26 Ağustos 2008
"Altın, gümüş, pırlanta/ Zümrüt, sedef, yakutla/ Kim mutlu olmuş dünyada?" diyen meşhur şarkıya kulak asmayanlar; 31 Ağustos’a kadar sürecek "İstanbul Jewelry Show"da mücevher sandıklarını açıyor. Gönül ister ki hepimiz pırlantalara bürünelim aile büyüklerinden kalma elmaslar ya da yakut, zümrüt gibi renkli taşlar takalım. Ancak çoğumuzun zarif mücevher kutularından çok, hantal takıları var ne yazık ki. Yine de şimdiden başlayarak, elimizin erdiği gücümüzün yettiğince birkaç küçük takı edinmek ilerisi için akıllıca bir yatırım olabilir.
Mesela minicik beyaz pırlantadan bir çift küpe yüzünüzü aydınlatır. Zarafeti amaçlıyorsanız damla şeklindeki inci küpeler hiç şaşmaz. Tek taşınızı kendinizin almasını son derece zorlama buluyorsanız (ben buluyorum) zümrüt, yakut, yeşim, topaz ya da safir gibi renkli taşlara başvurabilirsiniz. Ucuz değillerse de sanıldığı kadar pahalı da değiller. Satürn halesi kadar büyük bir yüzüğünüz varsa, (kokteyl yüzüğü de denilebilir) doğru yoldasınız demektir. Çünkü erkekler nal gibi yüzükler dışında kalan yüzüklerin hepsini alyans sanıyormuş!
TEK TAŞINI KENDİN ALMA!
Bu arada "tek taşımı kendim aldım" mevzusuna da bir açıklık getirelim. Amerikan Pırlantacılar Birliği Bilmemnesi’nin geçen yıllarda kafasına dank etti ki, geleneksel olarak tek taş satın alanlar erkekler. Üstelik "bağlılık vaadi" de içerdiği için bir nevi ateşten gömlek. Eh, bir yandan da parası olan ama "bir tek taşcık alacak" erkeği olmayan kadınlar var. Birdenbire "Neden onlara da tek taş satmayalım ki" diye kafalarında bir ampul yanıverdi!
Böylece agresif bir pazarlama stratejisiyle "sağ parmağa tek taş" operasyonu başlatıldı. Bizim reklamcı popçumuz da bu fikri aynen "ham hum şorolop" yaptı. Yani mesele feminist filan değil, gayet kapitalist.
Eğer paranız varsa kendinize tek taş filan almayın, başka bir şey alın lütfen. Kime neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz ki? İçinizde bu tür bir boşluk varsa, değil bit kadar pırlantayla, Ağrı dağı kadar büyük bir kayayla bile dolmaz. Bir de bakmışsınız, yedi kedisiyle birlikte yapayalnız yaşlanan şu asabi kadınlardan olmuşsunuz...
MÜCEVHER FUARI’NIN ŞİFRESİ: AÇIL SUSAM AÇIL!
Neyse, gelelim asıl konuya. 31 Ağustos’a kadar Yeşilköy CNR Kongre ve Fuar Merkezi’nde sürecek "İstanbul Jewelry Show"da sizi neler bekliyor acaba?
- Sonbahar hüznünün takıyla dağılacağına inanan GOLDAŞ, iki ayrı takı koleksiyonu hazırladı. Koleksiyonlardan ilkinde inciyle altın bir arada kullanılıyor. Diğerindeyse altın; pembe, sarı ve beyaz olmak üzere her rengiyle sunuluyor. Kolye ve küpeden oluşan takılar, yalın formları ve desenleriyle dikkat çekiyor.
- Ünlü mücevher markası GLITZ bakım önerileri sunuyor. Pırlanta takınızı çok az miktarda sıvı bulaşık deterjanı ile önceden kaynamış suda en fazla beş dakika kaynatın, ardından bir miktar temiz suda iki dakika daha kaynatıp fön makinesiyle kurutun. Böylece takınız parlak görünümünü tekrar kazanıyormuş.
- Koleksiyonlarında sadece inciyi kullanan AYŞEGÜL ACAR GOLD bir yenilik daha yaparak inciye pırlanta da ekledi. Yeni koleksiyonun bir başka özelliği de gayet az rastlanan bir form kullanması: Mitolojik bir enstrüman olan "arp"ın telleri yeni koleksiyonun başlıca teması.
- "Alyanz" bildiğiniz alyansa adanmış bir marka. ATASAY KUYUMCULUK tarafından yaratılan ALYANZ altı ayrı koleksiyona sahip. Evlenmeyi kafasına koyanlar Türkiye çapındaki 117 adet Atasay mağazasındaki yüzlerce alyans arasından alyans beğenebilir.
- Evlenene, sünnet olana ve yeni doğan bebeklere altın takmak sevdiğimiz saydığımız bir adetimiz. GÜLAYLAR ALTIN, "Happy Gold" serisiyle bu armağana klas katıyor. 1, 2,5, 5, 10 ve 20 gramlık minik külçe altınlar her özel gün için farklı mesajların yer aldığı özel zarflarda satılıyor. Ayrıca ambalajı açılmadığı takdirde altının o günkü gram fiyatından değerlendiriliyor.
- Hayır, "Aşk Yolu" bir Brezilya pembe dizisi değil, ALTINBAŞ’ın yeni koleksiyonunun adı. Bu bol pırlantalı koleksiyon mücevher tutkunlarını masal gibi devam eden aşklarını yeniden kutlamaya çağırıyormuş. Bu arada "oniks" taşının kullanıldığı diğer koleksiyonsa "Siyahın Cazibesi" adını taşıyor. Kadın-erkek kutuplaşmasını dengeleyip ilişkileri kuvvetlendiren oniks, kaygı azaltma özelliğiyle de tanınıyormuş. Nazara karşı etkili olduğu da düşünülüyor.
- Koleksiyonlarında kadının gücünü vurgulamaya çalışan KOÇAK PIRLANTA’nın özellikle yüzük koleksiyonu çok iddialı. Bu gösterişli yüzüklerin tasarımında kullanılan ışıltılı ve büyük taşlar, kendini daha özel ve güçlü hissetmek isteyen kadınları hedefliyor.
- Şu sıralar son derece popüler olan kırmızı altın ZEN Diamond "rose gold saatler"inde. Bu pırlantalı saat koleksiyonu kırmızı altın kaplamasıyla saate de mücevher muamelesi yapıyor.
- Klasik altın kalıplarının dışına çıkarak modern ve orjinal görünmek isteyen kadınlara FAVORİ’nin sarı ve beyaz altının yanı sıra pembe altının kullanıldığı takıları öneriyoruz. Üç renkli altınla hazırlanan ve renkli taşların da kullanıldığı setlerde küpe, kolye ve bilezikler yer alıyor.
Haftanın İlham Perisi: Catherine Deneuve
İnanılması çok güç ama tam tamına 65 yaşında Catherine Deneuve. Geçenlerde William Hurt ile oynadığı bir İngilizce film yayınlanıyordu televizyonda. Ve gür saçları, elinden düşürmediği sigarası, Gaultier imzalı kıyafetleri ve seksi Fransız aksanıyla genç erkek bütün Amerikalı erkekleri kendine aşık ediyordu Deneuve.
Doğrusu filmin pek bir numarası yoktu ama hafifçe bozulmuş, hafifçe kilo almış ve hafifçe nörotik Catherine Deneuve’ü seyretmek büyük bir zevkti. Catherine Denevue’ü seyretmek her zaman çok büyük bir zevk. Her haliyle, her koşulda...
Catherine Fabienne Dorléac adıyla vaftiz edilen ünlü oyuncu, sinemaya çocuk sayılabilecek 13 yaşında başladı. Birkaç filmin ardından, son derece yetenekli, güzel ve parlak bir oyuncu olan ablası Françoise ile "Les Demoiselles de Rochefort" adlı filmde karşılıklı oynadı. Françoise gencecik bir yaşta hayata gözlerini yumunca Catherine sinema kariyerine tek başına devam etti. En parlak dönemlerini 60 ve 70’li yıllarda yaşasa da, hálá üretken bir şekilde çalışmaya devam ediyor efsanevi oyuncu.
Yüzyılımızın hemen hemen bütün büyük yönetmenleriyle çalışan Deneuve özellikle Bunuel ve Polanski’nin gözde oyuncusuydu. Bunuel’in "Gündüz Güzeli" (Belle de Jour) filmiyle hafızalara kazınan Deneuve, "içinde bir volkan fokurdayan soğuk burjuva sarışını"nın beyazperdedeki temsilcisi oldu. Genlerindeki Fransız zarafeti sayesinde modacıların da kalbini çalan ünlü oyuncunun stili kırk yıl öncesine damgasını vurmuştu ve günümüzde bile hálá sık sık taklit ediliyor.
MODA AJANS
Annelerin gönlündeki damat
Türkiye’de hangi kapıyı çalsa annelerin gönül rahatlığıyla kızlarını vereceği Beyaz şimdi hayırlara vesile oluyor. Beyaz’ın tanıttığı kampanyada gelinliğini "AKAY" dan alanlara "DAMAT + D’S DAMAT"tan damatlık yüzde20 indirimle. Aynı şekilde damatlığını "DAMAT" tan alanlara da "AKAY"dan gelinlik...
Defacto adında bir gökkuşağı
DeFacto genç bir Türk spor giyim markası. Ancak yeni koleksiyonlarına hep ecnebi isimleri vermişler. Kadın koleksiyonları Chic Paradise, Winter Festiva, Love Fall, DF Sport, Nostalgia, Venedic ve City Travel adlarını taşırken, erkekler de Chicago, Midnight City, Highland ve Legend olmuş.
Onlar erdi muratlarına
Ellen DeGeneres-Portia de Rossi’nin evlendiğini biliyorsunuz. Jay L. Clendenin’nin çektiği bu fotoğrafta (Lara Porzak Photography/Getty Images) gülümseyen Portia de Rossi’ye dikkat edin. Kendisi bu yaz gördüğüm en güzel gelinliği giymiş. Uçuk pembe tülden hazırlanan gelinlik Zac Posen imzası taşıyor.
Tombul güzel midir, değil midir
Bu başka bir tartışmanın konusu olsun, biz Evans’ın 42 beden ve üstü kadınlar için son derece şık bir koleksiyon hazırladığını belirtelim. Bu koleksiyonun modelliğini dünyanın en güzel büyük beden modeli Crystal Renn üstlendi. Renn’e tombul ya da büyük beden demeye de insanın içi elvermiyor. Olsa olsa biraz balıketli.
Yazının Devamını Oku 19 Ağustos 2008
O güzel şiirinde Murathan Mungan’ın dediği gibi, "Yaz geçer/Yine gelir". İşte dondurma-limonata mevsimi geçmeden, zamanı tersine çevirebileceğiniz bir düzine öneri... 1. Eczacıbaşı Sanal Müzesi, 19. yüzyıl Osmanlı ressamları Davit Çıracıyan (1839- 1929) ile Garabet Yazmaciyan (1868- 1917 veya sonrası)’ın fırçalarıyla canlandırdıkları, yüzyıl öncesi İstanbul’unu sunuyor sanatseverlere. Küratörlüğü Haşim Nur Gürel tarafından üstlenilen sergi 30 imgeden oluşuyor. www.sanalmuze.org adresinde tanınmış Japon sanatçı Hiroshige’nin resimlerini ve Prof. Rahmi Aksungur’un heykellerini de görebilirsiniz.
2. İstanbul Modern Sanat Müzesi, Sıtkı Kösemen ile Ergün Turan ve Süreyya Yılmaz Dernek’in fotoğraflarını yeni sergisinde buluşturuyor. "İnsan Halleri" başlıklı yeni fotoğraf sergisi 10 Eylül’de Fotoğraf Galerisi’nde açılıyor. Küratörlüğünü Engin Özendes’in üstlendiği sergide, galerinin bir duvarında Turan ve Dernek’in en doğal halleriyle yoldan gelip geçenleri çektiği, öteki duvardaysa Sıtkı Kösemen’in "ölü taklidi" yapan kişileri saptadığı fotoğrafları yer alacak.
3. Erkeklerden kadınlara çağrı: "Lütfen geridönüşümlü ped kullanın" diyorlar. Doğada yüz yıl yok olmayan ped atıkları Hepatit B, HIV gibi hastalıklara adeta davetiye çıkarıyormuş. Bu tablo karşısında İngiliz Susie Hewson adlı bir girişimci kadın yüzde 84 geridönüşümlü, doğada yok olan organik ve doğal pedleri üretti. Natracare adındaki bu ped artık Türkiye’de.
4. Köklü müzik şirketlerinden biri olan ODEON, klasik müzikseverlere şık bir seri armağan ediyor: "Classical Jewel Serie" Mücevher Serisi. Mozart’tan, Bach’a, Tchaikovsky’den Vivaldi’ye kadar birçok önemli bestecinin sevilen eserlerinden oluşan toplam 34 albümlük seri müzik marketlerde. Serinin bir başka güzelliği de 7 YTL’lik fiyatı.
5. WWD (Women’s Wear Daily) İntermezzo Fuarı’yla ilgili Julee Kaplan imzalı makalesinde T-box’a da yer verdi. Bu arada marka bir fırsat köşesi hazırladı. 0,99 YTL, 4,99 YTL ve 9,99 YTL gibi şaşırtan fiyat seçenekleri sunan T-box fırsat köşeleri, tüm T-box ve Boyner Mağazaları’nda.
6. Sultanahmet sahil yolundaki Kalyon, Marmara denizi ve eski İstanbul evleri arasındaki atmosferiyle organizasyonlar için yepyeni ve farklı bir alternatif. Kalyon’un bu yıl hizmete soktuğu yeni mekanı Reji yaratıcı organizasyonlar ve partiler için hazır ve nazır bekliyor.
7. Biletleri tükenmek üzere olan Alman rock grubu Scorpions, Türkiye’de ilk ve son kez 1993 yılında hayranlarıyla buluşmuştu. 15 yıl ara sonrasında bu Cuma Parkorman’da bir konser verecek olan grup "Wind Of Change", "Still Loving You", "Send Me An Angel", "White Dove" ve "Holiday" gibi şarkılarını bir ağızdan söylemenizi bekliyor.
8. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (BÜ-KRDAE), Rasathane-i Amire’den günümüze ulaşan tarihinin 140’ıncı yılını iki önemli etkinlik ile kutluyor. İlk proje Haziran-Eylül 2008 tarihleri arasında ilçe belediyeleriyle birlikte planlanan bir program çerçevesinde rasathane ziyaretlerinin yapıldığı "Halk Günleri", diğer projeyse 4-6 Eylül tarihleri arasında enstitünün ev sahipliği yapacağı "Dünya Rasathaneler Forumu" adlı, uluslararası bilimsel toplantı.
9. Fütüristler Zirvesi 2008 kapsamında gerçekleştirilecek "Fütüristler Zirvesi Gençler Karikatür Yarışması"na başvurular başladı. Öğrencilere açık olan bu yarışmada birinci olan yarışmacı diz üstü bilgisayar, ikinci i-pod, üçüncü yarışmacı da fotoğraf makinesiyle ödüllendirilecek. www.futuristlerzirvesi.com
10.Aktif İleti tarafından "Küçük Arkadaşım- Mektuplu Kırtasiye Yardımı Kampanyası" başladı. Yardımseverlerin hazırladığı ve içerisinde kırtasiye yardımı bulunan zarflar, ülkemizin dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi öğrencilere Aktif İleti tarafından üclül 2008 tarihinde sona erecek kampanya kapsamında ve miniklerin yazdığı teşekkür mektupları yardım sahibine ulaştırılıyor. www.aktif.com/mkyk/tr/index.asp
11. Bu yıl ilk kez düzenlenen LEGO Dünya Şampiyonası kapsamında, Danimarka’daki LEGOLAND’e yetişkin bir yakını ile giderek Türkiye’yi temsil edecek 5-7 ve 8-9 yaş gruplarından birer minik LEGO şampiyonu, 6 Eylül’de İstanbul’da İstinye Park AVM’de gerçekleştirilecek büyük finalle belli oluyor. www.adoreoyuncak.com
12. Madem hemen hemen bütün önerilerimizi internet sitesiyle bağladık, bu kez de modayla ilgili birkaç site önerelim. fashionbeautyandgossip.blogspot.com modayı, dedikodu ve güzellik haberlerini birleştiriyor ancak Türkçe’si epey bozuk. www.pukkaliving.com ise Food&Drink, Fashion, Lifestyle, Travel, Kids, Wellbeing, Art&Design gibi bölümleri olan bir İngilizce site, hem tasarımı hem de içeriği gayet başarılı. www.modatrendenin.blogspot.com gayet güncel moda haberleri veriyor ama "kendini intihar etmek" gibi Türkçe katliamlarına da hazırlıklı olun.
MODA AJANS
Sizin hayatınız da bir film
Ünlü yönetmen Mike Figgis ve Sony Ericsson, sıradan insanların cep telefonlarıyla çektikleri fotoğraflardan oluşan bir film hazırlanmasını sağlayacak "Life Captured" projesi için güçlerini birleştirdi. Hikayeler, yönetmenin belirlediği kategoriler çerçevesinde cep telefonu çekimlerini içerecek. Gönderilen öyküler, Hollywood’un büyük isimlerine kadar pek çok kişi tarafından keşfedilme şansı taşıyor. www.sonyericsson-lifecaptured.com ve www.ekolay.net/sinema/lifecaptured.asp
Milla’nın haftasonu kaçamağı
Milla Jovovich, Samsonite’ın Hafta Sonu Koleksiyonları’nın yeni yüzü oldu. Jovovich, Samsonite Black Label markası altında bulunan yeni Resort Koleksiyonu’nun katalog çekimleri için nişanlısı Paul Anderson ile birlikte Vanity Fair gibi ünlü moda dergilerinin fotoğrafçısı Norman Jean Roy’a poz verdi.
İpek gibi bir alışveriş
Silk & Cashmere markası Bodrum Marina’daki "Cashmere Lounge" mağazasıyla alışveriş keyfiyle dünya mutfağının lezzetlerini bir araya getiriyor. Müşteriler bir yandan markayla buluşurken bir yandan aperatif tarzda yiyecekler ve light kokteyllerden oluşan mönüyü tadabiliyor.
Agyness ve Reebok elele
Kendine özgü tarzıyla dikkat çeken Agyness Deyn hem lüks markaların kampanyalarının vazgeçilmez yüzü hem de punk havalı sokak modasının yürüyen temsilcisi. Son olarak Reebok Freestyle’ın yeni koleksiyonu için ilginç pozlar verdi.
Haftanın İlham Perileri
Mary-Kate ve Ashley Olsen
Bir dönemin bıcırık sevimli ikizleri uzun zamandır şirinlik de oyunculuk da yapmıyorlar. Yeni vazifeleri minicik bedenleri ve kocaman gözleriyle "stil ikonu" olmak. Milyonlarca dolarlık servetlerine rağmen "homeless"lar gibi giyindikleri için eleştiri bombardımanına tutulan ikizler; gazetelerin ve dergilerin acımasız eleştirilerine rağmen bildiklerinden şaşmıyor.
"Bohem", "grunge" ve "lüks" karışımı kıyafetleriyle sadece Amerikan genç kızlarını değil Karl Lagerfeld gibi ilahları da etkileyen ikizler; güçlerinin ve etkilerinin farkında olmalılar ki moda alanındaki yeteneklerini de paraya dönüştürdüler. Zaten Midas gibiler mübarekler, henüz yirmi yaşında olmalarına rağmen ellerine attıkları her şeyi altına dönüştürüyorlar.
İkizlerin "Elizabeth&James" adındaki hazır giyim markaları kendi giyim tarzlarını yansıtıyor ve pahalı fiyatlarına rağmen yok satıyor. Bu arada Elizabeth ve James’in ikizlerin kendileri kadar meşhur olmayan diğer kardeşleri olduğunu belirtelim. Bir de küçük dedikodu yapalım yeri gelmişken: İkizler kendilerinden yaşça büyük adamlarla yaşadıkları ilişkiler, gece hayatına düşkünlükleri, eksantrik görünümleri, alkol-sigara alışkanlıkları ve güvenliklerine harcadıkları astronomik paralar yüzünden ülkelerinde epey "tekinsiz" bulunuyorlar. Yine de Amerikalılar onları deli gibi merak etmekten kendilerini alamıyor...
Yazının Devamını Oku 12 Ağustos 2008
Okuyanlar, yazanlar, çizenler, düşünenler ve taşınanlar da modaya ilgisiz kalmamıştır hiç. Misal; düşünce dergisi "Cogito"nun modaya ayrılmış yaz sayısı "İnsan Giyinir". Yine Cogito gibi üç ayda bir çıkan kültür sanat dergisi "Sanat Dünyamız"ın teması da "Bir Beden Dili: Giyim Kuşam".
Şimdi moda sayfasında felsefe, düşünce ve kültür-sanat dergilerinin ne işi var, demeyin. Modayla ilgili yazıların çoğu sıcaktan pişmaniyeye dönmüş kafaların bile zevkle okuyacağı kadar ilginç ve akıcı. Cogito’nun ilk yazısı ünlü denemeci Montaigne’nin. Hani Özcan Deniz’in yıllardır bir türlü bitiremediği kitabın Fransız yazarı... Michel de Montaigne’nin "Giyinme Adeti Üzerine" yazısı enteresan, hatta günümüzde "magazin" sayılabilecek detaylarla süslenmiş. Yazara göre Türkiye’de pek çok insan ibadet uğruna çıplak dolaşıyormuş mesela!
Adam Smith’in "Gelenek ve Modanın Güzellik ve Çirkinlik Algılarımıza Etkisi Üzerine"si moda ve gelenek ilişkilerini inceliyor. Mete Tuncay’ın tarihçi Suraiya Faroqhi ile yaptığı söyleşiyse "Türbe Yeşilinden Tunus Fesine Osmanlı’da Giyim" adını taşıyor. Faroqhi Osmanlı’da statü, din ve mezhep farklarının giysiler yoluyla ortaya konuluşunu insanı ürkütmeden tatlı tatlı anlatıyor.
Derginin yükte de pahada da ağır konularından biriyse Mehmet Rifat’ın kaleme aldığı "Roland Barthes: ’Kadın Giyiminde Sizce En Önemli Yer Neresidir’ ya da Barthes Göstergebiliminin Doğuş Çizgisi". Ve tabii ardından gelen Barthes’ın "Moda Dizgesi’nden Seçme Parçalar’ı.
TEVAZU YA DA TEŞHİR
Barthes ile meselelerini halledenler şimdi J.C Flügel’in "Giysi Sembolizmi ve Giysinin Çok Anlamlılığı" adlı yazısına dikkat kesilebilir. Bu yazıyı izleyen ve yine aynı yazarın hazırladığı anketse, 1929 yılında hazırlanmış ve Flügel’in modayla ilgili araştırmalarına kaynaklık etmiş. Bu anketin çok ama çok eğlenceli olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Melis H. Şeyhun’un "Siyah Çanta Üzerine Bir Deneme"si ve Münir Göle’nin "Sarışın Kadın’ın İçi Boş mu?" adlı yazısının ardından Thorstein B. Veblen’in "Kadın Giyiminin İktisadi Teorisi" geliyor. Özellikle sonuncusu adının vaat ettiği gibi emek gerektiriyor. Herbert Spencer’ın "Madalyalar ve Giysiler"iyse antropolojiyle flört eden bir çıtır çerez.
Cogito’nun en uzun ama heyecanlı yazılarından biri de Kader Konuk’un araştırması. Araştırmanın başlığı bir fikir verebilir sanıyorum; "Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme: Lady Mary Wortley Montagu’nun Rolünü Yeniden Canlandırmak". Bu makalenin daha önce "Criticism" adlı dergide yayımlandığını da belirtelim.
Barış Acar’ın "Ten Kumaşı/Nietzsche ve Merleau-Ponty Felsefelerinde Diyalektik", Peter Wollen’in "Pasajlar (Walter Benjamin) Yapıtı’nda Moda Kavramı", Özlem Denli’nin "Gizledikleri ve Söyledikleriyle Başörtüsü ya da Oryantalizmin Gizemli Çekiciliği: AİHM’nin Leyla Şahin Kararına Dair Kısa Notlar" ve Besim F. Dellaloğlu’nun "Utanç"ı da derginin diğer yazıları. Özellikle Dellaloğlu’nun "başörtüsü" meselesiyle boğuşmak zorunda kalan bir akademisyen olarak hissettiklerini anlattığı yazısı okunmayı hak ediyor.
KEYİFLİ BİR KONU: MODA
Gelelim son sayısını "moda"ya ayıran "Sanat Dünyamız" dergisine. Bu konudaki ilk yazı Metin And’dan ve üstadın son derece güzel resimlerle bezenmiş ilgi çekici araştırması "Kıyafetnameler ve Giyim Kuşam Albümleri" adını taşıyor. Mehmet Rifat’ın "Proust, Fortuny, Carpaccio ya da Marcel, Albertine’i Giydiriyor"u da metinler arası bir macera öneriyor.
Daniel Roche’un "Fransa’da Moda Basınının Doğuşu" adlı incelemesi modanın "kibarlar aleminden" halka inme sürecini ele alıyor. John Harvey’nin "Giysiler, Renk ve Anlam"ı Marlene Dietrich’ten Madonna’ya uzanan örnekler veriyor. Lars Svendsen’in "Moda ve Sanat" dosyasıysa bir nevi resimli moda tarihçesi. Hem de gayet eğlenceli cinsinden.
Christopher Breward’ın "Arzuyu Yaymak" yazısı hem modaya hem de şöhret kültürüne değinirken; Susan Griffin’in merkezine Gabriel (Coco) Chanel’i oturttuğu "Onun Mavi Elbisesi" beklenmedik şeyler söylüyor: "Stil konusu çoğunlukla yüzeysel bulunur ama herhangi bir sanat eserinden aşağı kalmaz. Giyim kuşam toplumlardaki gelecek değişimlerin habercisidir. Gerçekten de moda zamanın birincil göstergelerinden biridir. Bir dönem arzulanan, bir sonrakinde kabul edilemez olabilir. Hangi rengi seçeceğinizi bilmek, eteğinizin boyuna karar vermek, nereye hangi ayakkabınızı giyeceğinize karar vermek, ’şimdi’ konusunda keskin bir bilince sahip olmayı gerektirir."
MODA AJANS
Kurtar bizi Süleyman Baba
Bu Süleyman Demirel tasarımcı ve Kasım’da çok büyük bir defileye hazırlanıyor. Kendi markası "Azor"la sadece Türk kadınlarını giydirmekle kalmıyor Süleyman Demirel; Rusya, Avrupa ve Arap ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkeye ihracat yapıyor. Genç Süleyman Demirel bu yaz bizler için straplesler, uzun gece elbiseleri ve süper miniler hazırlamış.
Sportmen erkeğe buyurun
Kom 2008 erkek mayoları, sörf şortlar ve spor modelleriyle boy gösteriyor. Belden bağlanan düşük belli şortlar ve çabuk kuruyabilen kumaşlardan üretilmiş mayolar mavi-beyaz ve turuncu-siyah kombinasyonlarından oluşuyor. Erkek adam "Hawai çiçekli şort giymez" diyenler bir daha düşünsün.
’CuP’ diye içine çek beni
CuP havuz sporları için teknik ve kişisel malzemeleri bulabileceğiniz bir marka. Kadın/erkek yarış mayoları, boneler, anti bakteriyel aksesuvarlar, sutopu şapkası, el paleti, şnorkel, su altı hokeyi ve rugby için gereken malzemelerin yanı sıra aqua fitness ve suda kondüsyon aletleri gibi akla gelmeyecek şeyler CuP’ta.
Ayakkabı dolabınızda yer var mı
Vario bildiğiniz gibi kendi markasının yanı sıra Costume National, Sebastian, Schutz, Paolo Ferrari, Lerre, Keyte, Kalliste, "Dove nuotano gli squali" ve SHY gibi ünlü markaları da temsil ediyor. Vario’nun çoğu ünlü İtalyan tasarımcıların imzasını taşıyan sanat eseri gibi ayakkabıları şimdi yüzde elliye varan indirimle satılıyor.
Haftanın İlham Perisi: Paris Hilton
Prada’nın "Butterfly" modeli güneş gözlüğüyle gülücükler saçan Paris Hilton tam anlamıyla "kelebek kafalı" bir genç hanım. Pembe limonatayla şampanya arasında bir hayat sürüyor. Paris’in fıkırdayan baloncuklurla süslü bol köpüklü hayatı geçen hafta Amerikan siyaset sahnesine de bulaştı. Böylece, bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir, misali Paris de hayatının politik eylemine imza attı. Hikaye; tam gaz süren Amerikan Başkanlık yarışının Cumhuriyetçi adayı McCain’in Obama’yı küçük düşürmek için Paris Hilton’a laf atmasıyla başladı. McCain, Obama’nın şöhretini Britney Spears ve Paris Hilton ile kıyaslayınca Pariscik ayağına gelen fırsatı gole çevirmekte gecikmedi. Komik bir video çekip İnternet’te yayımlayarak, "Yaşlı ve kır saçlı bir adam beni kullanmaya çalışıyor" gibilerinden bir geyik çevirdi.
Paris Hilton kimilerine göre bir karikatür, kimilerine göre bir pazarlama harikası kimilerine göre de kafası gayet iyi çalışan bir iş kadını. Doğrusu ne iş yaptığı pek de belli olmayan birine göre muazzam paralar kazanıyor ve ailesinden bir "ticaret geni" devraldığı besbelli. Paris’in çubuk gibi vücudu, safir mavisi lensli gözleri ve saman sarısı saçlarının hastası da çok. Pembenin tonları dışında pastel renklere de bayılan "yürüyen Barbie" Paris Hilton’ın giyim tarzı tek kelimeyle "dekolte". Dekolteden vazgeçmeyen Paris Hilton puldan, payetten ve pahalı taşların ışıltısından da gözünü alamıyor. Paris’in biraz rüküş ve bayağı giyim tarzını taklit edenlerin sayısı da az değil; biraz da 10 yaşın üzeri hayranlarının teveccühü sayesinde paraya para demiyor.
Yazının Devamını Oku 5 Ağustos 2008
Üzerinde taşıdığı her şeyde, paltosundan donuna kadar, tasarımcı imzası arayanlara bir haber. Artık platin, pırlanta, altın kredi kartlarıyla şıklığı satın alamıyorsunuz maalesef. Yeni akım ucuzla pahalıyı karıştırmak. Ancak zeki ve zevkli bir şekilde...
Bu yazıyı süsleyen fotoğraflar Chanel’in önümüzdeki Sonbahar-Kış Koleksiyonu’ndan. Doğruyu söylemek gerekirse, şu fani dünyada Chanel marka bir cüzdancığınız bile yoksa bu yazı sizi pek ilgilendirmiyor. Yine de okumaya devam ederseniz çok memnun oluruz. Merhum John Lennon’ın İngiltere Kraliçesi’nin de bulunduğu bir konserinde dediği gibi; "Arkalarda oturanlar alkışlasın, önlerde oturanlar mücevherlerini şıkırdatsa da olur..."
Ey mücevherlerini şıkırdatabilen sevgili Kelebek okurları! Size iyi bir haberimiz var; artık utanıp sıkılmadan ucuz markalardan da alışveriş yapabilirsiniz. Zira şıklığın yeni ’altın oranı’ ucuzla pahalıyı ustaca karıştırmaktan geçmekteymiş.
Bu durum mecburiyetten ucuza kaçan büyük kitleleri doğrudan ilgilendirmiyor tabii ki. Konunun esas muhatabı burnunu bile Hermes eşarpla silenler. Yani markaların ne menem bir statü sembolü olduğunu iyi bilenler.
ANGELINA JOLIE’NİN UCUZ SİYAH ELBİSESİ
Bu akımı ilk başlatanlardan birinin Angelina Jolie olması tesadüf değil. Ne de olsa sosyal duyarlılığıyla tanınan bir hanımefendi. Ödül törenlerinde kendisini giydirmek için sıraya giren markalar olmasına rağmen, zaman zaman son derece ucuz ve basit elbiseler giyiyor. Köşe başındaki herhangi bir mağazadan alınmış gibi duran ucuz bir siyah elbiseyi gayet başarıyla taşımış ve epeyce konuşulmuştu mesela. ’Çuval giyse yakışır’ Hollywood güzelleri de yakın zamanda severek kullandıkları ucuz markalardan söz eder oldular.
Kendilerini stiliste, alışveriş danışmanına, imajcıya, şuna buna emanet ederek annesinin giydirdiği küçük Aslınaz gibi görünmek de istemiyor olabilirler tabii. Çünkü bu şekilde birkaç pahalı markayı bir araya getiren vasat bir moda takipçisinden başka bir şey olamazsınız. Görünüşünüzü ucuz markaların dokunuşuyla havalandırmak zevk, espri ve görgü sahibi olduğunuzun bir nişanesi.
Chanel de olsa Balenciaga da olsa tepeden tırnağa aynı tasarımcıya bürünmek uzun bir süredir ’korkunç bir moda hatası’ sayılıyor. Ayrıca ucuz parçalar kullanmanın bir başka avantajı da, şahane bir tasarımı vurgulayarak altını çizmesi.
Son derece hayati bir önem taşıyan bu operasyonun püf noktası seçilecek ucuz ürünün niteliği. Sadece ucuz olduğu için mi ucuz, yoksa belli bir özelliği ve standart bir kalitesi var mı? Gardırobunuza belli bir hareket, eğlence ve renk katacak mı, yoksa diğer pahalı parçaların da ucuz görünmesine mi yol açacak? İşte göz, zevk ve öngörü sahibi olmak tam da bu noktada, doğru ucuz parçayı seçmekte devreye giriyor. İş bu kadarla da kalmıyor, ucuz elemanı hangi lüks arkadaşla eşleştireceğini bilmek ve pahalı görünmesini sağlamak da büyük maharet.
UCUZ MARKA BAHARAT GİBİ
Gördüğünüz gibi ucuzla pahalıyı karıştırmak o kadar da basit bir hadise değil. Çirkin bir çatışma olmadan sakin ve serin bir mantık evliliği yapmak epey ustalık gerektiriyor. Biraz yemekte baharat kullanmak gibi. Ucuz ve dahiyane keşfinizin görünümünüze tat katan kişniş, zencefil ya da fesleğen gibi olması tamamen sizin elinizde. Yine de birkaç küçük hatırlatma yapalım; asla ama asla büyük markaların birebir ucuz taklitlerini kullanmayın, kesimlere ve kumaşlara dikkat edin, rafları dolduran parıltılı yığınlardansa sade şeylere yönelin ve iyi bir ayakkabının gücünü asla hafife almayın.
Bu hesaplı markalara dikkat
n Koton: Giderek kendini yenileyen bu markanın Braganza ve Bora Aksu gibi tasarımcılarla yaptığı işbirliğinin sonucu epeyce verimli.
n Adil Işık: Genellikle Osmanbey piyasasına seslenen cayırtılı bir durum söz konusu olsa da ürün yelpazeleri çok geniş olduğu için arada iyi parçalar bulunabiliyor.
n Collezione: Belli ki yurtdışındaki tekstil fuarları günü gününe takip ediliyor, çünkü bazı ürünleri son derece güncel. Özellikle bütçesi kısıtlı üniversite öğrencilerinin favorisi.
n Peacocks: Fazla para harcamadan stiller arası test sürüşü yapmak isteyenler için ideal bir İngiliz markası.
n GAP: Kıyafetleri sade ve tatlı ama ne yazık ki, Türkiye’de olması gerektiğinden pahalı. Amerika’da üniversite markası, burada hafiften lüks.
n Mahalle tuhafiyeleri: Hakikaten kendine güvenen yaratıcı bir tipseniz çok enteresan keşifler yapmak mümkün.
Haftanın Kanatsız İlham Perisi:
Hazır sinemalarda iki filmi birden oynuyorken bu hafta da Charlize Theron’u çekiştirelim. Sarışın yıldız klasik bir Hollywood oyuncusu oldu sayılır. ’Harikulade bir kadını çirkinleştirerek ve acayip hallere sokarak Oscar’ı kap’ kontenjanından kutsal heykelciği de evinin banyosuna taşıdı. Sanırım artık kimse oyunculuğuna ’gık’ diyemiyordur. Oysa Theron beyazperde söz konusu olduğunda feci burun kıvrılan manken-model kabilesine mensup. Ülkesi Güney Afrika’yı bırakıp kendini Hollywood tepelerine vurduğunda bir süre bu meslekle iştigal etmiş. En önemli avantajıysa uzun yıllar dans eğitimi almış bir balerin olması.
’Şeytanın Avukatı’ filminde Al Pacino ve Keanu Reeves ile oynama şansını elde ederek şeytanın bacağını kıran Theron’un güzelliği gibi giyim tarzı da klasik. Daha doğrusu moderne yakın bir ’klasiğimsi’. Kendini mesleğinde kanıtlamış ve bundan dolayı da biraz rahatlamış, hırslı ama hırsını zarif bir şekilde kamufle etmeyi becermiş bir kadın nasıl giyinirse, aynen öyle giyiniyor. Tabii bu kadının hali vaktinin epey yerinde olduğunu da hesaba katın. Her zaman şık, sağlıklı, bakımlı ve ölçülü. Saçlar ve makyajda deneyselliğe geçit verilmiyor ve kusursuzluk ön planda. Aşırılıklara, moda kurbanlığına, riske, sürprizlere ve gelgeç heveslere yer yok bu görünümde. Kızımızın eski bir model olması da giyinme işini epeyce kolaylaştırarak stresini büyük ölçüde azaltıyor.
Charlize Theron’un kötü kalpli ve dedikoducu biri tarafından kolaylıkla ’sıkıcı’ olarak tanımlanabilecek giyim tarzı gece kıyafetlerinde birazcık coşuyor. Tedbiri yine elden bırakmasa da, canlı renklere ve cesurca taşıdığı dekoltelere yönelebiliyor. Otuzlarının başını keyifle süren oyuncunun en sevdiği tasarımcıysa Armani. Ne o, yoksa şaşırdınız mı?
Tuz Gölü’nde bir süper model
Fotoğraftaki güzel hanım Brezilya’nın en ünlü modellerinden Fernanda Delforno. Kendisi Koçak Pırlanta’nın ’sonsuzluk’ temalı yeni koleksiyonu için Tuz Gölü’nde poz verdi. Hazır yeri gelmişken Tuz Gölü kurumasın, ormanlar cayır cayır yanmasın, Türkiye çöl olmasın, içimiz kararmasın...
Bikini alışverişi stresine son
Bazen işleri ertelemenin de yararı oluyor. Mesela mayo-bikini alışverişinizi hálá yapmadıysanız şanslısınız. Mendo’s mağazalarında Calvin Klein ve Emporio Armani’den Selmark ve Maiden Form’a, Gottex’ten, bir beden küçülten Maryan Mehlhorn’a kadar yüzlerce ürüne yüzde 50’ye varan indirimlerle sahip olabilirsiniz.
Sutyenin de yazlığı mı olurmuş
Demeyin, oluyor. Laura Baresse’in yaz için özel ürettiği ’Adore’ modelinin içi pamuk ve dışı mikro kumaşlar kullanılarak tasarlanmış. Markanın yaz aylarında en çok satılan modeli olma unvanını kazanan bu ürünün siyah, beyaz ve ten renkleri mevcut. www.laurabaresse.com
Tişörtün senden daha çatlak
Tiffany ’çatlak tişört’ yarışması açmıştı ya, şimdi de kazananların komikliklerini tişört haline getirip satışa sundu. Raflarda dereceye giren eserlerin yanı sıra Tayyar Özkan’ın ’Mağara Adamı’na ve Leman dergisinin Timsah, Gönül Adamı, Daral ve Bezgin Bekir karakterlerine rastlamak da mümkün.
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2008
Başlığımız ünlü Katalan ressam Miro’nun bir resminin adı aynı zamanda. Bu resmi şimdilik bir kenara bırakır ve halihazırda İstanbul sokaklarında süregelen defileden söz edersek onur konuğunun şortlar olduğunu söyleyebiliriz. Şaşırtıcı ama doğru...
Madem konuyu açtık, gerisini getirelim. Binbir zahmetle ayağınıza kadar gelmiş Miro’nun "İstanbul’da Defile"sini diğer resimleriyle birlikte Pera Müzesi’nde görebilirsiniz. 15 Ağustos’a kadar da vaktiniz var.
Gelelim diğer konuya, yani şort meselesine. Özellikle spor giyim markalarının "modayı şortla keşfedin" çağrılarına uzun süre kayıtsız kaldı Türk kadınları. Ancak şortların bu yıl dünyada da altın çağını yaşamasından mıdır bilinmez, günlük hayatta da şort giyen kadınların sayısı giderek arttı. Kısaca moda kadınların bu konudaki çekingenliklerini yenmesini sağladı.
Kadınların çekingenliği de boşuna değildi tabii. Şurada bizbizeyiz aramızdan yalanı kaldıralım. Tatil bölgelerinin ferah sereserpeliğini bir kenara bırakırsak bizde büyük şehirlerde bile gündüz vakti şort giymek, şortla işe gitmek, sokakta şortla dolaşmak epeyce riskli olduğu için yürek ister. Bir tek 15 yaş altı dal gibi genç kızlara biraz müsamaha gösterilir. Söyleyenlerin yalancısıyım, galiba bir de İzmir’de durum biraz farklıymış.
ŞORTUNU GİY SINIFINI GÖSTER
Kanımca İstanbullular arasındaki farkları ayna gibi gösteren ve sınıfsal tahlililer yapmaya son derece müsait bir giysi parçası şort. Şehirde şort giyerek rahat rahat dolaşıyorsanız muhtemelen Bebek, Nişantaşı ve Bağdat Caddesi gibi semtlerden çıkmıyorsunuz, son derece şık ve nezih mekanlarda takılıyorsunuz, galiba arabanız var ya da en iyi ihtimalle taksilerden inmiyorsunuz. Diğer türlüsü bünyede ciddi bir sinir harbi yaratıyor çünkü. Hele de belli bir yaşın üstündeyseniz canınız bunu yaşamayı hiç istemiyor ve "Aman ne olacak, giymeyiveririm, olur biter" diyorsunuz.
Tabii şort derken adına yakışır bir şekilde minicik şortlardan, bir başka deyişle "hot pants"lerden bahsediyorum, zaten patırtı da buradan çıkıyor. Yoksa dizlere kadar inen biçimsiz paçalı don görünümündeki şortlara kimsenin bir şey dediği yok.
İstanbul’un pek de kenar sayılmayacak bir mahallesinde oturan yakın bir arkadaşım epeyce moda meraklısı. Vücudu da gayet muntazam, istediğini giymeye gayet uygun. Sevgili arkadaşım bu yaz şehirde şort giymeye taktı ve bunun için ciddi ciddi bir kavga veriyor. Şortuyla otobüse de biniyor, Beyoğlu’ndaki underground mekanlarda bira da içiyor ve haklı olarak rahat etmek istiyor. Ama edemiyor. Bu uğurda millete ağzının payını vermekten tutun da yaz sıcağında pardesüyle gezmeye kadar her türlü gerilla yöntemiyle savaşıyor. En sevdiği slogansa, "Alışsınlar canım, artık yeter!".
BRIGITTE BARDOT VE SAINT TROPEZ
Bu kadar dertleşmek yeter. Şimdi böyle meselelerimiz hiç olmamış numarası yapıp, medeni insanlar gibi devam edelim. Şort esasen oğlan çocuklarının yetişkin olana kadar giydikleri bir giysi, hoş oğlan çocukları hiçbir zaman yetişkin olmuyor, genellikle yetişkin taklidi yapan yaşlı oğlan çocuklarına dönüşüyor ya, neyse. Daha çok spor giyimin bir unsuru olarak kabul edilen şortlar ofislerde de pek hoş karşılanmıyor. Ancak giyim kodlarının daha ensek olduğu bazı sektörlerde şortlu takımlar kullanılıyor ve gayet de makul duruyor.
Şortlar şık ve -gerçeği söylemek gerekirse biraz seksi- bir giysi olarak kendini kabul ettirmeden çok önce spor yapılırken giyilen elzem bir kıyafet. Bazı Ortadoğu ülkelerinde sporcu kızların şort boylarının ciddi ciddi gündemi işgal ettiğine de herhalde aşinasınızdır.
Minicik şortların, yani hot-pants’in sahneye çıkıp rol çalması da pek çok yenilikçi icat gibi 68 kuşağının marifeti. Bermuda şortlar "çok sıkıcı, yaşlı ve örümcek kafalı" bulunduğu için şortların boyu kısaldıkça kısalıyor. Dönemin şortu en iyi taşıyan kadınıysa tartışmasız Brigitte Bardot. Yani Saint-Tropez kıyılarını birbirine katan umursamaz tanrıça.
Şortlar kullanım olarak mini etekten çok daha pratik olduğu için tabii ki birileri onu geceye taşımayı da akıl ediyor. Özellikle uzun saatler dans edilen ve anlatıla anlatıla bitirilemeyen çılgın Stüdyo 54 gecelerine. Parlak, pullu ve daracık şortlar topuklar, uzun bacaklar ve sıkı kalçalarla birleşince ortaya akılalmaz bir kokteyl çıkıyor. Aynı formül bugün de pekala işliyor.
Şort hepi topu 20 santimlik bir kumaş parçası ama tahrip gücü yüksek ve etki alana geniş. Yoksa adına şarkı bestelenir miydi hiç? James Brown’ın 1971 tarihli hit parçası Hot Pants’in bir diğer ismi de "She Got To Use What She Got To Get What She Wants". Sorusu olan?
Haftanın İlham Perisi:
Sağır sultan bile duymuştur artık ama galiba tekrarlamak bizim de hoşumuza gidiyor. Evet Charlotte efsanevi şarkıcı ve oyuncu Serge Gainsbourg ile muazzam bir kadın olan meslektaşı Jane Birkin’in kızı. Kardeşleri, nenesi, amcası, üvey babası kocası filan ayrı ayrı sanatkar, ayrı ayrı eksantrik, ayrı ayrı meşhur. Charlotte’in iki çocuğu Benjamin ve Alice de ya geleceğin sanatçı eksantrikleri ya da sorunlu kişilikleri olacak bu durumda. Yaşı 35 civarında seyreden Gainsbourg’un son derece başarılı oyunculuk ve şarkıcılık kariyeri bir tarafa, modaya olan merakı ve aşırı net giyim tarzı takdire şayan. Moda dergilerinin Hermes’in en beğenilen çantası Birkin’e ilham kaynağı olan annesi Jane ve çarpıcı kızkardeşi Lou Douillon ile birlikte Charlotte’a da tapması boşuna değil yani.
Bir zamanlar babası tarafından "dünyanın en güzel eskizi" diye tanımlanan Charlotte sade ama akılda kalan farklı yüz hatları ve androjen fiziği sayesinde modacıların da gözbebeği olmuş durumda. Günlük hayatta yüksek belli jean’ler, düz tişörtler, gömlekler ve spor ayakkabılar giyerek ne hikmetse sadece Fransız kadınlarının yaratmayı başardığı o mesafeli ve sade şıklığı temsil ediyor. Gece kıyafetlerindeyse ancak "modayı sanat olarak görenler"in taşıyabileceği deneysel parçaları tercih etmekten çekinmiyor. Balenciaga’nın tasarımcısı Nicholas Ghesquiere ile pek bir seviştikleri için markanın yeni koleksiyonlarını Charlotte üzerinden izlemek mümkün. Kendine özgü tavırlarıyla giydiği her şeyi kendisinin kılan Charlotte’un fotoğrafına dikkatlice bakar mısınız? Ayağını sıkan ayakkabılarını eline alıp rahatça yalınayak poz verebilecek kaç tane "şık" kadın tanıyorsunuz?
MODA AJANS
Bavul hazırlamanın da adabı var
Bavulun içindekiler de önemli tabii ama şık ve dayanıklı bir bavuldan daha karizmatik pek az şey vardır. Bavul hazırlama dersinden çakmış olabilirsiniz ama seyahat etmeyi seviyorsunuz değil mi? O halde kendinizi bir Samsonite bavulla ödüllendirin. Hafifliği ve pratikliğiyle en zor yolculukların bile tüy gibi geçmesini sağlıyor çünkü.
Lavanta zaten hastası olduğumuz son derece güzel ve asil bitki, şimdi hayırlara vesile oluyor. Halkla ilişkilerin duayenlerinden Sibel Asna İzmit’in Akmeşe köyünde lavanta üretimini başlattı. Böylece ortaya "Lava" markalı keseler, sabunlar, kolonyalar ve lavanta yastıkları çıktı. Bu ürünlere www.deppo.com ve www.garantialisveris.com adreslerinden de ulaşılabilirsiniz.
Yoksa sanat sporu yener mi
Sanatla spor arasında hiçbir rekabet yok, bilakis pek güzel kardeş kardeş geçiniyorlar. Bakınız, Puma markası Martin Creed’in Tate Britain Sanat Galerisi’nde sergilenen "Work No. 850" isimli çalışmasına "Koşu Koleksiyonu"yla destek veriyor. Yolu Londra’ya düşenlere ve düşmeyenlere duyurulur.
Rihanna’nın çantası
Şimdi Rihanna’nın devri ve elini dokundurduğu her şey altın oluyor. Zamanın ruhunu mükemmel bir şekilde kavrayan bu genç kız, kendini uçurumdan atsa arkasından gelecek hayranları bulunur. Kendisinin son takıntısıysa Louis Vuitton’ın "Monogramouflage Speedy" modeli çantası. Yürü be Rihanna!
Yazının Devamını Oku 22 Temmuz 2008
Lüzumundan fazla heyecan vericiydi 68 baharı. İşte bu yüzden üstünden tam kırk yıl geçmesine rağmen bir türlü dilimizden düşüremiyoruz. "İnsanlığın kurduğu bu en güzel düş" kısa sürse de kendi estetik lisanını yaratmayı başardı. Sinemada, edebiyatta, siyasette ve müzikte. Hatta modada bile... "Savaşmayıp sevişenler", "gerçekçi olup imkansızı isteyenler" ve "dünyayı şimdi değiştirmeyi" kafalarına koyanlar ütopyalarını gerçekleştirmese de hepimizi derinden etkileyen bir harekete imza attı: Yıl 1968. Bu kuşak şimdilerde 60’lı yaşlarını sürse de gelmiş geçmiş en radikal ve şaşırtıcı gençliği yaşadılar. Tarihin bu özel dönemi Sartre’ın dediği gibi; "güzel, kısa, önemli, gerçeküstü ve gerçek"ti.
Mayıs 1968’te Paris Sorbonne Üniversitesi’nde bir öğrenci hareketi olarak başladı bu hareket. İşgaller, boykotlar, yürüyüşler ve barikatların kıvılcımları kısa sürede Londra, Berlin ve San Fransisco başta olmak üzere dünyanın diğer şehirlerini de sardı. İşçileri ve başkaldırı ruhuyla alternatif bir yaşam arayanları da peşine katan hareket kendine özgü bir estetik lisan da yarattı. Deri ceketiyle özdeşleşen yakışıklı öğrenci lideri Tarık Ali, "Kızıl Dany" Daniel Cohn-Benditt, barikatlardaki Mick Jagger, kitleleri peşinden sürükleyen siyah lider Martin Luther King ve Vietnam’da savaşmayı reddeden muhteşem Muhammet Ali...
MODA DA 68’E KAYITSIZ KALAMADI
Elbette bu kadar hareketlilik modayı da etkiledi. Hem sokaktaki insanın hem de partilerde boy gösteren salon kadınlarının giyim kodları değişti. 1968 yılında sadece 32 yaşında olan Yves Saint Laurent birbirleriyle kıyasıya çekişen annelerin ve kızlarının kalbini çalmayı başardı. Sosyal gelişmelere karşı her zaman duyarlı olan öngörülü modacı "savaş karşıtlığı" akımını ünlü safari ceketlerinde yorumladı. Safari ceketler kocaman cepleriyle Vietnam’a gidip "My Lai" katliamını fotoğraflayan savaş muhabirlerine özendiriyordu gençleri. Güzellik yarışmalarını basıp sabote eden feministlere de "Le Smoking"i yaparak destek verdi. Kadın hareketine yaptığı katkı bu kadarla da kalmadı, transparan köylü bluzları, rahat elbiseler ve tulumlar da onun hünerli çizgileriyle yeniden yorumlandı.
1950’li yıllarda korselerden kurtulup özgürleşen göğüsler 1968 yılında gösterilerde sutyenlerini yakan feministler sayesinde bağımsızlıklarını tamamen ilan ediyordu. Kadınlar bazı giysileri giyerek bazılarını da giymeyerek özgürlüklerini ilan etmenin yolunu bulmuştu bir kez, durdurabilene aşk olsun!
BİTMEYEN BİR HAREKET
68 baharının toz dumanı dindikten sonra bile etkisi devam etti. Hatta belki de en çok 70’li yılların modasında görüldü yansımaları. Ossie Clark bu dönemin en parlak ve artistik modacısı olduysa da ne yazık ki bir süre sonra tarihe gömüldü. "Baby Boomers" olarak da adlandırılan 68 kuşağı o çılgın politik hareketlilik içinde sıkıcı tek tip giysilerden kurtularak rengarenk giyinmeyi de keşfetti. Hemen ardından gelen hippiler, ya da "çiçek çocuklar" dünyadaki eşitsizliğe, haksızlığa, ayrımcılığa ve ana-babalarının hayatını karartan tabulara giyim-kuşamları aracılığıyla karşı koymaya çalıştı. Bol paçaları, uzun saçları, çiçekli gömlekleri, sandaletleri, yerleri süpüren etekleri, robadan elbiseleri, güneş yanığı tenleri, deri sandaletleri ve etnik takıları modacılar tarafından defalarca yorumlandı. 2008 yazında her yerde bol bol izlerini gördüğümüz "lüks bohem" ve "hippi delüks" kavramlarının tohumları da o dönemin kaygısız gençleri tarafından atılmıştı. Tarzlarının 40 yıl sonra bile Vogue sayfalarını süsleyeceği de hiç akıllarına gelmemişti herhalde...
Yurtta ve dünyada 68 baharı
n Öğrenci ve işçi hareketleri
n Sultanahmet’teki Pudding Shop
n Magic Bus ya da Sarı Otobüs’le çıkılan Avrupa-İstanbul-Katmandu rotası
n Doğan Avcıoğlu ve Yön Dergisi
n Feminizm
n Komün hayatı
n Prag’da göstericilerin üzerine yürüyen Sovyet tankları
n Yoko Ono-John Lennon çiftinin Vietnam Savaşı’na karşı gerçekleştirdikleri yatak eylemi
n Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Taylan Özgür ve Sinan Cemgil.
n Jac Kerouac’dan "Yolda", Aldous Huxley’den "Algının Kapıları" ve Allen Ginsberg’den "Uluma"
n Doğu dinlerine ilgi ve vejetaryenizm
n LSD ve marijihuana
Haftanın Umulmadık İlham Perisi: Anna Piaggi
İtalyan Vogue’nun moda editörü Piaggi ünlü bir moda yazarı ve eleştirmeni olmanın yanı sıra eşsiz bir moda ikonu olarak da anılıyor yıllardır. Yazılarını 1969’dan beri kırmızı bir Olivetti daktiloyla yazan Piaggi, kimsenin kolay kolay bir araya getirmeye cesaret edemeyeceği parçaları, renkleri ve kumaşları eklektik tarzında birleştiriyor. Ayrıca hayalgücünü sadece giysilerinde değil, bol bol renk kullandığı cesur makyajı ve şapkalarında da konuşturuyor. Ünlü tasarımcılara ait 2865 adet elbisesi ve 265 çift ayakkabısı olan Piaggi bu servetini 2006’da Londra’daki Victoria and Albert Müzesi’nde düzenlenen bir sergiyle kamuoyuyla paylaştı.
Ünlü moda editörünün hayranları arasında Manolo Blahnik, Karl Lagerfeld ve Vivienne Westwood gibi isimler bulunuyor. Biz normal fanilerin takamadığı şapkalar Piaggi’nin en önemli silahı, hatta belki de silah yerine enstrümanı desek daha doğru olur. Hanımefendi bu enstrümanı konuşturmak konusunda fenafullah seviyesine ulaşmakla kalmadı, ünlü İngiliz şapka tasarımcısı Stephen Jones da onun adına koleksiyonlar hazırladı. Peki bütün moda ilahlarını kendine hayran bırakan bu eksantrik kadının en beğendiği tasarımcı kim dersiniz? Vivienne Westwood. "Sürüden ayrı olmanın" kitabını yazan ve giyinmeyi bir performans sanatına çeviren bu kadın karşısında şapkamı çıkarıyorum. Kendime onun gibi yakıştırmayı bir türlü beceremediğim şapkamı...
MODA AJANS
Size de bir şey kaldı mı acaba
Kapalıçarşı hanutçuları gibi konuşursak, markalar indirim yapınca kapıyı yüzde elliden açıyor. Bunlardan biri de İtalyan markası Stefanel. Bu sezon epeyce renkli ve çeşitli bir koleksiyon (Etnik, Romantik, Spor ve Couture) hazırlayan markanın özellikle baharat tonlarındaki sıcak renkli elbiseleri efil efil.
Koş vatandaş, yetişen kapıyor
Bu hafta bu bölümü indirimlere ayırdık kıymetli okurlar. Vitrin yalamayı sevenler zaten aşinadır haberlerine ama biz yine de hatırlatalım. Efendim ilk indirimimiz Diesel’den geliyor. Genç, zayıf ve havalı insanların sevdiği Diesel’in özellikleri jean’leri evladiyeliktir ve bizce aksesuvar koleksiyonları da hiç fena değildir. Fiyatları hafiften tuzlu olduğuna göre yüzde elliye varan indirimine niye kayıtsız kalalım ki?
Tasarımcı imzası başka bir şey canım
Tasarım şöyle değerlidir, böyle önemlidir diye durmadan yazıp söylüyoruz ama bilmez değiliz ulaşılmasının o kadar da kolay olmadığını. Bu bakımdan Koton’un Bora Aksu ile yaptığı işbirliği çok kıymetli. Bildiğiniz üzere sayın Aksu özellikle Londra semalarından yükselen bir moda yeteneği. Aksu’nun Koton için hazırladağı son derece giyilebilir tasarımlar şimdi indirimde.
Mudo’nun nesi meşhurdur? İndirimi
Biz basın bülteninin yalancısıyız, kendileri "Ünlü Mudo İndirimi" diyor. Son zamanlarda atağa geçen ve kendini aşan Mudo’da cidden sağlam şeyler bulmak mümkün. Sezondakinin yarı fiyatına kapatabileceğiniz ürünler sadece Mudo Koleksiyonu’nu değil, aksesuvarları ve FTS 43’ü de kapsıyor.
Yazının Devamını Oku 15 Temmuz 2008
Muhtemelen tasarım dünyasının IQ’su en yüksek adamlarından biri John Maeda. Kimilerinin "dahi" kabul ettiği Maeda, Reebok için acayip modeller tasarladı. Barcelona’daki ’breadandbutter’ fuarında hem Maeda ile hem de tasarımlarıyla tanıştık. Karşımda oturan adamın "Dünyanın en önemli 50 tasarımcısından biri" ve "21. yüzyılın en önemli 21 kişisinden biri" gibi unvanları var. Ancak kendisi daha çok başını bilgisayardan yeni kaldırmış meraklı, neşeli ve zeki bir mühendise benziyor. Hemen okulundaki, yani MIT’deki Türk öğrencilerin ne kadar bilgili ve akıllı olduğunu söyleyerek kalbimi çalıyor.
Gözleri muzipçe parlayan John Maeda’nın karşısında konuyu dağıtmamaya çalışarak Reebok için yaptığı tasarımlara odaklanıyorum. Zaten Barcelona’da ve ’breadandbutter’da bulunmamızın sebebi de bu. Daha önce Absolut Vodka, Sony ve Cartier gibi markalar için çalışmış olsa da ilk kez spor ayakkabı tasarlıyor Maeda. Elbette bütün Amerikalılar gibi spor ayakkabıya düşkün.
"Dijital çağda sadeliğin temsilcisi" olarak tanımlanan net ve yalın bir çizgisi var Maeda’nın. Reebok için tasarladığı ve sınırlı sayıda üretilen ’Timetanium’ koleksiyonunda da bu çizgisinin izlerini görmek çok mümkün. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi ayakkabının tasarımındaki tüm formüller bilgisayar yardımıyla hazırlanmış; buraya kadar bir sorun yok, ne de olsa yaratıcısı bilgisiyar dahisi. Asıl şaşırtıcı olansa Maeda’nın bu çalışma için özel bir yazılım programı geliştirmesi. Bu programı oluşturan formüller ayakkabıların iç kısımlarına Maeda’nın kendi elyazısıyla yazılmış.
Bir ayakkabı tasarımı için özel bir yazılım programı hazırlamanın müzik parçası bestelemekten ya da şiir yazmaktan bir farkı olup olmadığını soruyorum Maeda’ya. Bu yorumdan çok hoşlanıyor: "Bence yok. Hatta bu bu programın kendine özgü bir dili olduğu için bu yolla birtakım mesajlar veriyor olabilirim." Şahsen matematikten sürekli çakan biri olduğum halde, sayıların dilinden biraz olsun anlayanların bu tasarım sayesinde çok eğlenebileceğini söylüyorum ve Maeda bir kahkaha koyveriyor.
BAŞARISIZLIĞIN GÜCÜTasarımın bir başka özelliği de kişiselleştirilebilmesi. Yani bu kriptoları çözebilecek matematik ve bilgisiyar bilgisinden yoksun olsanız dahi; size özel bir simge, bir slogan ya da bir cümle Maeda’nın tasarladığı yazılım programına dökülüyor ve ısmarladığınız ayakkabıda yer alıyor. Bunun için internet sitesi www.rbkcustom.com’a girmeniz yeterli. Zach Braff, Adrian Grenier ve Dane Cook gibi isimlerin çoktan keşfettiği bu tasarımda Maeda’nın üç boyutlu efekti veren grafikleri ve logoritmaları bu kez de sizin adınıza konuşabilir.
Başarılı bir tasarımcı olmanın yanı sıra aynı zamanda MIT’de ders veren profesör Maeda’ya "Bilimadamı mısınız, tasarımcı mı yoksa sanatçı mı?" diye soruyorum. "Hepsi" diye yanıt veriyor: "Amerika’ya göçmen olarak gelen işçi sınıfından bir ailenin çocuğu olarak hep çok çalıştım. Aileme göre sanatçı olmam söz konusu bile değildi ve MIT’de bilgisayar üzerine çalışan bir bilimadamı olmak büyük başarıydı. Ben de zaman içinde farklı yönlere giderek bunları sentezledim."
Matematik kesinliğin ve bilgisiyarların dilini tasarıma başarıyla tercüme eden Rönesans adamı Maeda’nın üzerinde durduğu iki kavram da beni şaşırtıyor: "Basitlik" ve "Başarısızlık"... Basitliğin o kadar da kolay yaratılamayan bir değer olduğuna ikna oluyorum ama şimdi bu başarısızlık da nereden çıktı? Başarı timsali Maeda’dan "başarısızlığı" dinlemek hoş oluyor doğrusu: "Başarısızlık çok önemlidir çünkü dünya üzerinde başarısızlıktan daha öğretici ve ilham verici bir şey olamaz. Başarıyı tanımadan önce başarısızlığı bilmek gerekir. Başarısız olmaktan korkmamak insana çok şey kazandırır."
John Maeda’nın son derece başarılı Reebok tasarımları üzerinden yaptığı bu felsefeye itirazı olan?
BARCELONA VE BREADANDBUTTER NOTLARIBarcelona dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Ne yapıp edin, mutlaka yolunuzu düşürmeye çalışın. Üstelik pek çok Avrupa kentine göre nispeten hesaplı.
Breadandbutter -yani hazır giyim, spor giyim ve denim dünyasının en önemli fuarı- zaten şenlik gibi bir şehir olan Barcelona’yı iyice çıldırtmış. Otellerde ve uçaklarda yer yoktu.
Belki de Barcelona’ya breadandbutter zamanı gitmemek en iyisi. Fuar da şehir de son derece renkli ve sereserpe olduğu için insan kafayı yeme noktasına geliyor.
Fuardaki bazı standların yaratıcılığı akıllara ziyandı. Konserler, partiler ve performanslar zaman zaman fuardan epey rol çaldı.
Devasa alandaki açıkhava etkinlikleri de bizim buradaki rock festivallerini aratmayacak cinstendi. Yapay kumsal mı yoksa havuz mu ararsınız? Yalnız bu kadar genç, güzel ve stil sahibi insanı bir arada görmek insanda geçici bir körlük hissi yaratıyor.
Haftanın Umulmadık İlham Perisi Scarlett JohanssonScarlett Johansson’un yastık gibi dudaklarına ve cinayet sebebi kıvrımlarına hasta olanların yarattığı kuyruğun başında Woody Allen geliyor. Aklı bir karış havada karpuz beyinli yaşıtlarının yanında mücevher gibi parlayan oyuncunun hayranları arasında Tom Waits gibi beklenmedik isimler de bulunuyor.
Yaşına başına bakmadan Hollywood’a eski usül ağırbaşlı bir ihtişam getirmeyi başaran Johansson şimdi de müziğe el attı. Hanımefendinin dumanlı boğuk sesine filmlerden aşinaydık ama kimse de bir albüm çıkarmasını beklemiyordu doğrusu. Hele de Tom Waits gibi şarkılarını pek kimseye koklatmayan aksi bir adamın parçalarını söylemesini hiç...
"Anywhere I Lay My Head" adlı albümünde tam 10 adet Tom Waits şarkısı yorumlayan Johansson’un şarkıcılığı kimileri tarafından baştan çıkarıcı, kimileri tarafındansa basitçe "yetersiz" bulunmuştu. 23 yaşındaki oyuncu, inkar edilemez seksapelinin yanı sıra yeteneğiyle de konuşuluyor. Woody Allen’da "yeniden film çekme isteği uyandırması"ndaysa kusursuz güzelliği mi yoksa oyunculuğu mu etkili, bilinmez.
Onun modayla ilişkisine gelince; bir moda ikonu sayılmaz ama hemen hemen hiç hata yapmıyor. Arayış içindeki bir genç kızdan çok vücudunu seven ve tanıyan bir kadın gibi giyiniyor. Seksapelini gizlemeye yeltenmiyor ama onu ucuz bir biçimde sergilemekten de kaçınıyor. Gece elbiselerinin içinde ağırbaşlı ve kendine güvenli, günlük kıyafetleri de rahat ve abartısız. Ne moda kurbanı ne de moda delisi...
MODA AJANS
Bir tasarım haftası dahaTasarlanmalara doyamayan İstanbul’un son tasarım fuarı "İstanbul Design Week" (IDW) basına tanıtıldı. 16-20 Ekim tarihleri arasında yapılacak etkinlik Dream Design Factory (dDf) ve DesignPartners ortaklığında kurulan yeni bir oluşum tarafından düzenleniyor. Bekleyelim ve görelim.
Lauren Hutton ışık saçıyor
Mango harika bir seçim yaparak önümüzdeki sezon yüzü olarak Lauren Hutton’ı seçti. 70’li yıllarda hatırı sayılır bir rüzgar estiren bu güzel kadının hálá modellik ve oyunculuk yapması içimizi açıyor. Mango’nun kampanyası için Katalan fotoğrafçı Antoni Bernad’ın çektiği bu fotoğrafa bakarsanız sizin de içiniz açılır...
Hanımefendi nereye koşuyor
Nike’ın gerçekleştirdiği "Human Race" dünyanın en büyük koşusu. 31 Ağustos’ta İstanbul’la birlikte Londra’dan Paris’e, New York’tan Vancouver’e 25 ayrı ülkede koşulacak. Bu koşunun Boğaz Köprüsü ayağında ter atmak istiyorsanız www.nikeplus.com’dan kayıt yaptırın.
Bizi de uçur Vakko
Eskiden hostes olan şimdiki kabin memurlarının yeni cicileri Vakko imzasını taşıyor. Uçarken şık olmak ve bu arada yolcuyu memnun etmeye çalışmak meşakkatli bir iş. Vakko zarif ve fonksiyonel tasarımlarıyla bu işin altından kalkmış gibi görünüyor. Ve galiba markanın imzası da en çok lacivert-turkuvaz eşarplarda hissediliyor.
Yazının Devamını Oku 8 Temmuz 2008
SEVME ZAMANIAşığa Bağdat sorulmaz, akacak kan damarda durmaz. Yer gök "indirim indirim" diye inlerken eliniz armut toplamayacak haliyle. İşte indirim mevsiminde tepe tepe kullanılacak 10 şahane bahane. İster ayakkabı kutularını çaktırmadan eve sokmaya çalışırken, ister kredi kartı ekstrelerini ekleştirirken kullanın...
1 Bedavaydı, almayanı dövüyorlardı "Sezonda 200 YTL’ye satılan o kırmızı elbise yarı fiyatına inmiş. Şu siyah ayakkabı da bu elbisenin altına ne güzel gider. A, onu da yüzde yetmiş mi indirmişler? Hem benim ayak numaram indirimde kalmıyor, hazır bulmuşken alayım. Dur, şuradaki yeşil tişörte de bakayım, valla sudan ucuz, bu paraya pazarda bile bulamam. En azından mağazadan almış olurum. Acaba bir de mavisini mi alsam?"
2Çok kilo aldım"Bu kadar kilo alınca haliyle üstüme giyecek bir şey kalmadı. Henüz Faik Sönmez ya da Evans’tan giyinecek durumda değilim ama karnımı ve göbeğimi gizleyecek bir şeyler alsam hiç fena olmaz. Hem şu göğüs altından bollaşan tunikler insanı acayip zayıf gösteriyor. Siyahı daha da zayıf gösterir bence."
3Çok kilo verdim"Millet karşımda dondurmaları lüpletip kebapları götürürken ben boğazımı tuttum ve nihayet o lanet olasıca beş kiloyu verdim. Beş kilo demek bir beden demek. Demek ki 38 beden kıyafetlere ihtiyacım var. Aman elimi çabuk tutayım, indirimde en çok 38 bedenler gidiyor."
4Hava çok sıcak"Haliyle bu cehennem gibi havada takılanacak en güzel yer alışveriş merkezi. Oh, ne güzel serin serin. Geçen gün kızlarla AVM’nin kafesinde oturduk, kalkarken gözümüz bir vitrine ilişti. İçeri girdik etraf ana-baba günü, canım elli milyonu nelere vermiyoruz ki, dayanamadık aldık işte bir-iki parça şey."
5Emre ’yle aramız limoni
"Bugünlerde bana hem biraz ters hem de soğuk davranıyor. Yoksa başka biri mi var? Üstüne biraz varsam iyice heyheyleniyor. Acaba artık beni beğenmiyor mu? Madem indirimler de başladı, alışverişi çıksam moralim düzelir mi biraz? Ah Emre ah!"
6Aslı ’nın üzerinde gördüm"Bu Aslı var ya bu Aslı, şimdi kimse inanmıyor ama biz lisedeyken kara kuru karga burunlu bir şeydi. Tamamen makyaj ve bakım güzelidir kendisi, ama yine de geçen gün üzerinde gördüğüm sarı üstüne kahverengi puantiyeli eteğin hastası oldum. Mağazada kalmış mıdır acaba?"
7Aynısı Kate Moss ’ta da var
"Tabii ki biliyorum bu skinny jean benim üzerimde onun gibi durmayacak, zaten bu yüzden iki beden küçük aldım ya. Zayıflayana kadar da Kate’in taktığına benzeyen şu püsküllü kahverengi çantayla idare edeyim bari. Aynısı değil ama çok çok benziyor."
8Giyecek hiçbir şeyim kalmadı
"Tamam dolap ağzına kadar dolu, çekmeceler taşıyor ama sabahları giyinirken ’Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar’ filminden çarpıcı sahneler çeviriyorum. Bu seferki indirimden yetişkin bir kadına yakışır temel parçalar alacağım sadece. Yemin ederim."
9Nasıl oldu, hiç anlamadım"Ehm, aslında alışveriş yapmaya hiç niyetim yoktu. Sezonda aldığım trençkot ne kadara düşmüş diye sırf meraktan girdim o mağazaya. Neyse ki indirime kalmamış, içime soğuk sular serpildi. Tam kapıdan çıkarken gözüme o siyah elbise ilişti. Satış görevlisi de nasıl tatlı, kırmayıp denedim. Yemin ediyorum, tam yedi kilo zayıf gösterdi beni. Ama bu son, önümüzdeki aydan itibaren sıkı bir alışveriş rejimine gireceğim."
10 Ödevimi köpek yedi Ben ecnebi çocuklarının klasik bahanesini başlığa çıkardım ama bunun "Elekrikler kesikti, çalışamadım hocam" şeklindeki yerli versiyonu da mevcut. Değil mi ki indirim sırasında şuurunuz oynadı, aklınız şaştı ve mantığınız çöktü, bu durumda artık her bahane mübahtır.
MODA AJANS
Hindistan’a İstanbul’dan bir geçit
Bir zamanlar Paris’te modellik yapan Amerikalı Judy Akavi de "ışığın doğudan yükseldiğine" inananlardan. Yoksa Maçka’da Hint işi giysilerin, aksesuvarların ve dekorasyon objelerinin bulunduğu bir dükkan açar mıydı hiç? Bu etnik-sentetik şirin dükkan "Indian Summer" adını taşıyor. Alışveriş merkezlerinin tekdüzeliğine egzotik bir cevap gibi.
Bu kimono ayağa giyiliyor
Lise yıllarımızın beden (eğitimi) dersi ayakkabısı "Tiger" maharetli bir atılımla retro-trend markası oluverdi, gerçek adı "Onitsuka Tiger"mış meğerse. Asics olarak da bilinen markanın "Kimono" ve adını "Japon karalama ve rastgele çizim yapma sanatından alan "Rakugaki" modelleri pek iddialı.
Victoria ’nın bir bildiği var elbette
David Beckham değerli zevcesi Victoria ile birlikte para basan bir anonim şirket, pardon aile şirketi. Emperio Armani iççamaşırlarının yeni yüzü (gerçi fotoğrafa bakılınca "yüz" lafı biraz naif kaçıyor) olan Beckham’ın fotoğraflarını kim çekti bilin bakalım? Mert ve Marcus’ün çektiği dev afişler Macy’s’e asıldığında kadınların aklını kaybetmesine neden oldu ve bizde siyasi partilerin beleş ekmek dağıtmasını aratmayan bir izdiham yaşandı.
Hip-hop bir bomba
Afişte gördüğünüz üzere 29 Haziran’da dünyaya gözlerini açtı hiphop ve graffiti mağazası BOL. Girişimci arkadaşların ifadesine göre bir hiphopçunun başına gelecek en kötü şey giyecek bir şey bulamamakmış. Kendileri bu acil ihtiyacı karşılamak üzere BOL’u Beyoğlu’nda hizmete soktular. www.bolwear.com
Haftanın Umulmadık İlham Perisi
Agyness Deyn
Henüz 25. baharını süren Agyness Hanım milenyum (bu lafın da modası ne çabuk geçti) süpermodellerinin en parlaklarından biri. Memleketi Britanya’da "girl of the moment" (gayet serbest bir çeviriyle "zamane kızı") olarak anılan bu şirin kişiliğin drama ve müzik eğitimi görmüşlüğü de var. Bizzat İngiltere Kraliçesi’nin elinden aldığı (bu kısmını uydurdum tabii) "İngiliz gençlik kültürü elçisi" unvanını da es geçmeyelim. Hem Vogue ve Elle gibi moda dergilerinin hem de I-D ve Face gibi alternatif muadillerinin durmadan hürmetlerini sunduğu Deyn’i "Yeni Kate Moss" olarak lanse edenlerin sayısı da az değil. Ondan daha güleryüzlü, sıcakkanlı ve uzun boylu olan Deyn’in moda dünyasıyla olduğu kadar müzik alemleriyle de samimi ilişkileri var.
"House of Holland" ve "Gilles Deacon" gibi yeni kuşak İngiliz modacıların üzerine yemin ettikleri Deyn, burnu hafiften büyük İngiliz markası Burberry’nin de yüzü. Upuzun boyu ve androjen vücut hatlarıyla tezat kiraz dudakları, kocaman mavi gözleri ve duru teniyle neşeli bir ışık saçıyor etrafına. Onu lepiska saçlı somurtuk-donuk modellerden ayıran bir başka özelliği de kısacık kesimli oksjien beyazı saçları. Bir salgın halinde taklit edilen bu saçın Vogue dergisi tarafından "son 10 yılın en iyi kesimi seçildiğini de belirtelim. Agnyness’in giyim tarzı da saçları gibi bir alem. Punk ruhunu ve 80’li yılları yaramaz bir şekilde karıştıran ünlü model, gece elbiselerini tişört rahatlığıyla taşımasıyla da meşhur. Vintage, ucuz, pahalı ve renkliyi gayet başarılı bir şekilde birleştiren Deyn’in gerçek adının Laura Hollins olduğunu söyleyelim de belki günün birinde kendisiyle karşılaşırsanız, bu bilgiyi yüzüne yüzüne vurursunuz artık...
Yazının Devamını Oku