatimce dünyanın en iyi giyinen kadınlarından biri aynı zamanda. İskandinav rafineliğiyle Güney Amerika sıcaklığının aynı bedende buluşmasından mı bilinmez, Christensen eklektik ve yaratıcı tarzıyla sürüden hemen sıyrılıyor. Rock dünyasından bolca sevgilisi ve arkadaşı olan Helena müzikten ve sanattan esinlenerek gayet başarılı kombinasyonlar yapıyor. Ona vintage da bohem hippi havalı karmakarışık giysiler de çok yakışıyor. Şu sıralar stilini biraz sadeleştiren Christensen, ünlü avangard Nylon dergisinin fotoğrafçılarından. Bir başka marifeti de New York’ta "Butik" adlı bir ikinci el dükkanının ortağı olması. Entelektüel merakları Christensen’ın modaya bakışını alternatif bir noktaya götürmüş desek, yeridir. Bu arada kendisi -eskisi kadar olmasa da- modelliğe devam etmektedir.

MODA AJANS

Herkes için tasarım

Atılımdan atılıma koşan Boyner’den hayırlı bir yenilik daha: ’Designer’s Corner’. Ankara Panora ve İstanbul İstinyePark’taki Boyner’lerde memleketimizin tasarımcılarına ayrılmış reyonlar var. Bu reyonlarda Gamze Saraçoğlu, Simay Bülbül, Aida Pekin, Deniz Kaprol, Ebru Günay, İdil Tarzi, Mehtap Elaidi, Arzu Kaprol, Bahar Korçan ve Sertaç Delibaş gibi isimlerin yarattıklarını bulmak mümkün. Fiyatlar makuldan bir tık yukarıda olsa da tasarımcı kalitesinden taviz verilmemiş.

Galata kuledibi yeniden

Yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz afili kol düğmelerinin adı "Space İnvaders" ve takı tasarımcısı Aida Pekin’in imzasını taşıyor. Sadece Pekin’in değil, neredeyse yetmişten fazla sanatçı ve tasarımcının şaşırtıcı işleriyle tanışmak istiyorsanız istikamet bir kez daha Galata. "1. Galata Tasarım Festivali"nde yemek tasarımından kağıt sanatına, çikolatadan takı tasarımına kadar yok yok. Tarihi unutmayın; 4-8 Haziran.

Oku bakalım ’C’, oku bakalım ’A’

Ana haber bülteninde acayip bir haber vardı; muhabirimiz muhtelif havuzlara gitmiş ve taşlı bikinilerle normal bikiniyi karşılaştırıyor, mahallemizin güzel kızları da karınlarını içeri çekerek poz veriyor. Mesela şuymuş, bikinilerin üstündeki parlak kristaller (halk arasında savarovski) fiyatı üç katına çıkarıyormuş. Halbuki C&A mağazalarında çeşit çeşit bikiniler neredeyse semt pazarı fiyatına satılıyor, merak etmeyin parlakları ve taşlıları da var.
Yazının Devamını Oku

İşte Galata işte moda işte şenlik

27 Mayıs 2008
Galatamoda diye bir şey duydunuz mu? Duymadıysanız o zaman vakti gelmiş. Galata Kulesi’nin dibinde düzenlenen bir moda şenliğine katılma fikri kulağa nasıl geliyor? "Çok güzel bir şehirde yaşıyorsunuz. Sadece bunun farkında değilsiniz" dedi Fransızca öğretmenim Isabelle. Sonra tahtaya George Perec’in İstanbul ve Türkiye’yle ilgili harikulade şiirini yazdı. Neredeyse dokunaklı bir andı...

İstanbul’un kaprisleri sık sık güzelliğini gölgelese de, hepimiz gibi güzel ve canlı bir şehirde yaşadığıma inanmak istiyorum. Zaman zaman beni buna inandıracak şeyler de olmuyor değil; işte mesela 28 Mayıs’tan 1 Haziran’a kadar Galata’da düzenlenecek Galatamoda gibi...

Moda Tasarımcıları Derneği (MTD) ve Beyoğlu Belediyesi’nin birlikte hayata geçirdiği Galatamoda’nın üçüncüsüne tam 32 tasarımcı katılıyor. Aralarında Bahar Korçan ve Mehtap Elaidi gibi bildik isimlerin yanı sıra pek çok yeni yetenek var. Ayrıca kıyafet tasarlayan genç tasarımcıların yanı sıra aksesuvar, takı, çocuk ve ayakkabı koleksiyonlarıyla katılanlar da yer alıyor.

Belki tasarım lafı sizi biraz ürkütüyor, belki de tasarım alacak kadar paranız yok (benim de yok, kredi kartı ekstrelerine baktıkça ağlayasım geliyor). Yine de önyargılarınızla vedalaşarak bir şenlik havasında geçen Galatamoda’ya gidin. Tabii İngiltere kraliçesiyle beş çayı içmek gibi daha iyi bir programınız yoksa... En azından yaratıcılığınızı geliştirir, gözünüzü eğitir, gönlünüzü eğlendirirsiniz. Mesela elinden tuttuğunuz küçük kızınıza, "A bak bu ablanın adı Deniz Yeğin. Yaptığı çantaları beğendin mi?" deme fırsatını kaç kere bulabilirsiniz? Hiçbir şey alamazsanız bile Mehtap Elaidi’yle tanışın, Elif Cığızoğlu’nun şifonlarına dokunun, Özgür Masur’un tasarım hikayelerini dinleyin ve şaşırın. Tasarımla haşır ve de neşir olurken Galata Kulesi’nin gölgesinde bir çay için. Bu arada iyi bir haberim var; tasarımcılar Galatamoda’ya özel koleksiyonlar hazırladı ve fiyatları da özellikle düşük tuttu. Ayrıca hemen hemen bütün standlarda da kredi kartı geçiyor.

ŞENLİKTE KİMLER VAR

Bahar Korçan kıyafetten aksesuvara uzanan çok geniş bir koleksiyonla, Arzu Kaprol kadın koleksiyonuyla, normalde erkek koleksiyonu hazırlayan Hatice Gökçe Galatamoda’ya özel tasarladığı kadın kıyafetleriyle, Ümit Ünal güçlü hikayeler barındırdığı koleksiyonuyla, Özlem Süer kadın koleksiyonuyla, İdil Tarzi triko ve örme koleksiyonuyla ve Mehtap Elaidi kadın koleksiyonuyla Galatamoda’ya katılıyor. Bu saydıklarımız rüştünü ispatlamış ve ismi duyulmuş tasarımcılar. Arkalarından gelenlerin temsilcileriyse Deniz Kaprol, Ezra-Tuba Çetin, Yaprak Yasa Karacalı, Deniz Yeğin, Sertaç Delibaş, Müge Ersin, Özgür Masur, Niyazi Erdoğan, Ebru Günay, Zeynep Erdoğan, Berna Canok Özay, Nur Toktay, Baha Kutan, Bige Irmak, Simay Bülbül, Gamze Saraçoğlu, Aslı Güler, Bihter Aida Pekin, Nevra Karaca, Ayça Sytmen, Nazlı Çetiner, Berrin Gönen, Elif Cığızoğlu, Ayşe Deniz Yeğin ve Zeynep Balaban.

Galatamoda’nın sınırları genişliyor

Festivalin ikinci ayağı 4-8 Haziran tarihleri arasında İstanbul’un ilk ekolojik alışveriş merkezi olan MEYDAN Ümraniye’de yapılacak. Galatamoda Haziran ortasında da şehir dışına çıkıyor. Adana’da yapılacak GalatamodaAdana, moda tasarımcılarımızın ürünlerinin ilk kez İstanbul dışında satışına olanak tanıyacak. GalatamodaAdana 13-15 Haziran tarihleri arasında M1 Meydan Adana’da gerçekleştirilecek.

MODA AJANS

Karl, Claudia ve şampanya

Karl Lagerfeld, ünlü şampanya markası Dom Perignon Oenotheque 95 için, 90’lı yıllara damgasını vuran Alman top model Claudia Schiffer’ı objektifinin karşısına geçirdi. Paris’te gerçekleşen çekimlerde "En sevdiğim içki ve en gözde modelimle bir arada çalışmaktan çok keyif alıyorum" diyen Lagerfeld’in zevki çektiği karelere de yansımış gördüğünüz gibi...

Bu kadını tanıdınız mı

"Kocamdan boşandım güzelleştim, neler kaybettiğini görsün" durumundan daha fazlası var şarkıcı Göksel’de. Güzelleşip serpilmekle kalmadı; makyajı, saçı, giyim kuşamı ve hali tavrıyla da kendini aştı. "Depresyondayım" diye ağlayan kızla bu moda canavarı seksi kadının aynı kişi olduğuna inanmak çok zor. Göksel’in metamorfozunda tasarımcı arkadaşı Emel Kurhan’ın (kardeşi Yaz ile birlikte Yazbukey’i yarattı) payı çok büyük.

Keyif veren ayakkabı

Alışveriş merkezlerinde ayakkabılarıyla paten kayan küçük kızları görür, acayip özenir ve hep merak ederdim. Tabanlarında paten olan bu ayakkabıları nereden alıyorlardı? Ve gerçekten göründüğü kadar eğlenceli miydi? Eğlence kısmını bilemiyorum ama bu tekerlekli ayakkabıların markası "e-rider"mış. 10 farklı model ve kırmızı, beyaz, pembe, gri, siyah renkleri olan ayakkabıların fiyatı 95 YTL. Evet, 40 numarası bile var.

Haftanın Kanatsız İlham Perisi

Ali McGraw

Şimdilerde kendini yogaya, reiki’ye vermiş diye duyduk. Gençliklerinde yönetim kurulu toplantılarında kendini paralayanlar ve ağır uyuşturucuları leblebi gibi yutanlar -kendi ifadeleriyle- "ışığı" bulduklarında yüzlerine anlamsız ve sıkıcı bir sakinlik oturur ya, Ali McGraw’da da biraz öyle olmuş. Oysa 70’li yılların sağ gösterip sol vuran yaramaz kızlarındandı. Asıl ününü bütün dünyaya mendil parçalatan "Aşk Hikayesi" filmiyle yaptıysa da, başta eşsiz Steve McQueen olmak üzere, yaşadığı yüksek voltajlı aşklarla da gündemi epeyce meşgul etti. "Aşk Hikayesi" filminden üzerine yapışan "Harvardlı mütevazı ve masum kız" görüntüsüyle birleştirdiği lüks hippi imajı pek çok insanı etkiledi. O dönemin şaşaalı güzellik anlayışına pek uymayan Ali McGraw ortadan ayırdığı upuzun saçları, kalın kaşları, esmer teni, makyajsız yüzü, sade halleri ve rahat kıyafetleriyle pek çok insanı etkiledi. Etkilemeye de devam ediyor...
Yazının Devamını Oku

Yollara düşmenin de bir modası var

20 Mayıs 2008
Bulunduğunuz yerden biraz uzaklaşın da nereye giderseniz gidin. Tatile çıkmak için biraz erken olsa da, en azından azıcık pazartesinden azıcık cumadan tırtıklayarak hafta sonu tatillerini uzatmaya bakın. Ne giyeceğinize de bırakın yol karar versin...

Kendisi hayalinden daha güzel olan şeylerden biri gitmek. Gitmenin hayalini kurup gidemeyenlere teselli babında hep birlikte tatil hayali kuralım. Kurarken de ne giyeceğimizi düşüne düşüne bir bavul hazırlayalım. Seyahat şıklığı denilince akla gelen bütün klişeleri def ederek sere serpe giyinelim. Bavulumuz ayaklarımıza pranga vurmasın, tam tersine kanat takıp uçursun.

TEK ELBİSELİK GİTMELER

Tek elbiseyle bahar geçmez, diyenlere inat en sevdiğiniz elbiseyle bütün bir tatili geçirmenin müthiş özgürleştirici bir etkisi olabilir. Hatta biraz abartalım, terapötik bir fayda bile sağlayabilirsiniz bu işten. Bütün zamanınızı hangi elbiseyi hangi ayakkabıya uyduracağınızı düşünerek, saç-baş-aksesuvar eşleştirmekten bitap düşerek geçirdikten sonra küçük bir mola herkese iyi gelebilir. Bir şort bir tişört kombinasyonu her zaman iş yapar. Topuklu ayakkabıları parmakarası terliklerle değiştirmek tamamen kendi menfaatinize. Tatil için tek elbise seçmek gerekirse, favorim annemizin arkadaşı tombul yazlık komşularımızın giydiği desenli uzun şile bezi elbiseler. Ben mercan rengi olanlardan bir tane aldım, bütün yazı onunla geçirmeyi planlıyorum. Şehirde bile giymeye başladım, kimi Anadolu Rock kraliçesi diyor, kimi 80’li yıllardaki bunalım Türk filmlerindeki Bodrumlu kadınlara benzetiyor ama ne gam...

İKİ GÜNE ÜÇ BAVULLA GİDENLER

Bavullarınızı taşıyan bir şoförünüz ve özel jetiniz yoksa, epeyce mazoşist bir durum. Varsa da bir dahaki tatile beni de çağırın, elektronik posta adresim yukarıda. Söz veriyorum, şile bezi elbisemi giymem! Şoför-özel jet durumunun dışında iki günlük yolculuğa üç bavulla gitmek büyük bir stratejik hata, genellikle de biraz kepazelikle sonuçlanıyor. Hem o ıvır zıvır kalabalığı arasında asıl lüzumlu şeyler ıskalanıyor, hem de koca koca bavulları o dinlenme tesisinden bu dinlenme tesisine sürüklemek, daha başlamadan tatilin bütün neşesini kaçırıyor. Tecrübeyle sabit, topuklu ayakkabılar bavulda inanılmaz yer kaplıyor ve de gittiğiniz yerde pek işe yaramıyor. Tatile olabildiğince az eşyayla çıkıp, gidilen yerden hoş giysiler almak da zarif ve anlamlı bir çözüm. Pazarlık da isteğe tabi.

Bavul hazırlama sanatı

Aklın yolu bir olduğu için gidilen yerin hava durumunu öğrenmeden bavul hazırlamayın. Yaz ortasında şemsiyesiz kalmak büyük bir felakete yol açmasa da tadınızı kaçırabilir. Yapılacak etkinlikleri listelemek ve kıyafetleri ona göre seçmek anlamsız bir işgüzarlık gibi görünebilir gözünüze ama üşenmezseniz gerçekten çok işe yarıyor bu yöntem. Bavulda az yer kaplayan ve her çantaya girebilen yumuşak bir hırkayı, kolay kirlenmeyen keten bir şortu, güneş gözlüğünü, beyaz tişörtleri, rahat bez spor ayakkabıları ve uzun hafif bir elbiseyi seyahat klasikleri arasında sayabiliriz.

Tuzlu sardalyanın marifetleri

Salty Sardine (Tuzlu Sardalya) adlı bir yerli marka teknolojinin nimetlerinden yararlanarak tekstil kimyasalları konusunda acayip gelişmelere imza attı. Kumaşlarının en büyük özelliği leke tutmaması. Kulağa biraz zarafetten uzak gelse de geliştirdikleri regl külodu epey kullanışlı olabilir.

Kylie’nin kostümü İstanbul’dan

Kendi çapında bir moda ikonu sayılabilecek pop kraliçesi Kylie Minogue pek yakında görkemli bir konser vererek şehrimizi şereflendirecek. Kylie’nin buradaki konserinde giyeceği kostüm İstanbullu modaevi Matin Berenjian’ın imzasını taşıyor. Nasıl, beğendiniz mi?

Genç modacılara fırsat

Uluslararası moda akademisi LaSalle ve ELLE dergisinin ortaklaşa düzenlediği "Extreme İstanbul" konulu yarışma geleceğin moda tasarımcıları için benzersiz bir fırsat sunuyor. Lise mezunu ve İngilizce bilen herkese açık olan yarışmaya katılmak için kolaj tekniğinde bir ’Concept Board’ hazırlamak gerekiyor. Yarışmaya başvurmak için bu ayın sonuna kadar vaktiniz var. Ödül de hayli cazip, ilk üçe girenler LaSalle’da iki yıldan altı aya kadar eğitim görme şansı yakalayacak. Bilgi için: www.lasalle.com.tr ve www.elle.com.tr

Sioxsie

Daha ortada çılgın kadınların hiçbiri yokken Sioxsie Sioux (Suzi Su diye okunuyor) vardı. Madonna’yı da Cyndie Lauper’i de fena halde etkilemiş olan Sioxsie adlı bu punk hanımefendi efsanevi Sioxsie and Banshees grubunun solisti. En iyi post-punk gruplarından biri sayılan Sioxsie and Banshees’in beyni olan Sioxsie pek çok insanı kendine hayran bırakmış karizmatik bir kişilik. Mükemmel sesi ve etkileyici şarkıcılığı bir yana, kedivari güzelliğiyle dikkat çeken Sioxsie punk giyim tarzını da gayet başarılı ve expresif bir şekilde ortaya koymuştur. O devirde de genç kızlar dergilerden kestikleri fotoğraflarla mahalle berberlerine koşuyorlardı ve muhtemelen Sioxsie’nin saçları 80’lerde Lady Diana ve Ajda Pekkan’dan sonra en çok taklit edilen kesim oldu. Gotik kraliçesi Sioxsie’nin özgün tarzı günümüzde de yankı bulmakta ve kendisinin siyah deri ceketine bütün cool markaların koleksiyonlarında, vahşi göz makyajınaysa Beyoğlu pasajlarında rastlamak mümkün.
Yazının Devamını Oku

Bahar bayramı

6 Mayıs 2008
"Çiçek" modanın çocukluk hastalığı mı? Geçmiş olsun, tam tersine yerini giderek sağlamlaştıran bir klasik artık çiçek desenleri. Madem bu yıl çiçek bombardı-manından kurtuluş yok, bahar bayramını çiçek desenleriyle kutlayalım.

Şarkının da dediği gibi yine güzeliz, yine çiçek. Çiçek desenlerinin üzerimize yağmasının Nisan-Mayıs aylarında gevşeyen gönül yaylarıyla ne kadar ilgisi var bilinmez. Ancak şu bir gerçek ki; yakın zamana kadar "allı güllü giysiler" diye biraz dudak bükülen çiçek baskıları basbayağı cool tasarımcıların bile kalbini çaldı. Hep düz ve sade kıyafetler tercih eden modern şehirli kadınları çiçekli giysilere büründürmenin zor olacağını düşünenlere ilk çalımıysa Balenciaga attı.

Tasarımcısı Nicholas Ghesquiere çok modern bir çiçek deseniyle fütüristik kesimli mini bir elbise yarattı. Bu elbiseyi Jennifer Connoly’ye giydirip altına da gladyatör sandaletleri çekince, kimsenin söyleyecek bir lafı kalmadı. Allı güllü çiçekli elbise önyargımız yerle bir oldu ve kadınlar bu elbiseyi giymek için sıraya girdi.

Cennet bahçeleri

Biraz daha yaşını başını almış İngiliz hanımefendilerinin çiçekli basmalarını basbayağı punk bir şekilde yorumlayansa Luella Bartley oldu. Bartley’nin ’Luealla’ markası için tasarladığı minik minik çiçekli kısa elbiselerini Thandie Newton’dan Kelly Osbourne’a kadar giymeyen kalmadı. Moda ormanında bin kaplan gücünde olan Kate Moss da Topshop için çiçekli mini elbiseler tasarladığında çiçek deseninin ilkbahar ve yazın kraliçesi olacağı çoktan belliydi artık.

Asıl şaşırtıcı olansa koleksiyonlarında vahşi leopar deseninden başkasına yüz vermeyen Dolce and Gabbana ve Cavalli gibi seksi markaların da çiçek desenlerine kucak açmasıydı. Hatta modern ötesi tasarımlarıyla çok hayran edinen Stella McCartney bile çiçeklere karşı koyamadı bu sezon. Viktor and Rolf, Matthew Williamson ve Donna Karan da arkasından geldi.

Ya rüküş olursa?

Evet, haklısınız çiçek deseniyle biraz rüküş görünme ihtimali de var. Hele de şu saate kadar çiçek desenlerine pek bulaşmadıysanız. Korkunun ecele faydası yok, birkaç noktaya dikkat ederseniz çiçek modasından geri kalmazsınız. Öncelikle çok ama çok genç ve avangard bir tip değilseniz çiçek desenlerini başka desenlerle karıştırmayın. Hatta baştan aşağı çiçekli giyinmektense, işe mesela çiçekli bir diz boyu etekle (yerlere kadar uzun modelleri gece harika olabilir) düz renkli bir gömlek ya da bluz giyerek başlayabilirsiniz. Çiçekli elbise giyecekseniz de modelinin, kesiminin ve dikişinin kaliteli olmasına dikkat edilmeli. Ayrıca çiçek deseni zaten iddialı bir durum yarattığı için daha sakin ve hatta pastel renkler seçmekte fayda var.

Her şeye rağmen gündüzleri üzerinizde bir çiçek bahçesi taşımaya cesaret edemiyorsanız, çiçekli gece elbiseleri giyebilirsiniz. Bunu da yapamıyorsanız saçınıza bir çiçek takın, ya da çiçekli bir parfüm sürün. O da mı olmadı? En azından bir gül reçeli kaynatın bari...

Boyu da işlevi de önemli

Elbette çiçek desenlerinin açık ara şampiyonu gül. Ancak üvertür şarkıcı gibi görünmek istemiyorsanız dev gül desenleri yerine minik çiçekleri tercih edebilirsiniz. Kocaman tek çiçek desenleri de gülü hiç aratmıyor doğrusu. Ünlü Amerikalı kadın ressam Georgia O’Keefe’nin tablolarını anımsatan orkideler, manolyalar, gelincikler ve şakayıklar favorimiz. Okyanus kokulu tropikal dev yaprakları da es geçmemeli...

Çıplak dünya modası

Dünya modasının yeni ve orijinal markalarını Türkiye’ye getiren NAKED, Suadiye’de 400, İstinye Park’taysa 800 metrekarelik alanlarda enteresan bir mağazacılık yapıyor. Modern sanat eserini andıran mankenleri, özel tasarım tüp ve aynaları, farklı ışıklandırmaları, fütüristik teşhir üniteleri ve dev ekranlarıyla dikkat çeken mağazaların soyunma kabinleri de esprili. Sizi kimse göremiyor ama dışarıyı gözetleyebiliyorsunuz!

Açın genç tasarımcıların önünü

British Council tarafından bu yıl 10 ülkede belirlenecek Genç Yaratıcı Girişimciler, Eylül’de İngiltere’de "Yılın Uluslararası Genç Tasarım Girişimcisi" olmak için yarışacak. Yarışma, British Council ve İstanbul Modern işbirliğiyle yapılıyor. Türkiye’de tasarım girişimciliği alanında yapılacak bu yılki yarışma, 25-35 yaş arasında, en az 3 yıldır tasarım alanında çalışan, iyi derecede İngilizce bilen ve yaratıcı fikirlerine güvenen herkese açık. Yarışmanın kategorileri arasında mimarlık, grafik tasarım, ürün tasarımı ve tasarım tanıtımı var. Son katılım tarihi 20 Haziran 2008. www.britishcouncil.org.tr

Sahibinden garderobe

Garderobe ürünleri kendi mağazasından sonra ilk defa sadece sahibinden.com’da satılıyor. Özellikle defile, show, balo ve doğum günü özel günlerde işinize yarayabilecek kostüm ve aksesuvarları burada bulabilirsiniz: Saray atmosferini andıran kıyafetler, dizi ve film karakterlerinin kostümleri, golf tipi pantolonlar; göz alıcı elbise, smokin, tuvalet ve gelinlikler; tavşan, ayı, aslan, Spiderman, Batman kostümleri, dansöz ve palyaço kıyafetlerinin yanı sıra maske, peruk ve otriş gibi aksesuvarlar...

Haftanın Kanatsız İlham Perisi Madonna

Yaşı ellinin üstünde olup da 30 yıldır gümbür gümbür işler yapan kaç pop şarkıcısı tanıyorsunuz? Tabiatıyla aklınıza ondan başka kimsenin adı gelmiyor değil mi? Madonna rüzgar ne yana eserse oraya meyleden bir popçu olmanın çok ötesinde, ilk çıktığından beri kendi rüzgarını arkasından getirdi. Popüler kültürün ’deha’ kategorisine sokulabilecek figürlerinden olan Madonna 80’lerden beri modayı da fena halde etkiliyor. Her albümünde ustalıkla kılık değiştiren (yoksa kabuk mu demeli) ünlü şarkıcı modayla ilişkisindeki mesafeyi de kendisi belirliyor. Canı isterse modayı değiştiriyor, canı isterse yok sayıyor. H&M’e hazırladığı başarılı kadın koleksiyonuyla bu işi de pekala kıvırdığını cümle aleme gösterdi mesela. Kraliçeyi günlük hayatında artık sofistike, sade, şık ama iddialı kıyafetlerle görsek de albüm imajları ve sahne kıyafetleriyle bizi ters köşeye yatırmaya devam ediyor. Son albümü "Hard Candy" için yarattığı imajıysa minik bir Madonna dökümanteri gibi. "Million Dollar Baby" filminden fırlamış gibi duran yenilmez boksör Madonna, sokak modasından ve hip-hop kültüründen de geri kalmıyor. Tanıdığımız ve taptığımız her zamanki Madonna yani: Yenilikleri herkesten önce fark eden, çelik bilekli, adrenalin ve egzersiz bağımlısı dünyaya meydan okuyan bir kadın...
Yazının Devamını Oku