Yeşim Çobankent

Deriye kumaş muamelesi yapan tasarımcı

21 Ekim 2008
Fred Tutino ve Desa işbirliği ikinci yılına girdi ve sezona hızlı bir giriş yaptı. Desa’yı zaten biliyorsunuz ama "Fred Tutino kim" derseniz söyleyelim. Yakın bir zamana kadar Zara’nın kadın koleksiyonlarında imzası bulunan bir tasarımcı. Tutino’yu Desa’nın yeni koleksiyonuna son rötuşları yapmak için geldiği İstanbul’da yakaladık.

Fred Tutino Desa’nın Sefaköy mağazasında bir yandan koşturuyor bir yandan da sorularımızı yanıtlıyor. Arada bir fırsatını bulup, Ana Beatriz Barros’a (geçen yılki kampanyanı n modeliydi) tıpatıp benzeyen Rus manken Anna’nın üzerindeki giysiyi düzeltiyor. Aklında akşam yapacağın çekimin ayrıntıları. "Koleksiyonu beğendiniz mi?" diye sorarken çok heyecanlı ve çok içten.../images/100/0x0/55eaab14f018fbb8f88f173c

Zara’yı zaten söylemiştik daha önce İtalyan markası Caracter’de çalışmış ve Amerika’da önemli mağazalarda satılan kendi koleksiyonunu da hazırlamış Fred Tutino. 35 yaşındaki tasarımcı çocukluğundan beri modaya çok meraklı olsa da, moda yerine siyaset bilimi eğitimi görmüş. "Ablam bir model olduğu için her zaman modayla ve stille çok ilgiliydim. Odamın duvarlarında Calvin Klein’in Brooke Shields’i kullandığı kampanyanın fotoğrafları asılıydı" diyor.

Gazetecilik eğitimi de alan Tutino bir süre medyada çalışmış. Hatta çalıştığı kurumlar arasında CNN de var, ancak sonradan tamamen modaya dümen kırmış.

ANA BEATRİZ BARROS ETKİSİ

New York’taki Parson’s’da tasarım eğitimi alan Tutino’nun adını duyuransa ünlü W dergisi için yaptığı moda çekimleri olmuş.

Londra’da yaşayan Fred Tutino geçen yıl Desa’yla çalışmak için teklif aldığında bunu çok heyecan verici bulmuş: "Şimdiye dek hep deri üzerine çalışan bir marka ilk kez kadın tekstil koleksiyonu hazırlayacaktı ve bunun için bana güvendiler. Ayrıca deriden de vazgeçmeyecek ve onu yeni bir bakış açısıyla ele alacaktım. Benim için hem zorlu hem de çok zevkli bir meydan okumaydı bu pek düşünmeden kabul ettim."

Doğrusu Tutino ve Desa işbirliği epeyce ses getirmişti. İlk kez kadın tekstil koleksiyonu hazırlayan marka yüzü olarak da ünlü Brezilyalı model Ana Beatriz Barros’u seçmişti. Fotoğraflarıysa Vogue’un fotoğrafçısı Greg Kadel çekmişti.

DERİ UNUTULMADI

Yeni sezon koleksiyonunu oluşturmak için Londra-İstanbul arasında mekik dokuyan Tutino geçen yıl içinde tam 20 kez İstanbul’a gelmiş. Sinemaya çok meraklı olduğunu belirten Tutino’nun Desa Koleksiyonu’nda Hitchcock kadınlarının etkisi hemen görülüyor. Zaten koleksiyonun ilham kaynağı da 1950’lerin farklı çeşitlemeleri, yoğun siyahlar, zengin çikolatalar ve rahat paltolar sayesinde "Kuşlar" filmindeki Tippy Hedren ve "Vertigo"daki Kim Novak gibi gizemli kadınları anıyoruz.

Takım elbiselerle birlikte, Victorian tarzının etkilerini görebileceğiniz modeller de dikkat çekiyor. Yeni koleksiyon rahat ve gösterişli yumuşak flanellerden dokulu kumaşlara, günlük takımlardan esnek yünlü pantolon, elbise ve eteklere, kaşmir mantolara, ekstra kaliteli merinos yünlü kumaşlardan rahat angora ve kaşmir trikolara kadar geniş bir yelpaze sunuyor. Paltolar için kullanılan deri ve süetler ve trençkotlar üzerinde görülen timsah baskılar sezonun en büyük yenilikleri arasında sayılabilir. Deriye kumaş muamelesi yapan Tutino yeni koleksiyonda deriyi de ihmal etmemiş elbette. "Deri" tek başına da kumaşlarla gerçekleştirilen kombinasyonlarda da kendini gösteriyor. Metalik rengi deri ceketler, kış için olmazsa olmazlardan, ama tasarımcının favorisi bronz renklerden ve kabarık olanlardan yana.

Koleksiyonun beş ayrı ağır topu var

Architecture: Kesimi ve biçimiyle yeniden dizayn edilen takım elbiseler; siyah, saklanmış kırmızılar ve gözle görülebilir beyazlarla tamamlanıyor. Koleksiyon, yumuşak angora trikoları, kazakları, dantelli ve metal renklerde kabarık ceketleriyle dikkat çekiyor.

Bonnie and Clyde: 70’ler atmosferinden esinlenilerek hazırlanan koleksiyona takım elbiseler, pilili deri ceketler, rahat ve şık flanel dikiş ustalığı, ekstra kaliteli merinos kumaş ve menekşe renginin zarafeti damgasını vuruyor.

The Dollhouse: 1970’lerdeki hanımefendi şıklığıyla şık ve yumuşacık kürkler, buz mavisiyle feminen bir siluet çiziyor.

Bourgeoisies: 1950’lerin burjuvazisinin çizgisi. Zengin çikolata renkleri, derin kırmızılarla doldurularak, tüvit tayyörlere, timsah baskılı trençkot ve eteklere kadar geniş seçenekler sunuyor.

At the manor: Geçmişin nostaljik kokusunu üzerinde taşıyor; giyenlere büyük toprak krallıkları arasında seyahat ediyor hissi verebilir. Romantik çizgiler içinde; yosun yeşilleri, mangal kömürü ve gösterişli menekşe renkleri var. Pliseli alternatifler arasında ipek ve saten hemen göze çarpıyor.

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler

Dünya son 30 yıldır olduğu gibi yine Madonna’yı konuşuyor. Bu seferki mevzu olaylı boşanması. Serseri taklidi yapan aristokrat İngiliz Guy Ritchie ile aristokrat taklidi yapan serseri Amerikalı Madonna’nın evliliği nihayet bitiyor, hepimizin gözü aydın! Muhtemelen pilates topu ve Kabala’nın kırmızı ipinin de katkısıyla bu boşanma işini kafasında çoktan halletti Madonna. Şimdilerde konserlerinde akrobatik hareketler yapmak ve Barack Obama için oy istemekle meşgul.

İki çocuk annesi olana kadar; "Benim konserlerimde müstehcen hiçbir şey yok. Sadece ben müstehcenim" diyordu Madonna. 2008 model Madonna’nın temel elementiyse "ladyvari" duruşu. Kendini bir proje gibi ele alan kadınlar arasında şüphesiz en başarılısı. Ayrıca bir özgüven abidesi.

Hakkında çok şey bildiğimizi zannettiğimiz ama aslında hemen hemen hiçbir şey bilmediğimiz popüler kültür ikonlarının belki de sonuncusu.

Vakti zamanında "Yeni Madonna" olarak lanse edilenlerin (bkz. Britney Spears) haline bakarsanız, demek istediğimizi daha iyi anlarsınız. Yıllar içinde sönmeye mahkum bir pop balonundan bir performans sanatçısına, bir kanaat önderine, bir stil ikonuna ve daha da önemlisi bir işkadınına dönüştü Madonna. Ona bukelamun diyen çok oldu ama Madonna aslında gerçek bir kaleydoskop. Baktığınızda ne göreceğiniz size bağlı. Bizim baktığımız yerden çelik gibi iradesi, tutkusu, kendini durmadan geliştirme merakı, disiplini ve zekası görünüyor en çok...

MODA AJANS

Anadolu medeniyetlerinin yansıması

Tekin Seyrekoğlu imzasını taşıyan altın takılar hem gündüz hem gece kullanılabilecek ve her tarz kıyafetle kullanılabilecek parçalardan oluşuyor. Ayrıca Anadolu’nun gösterişli motiflerini de yansıtıyor.

Kusurlarınızı kimse bilmesin

Yeni İnci’nin korse çeşitleri fazla kiloları kapatıyor, minimiser sutyenleriyse büyük göğüsleri toparlıyor. Sadece karın bölgesi için üretilen korselerden karın, kalça, basen ve bacakları aynı anda toparlayan korselere kadar pek çok "acil durum sorunu çözücüsü" mevcut.

Ayakkabı modasının hesaplı hali

Farklı boylarda ve kesimlerde renk ve model alternatifleri sunan Deichmann’ın en büyük özelliği "uygun fiyata kaliteli moda" anlayışını benimsemesi. Kayışlı yarım botları, düğmeli ve tokalı diz altı çizmeleriyle öne çıkan Deichmann’ı büyük alışveriş merkezlerinde bulmak mümkün.

Galata Kulesi ile Kız Kulesi’nin aşkı

Mücevher tasarımcısı Gülgün Günacık, "Masal" adlı koleksiyonunda İstanbul’un simgelerine yer veriyor. "Fonksiyonel elbise mücevheri" olarak tasarlanan koleksiyon, ağırlıklı olarak Kız Kulesi ve Galata Kulesi’nin beyaz altın ve pırlantadan hazırlanmış formlarından oluşuyor.
Yazının Devamını Oku

Abramoviç’in sevgili Daria’sı

14 Ekim 2008
Geçen hafta gazetelerde bir haber vardı. ’Ekonomik kriz Roman Abramoviç’i de vurdu’ diye. Chelsea’nin patronu ünlü Rus milyarder Abramoviç, sevgilisi Daria (Dasha) Zhukova ile evlenme planlarını ertelemiş. Daria’yı herkes eski Rus model olarak tanıyor ama genç kadın aslında gayet başarılı bir modacı.

Kişisel serveti 24.5 milyar doları bulan Roman Abramoviç’in parası çenemizi yormadan önce, magazin servisi olarak vazifemizi yapalım. Daria Zhukova (ya da Rusça’da sevgi ifadesi içeren şekliyle Dasha) uğruna beş çocuğunun annesi, 15 yıllık karısı İrina’yı terk etti. Takdir edersiniz ki bu boşanma bir çırpıda olmadı, petrol milyarderi 2 milyar dolar tazminat ödemeyi kabul etti.

Ardından 25 yaşındaki sevgilisine 300 milyon dolarlık ev aldı ve Moskova’da bir sanat galerisi de açtı. (Sanat dünyasının en güçlü isimlerinin katıldığı açılışta Amy Winehouse da şarkı söyledi ve bunun için 1 milyon dolar ödendiği söyleniyor) Bir de St Barts adasında tatil yaparlarken Abramoviç tarafından poposundan öpüldüğü, daha doğrusu ısırıldığı meşhur fotoğraf var. İkili yakın zamanda evlenmeyi planlıyor ama sizin benim gibi değil. Dünyanın her yerinde altı ayrı görkemli düğün yapmayı düşünüyorlarmış, ki hain kriz bu tasarıları erteletmiş.

PRENSES CHARLOTTE İLE ARKADAŞ

Magazin dedikoduları ne derse desin Daria Zhukova kesinlikle boş kafalı bir Rus model değil. Bir model fiziğine sahip olsa da, aslında model bile değil. Şu an 26 yaşında gayet başarılı bir modacı. Genellikle Londra’da ve Güney Fransa’da yaşıyor. Dünya jet-setinin peşinde ülke ülke dolaşıyor. Aristokratlar, süper zenginler, sosyelitler, sanatçılar, modacılar ve hatta entelijansiyasıyla yakın ilişkileri var. Sık sık Vogue gibi dergilerde görünüyor, en havalı partilerde boy gösteriyor. Bu kadar ortalarda olmasına rağmen yine de bir bakıma enigmatik bir hali de var. Ayrıca haline ve tavrına sinmiş olgunluk sayesinde, ne yaptığını gayet iyi biliyormuş gibi duruyor.

Kısacası, Abramoviç’in bu güzel ve akıllı kadın sayesinde, başarılı bir halkla ilişkiler hamlesiyle, imajını cilaladığı bile söylenebilir.

BABASI DA BİR RUS MİLYARDER

Sovyetler Birliği’nde rejim çöktükten sonra ortaya çıkan milyarderlerden Alexander Zhukova’nın kızı olarak doğdu Daria. Annesi ve babası boşandığı için küçük yaşta gittiği Los Angeles’ta büyüdü. Annesi Elena UCLA Üniversitesi’nde çalışan bir moleküler biyolog. California Üniversitesi’ne bitirdikten ve ünlü Rus tenisçi Marat Safin ile fırtınalı bir gönül ilişkisi yaşadıktan sonra Londra’ya geldi Daria. Kar yıkama kotlara, pembe sedefli rujlara, kürklere ve pırlantalara bürünmüş Rus dilberi stereotipinin çok dışındaydı. Çarpıcı güzelliğinin de etkisiyle hemen dikkat çekti. Kısa sürede de popüler bir parti kızına dönüştü. Ama partilerde 10 dakikalığına şöyle bir göründükten sonra ayrılan, son derece cool bir parti kızına.

Hem Londra elitlerinin hem de Roman Abramoviç’in kalbini çaldığı sıralarda da kendi markası Kova&T’yi yarattı. Sadece yaklaşık iki yıl önce.

KOVA&T DENİLEN BİR FENOMEN

Kendi soyadı Zhukova’nın "Kova"sını ve Los Angeles’taki okul arkadaşı Christina Tang’in soyadının baş harfi T’yi alarak oluşturdu Kova&T’yi. İkilinin markası kısa sürede kendilerini bile şaşırtan bir beğeniyle karşılaştı ve büyük başarı kazandı.

Gucci elbiseler giyinip saatlerce hazırlanmak yerine bir tişört ve pantolon giyerek şık olmak isteyen ama bunu yaparken de "umursamaz görünebilirim ama gayet zenginim" mesajı vermek isteyen genç kadınlara sesleniyordu bu marka. Boşvermişlikle ihtişamın enteresan bir karışımını sunuyordu.

Rock’n’roll temalı koleksiyonda özellikle vücuda yapışan siyah PVC pantolonlar çok tutuldu. Ünlü isimler bu pantolonları kapışmakla kalmadı, kısa sürede taklitleri de türedi. Etrafındakiler Daria’nın roket hızıyla gelen başarısını sadece şansa ve bağlantılara bağlamanın yanlış olduğunu savunuyor: "İnsanların düşündüğünden çok daha ciddidir ve inanılmaz bir gözü vardır. Ayrıca bu iş için 70 kişiyi istihdam etti ve haftada yedi gün, günde 24 saat çalıştı."

Anlaşılan yeni nesil Rus kadınlarının rol modeli olan Daria Zhukova’yı izlemeye ve hakkında konuşmaya uzun bir süre daha devam edeceğiz...

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz hareketler Nurgül Yeşilçay

Nurgül Yeşilçay, genç Türk sinemasının en ışıltılı, en seyredilesi kadın oyuncularından biri. Daha doğrusu hem oyuncu hem star. Moda konusunda genelde manzarayı ıskalayan seçimler yapması onu sevmemize mani değil tabii ki. Kırmızı halının er meydanı Cannes’da Arzu Kaprol ve bilumum kelli felli tasarımcı imzası taşıyan elbiseleri bir türlü layığıyla taşıyamamıştı. Üstelik, eskilerin deyimiyle gayet mütenasip bir fiziği olmasına rağmen.

Hele de bu kıyafetin altına giydiği Cem Özer’in seçtiği korkunç ayakkabılar, ki YSL markalı olduğu ve Beymen’den alındığı söylendi, yerden yere vuruldu. Nurgül Yeşilçay, "Kıyafetlerimi eleştirenler Penelope Cruz’u da eleştiriyorlar, onların ne dediğini umursamıyorum" dese de giyinme işini pek kıvıramıyor. Belki de bu konuyu umursamadığı için yeterince özen ve dikkat göstermiyor. Mesela "Vicdan" filminin galasında giydiği uçuk mavi-gri saten elbise de çok tuhaftı.

Sırta tamamen açık olan elbise önden boğucu bir şekilde drapeleniyor ve Yeşilçay’ın güzelliğini gölgeliyordu. Allah’tan çok güzel ve çok yetenekli bir oyuncu Yeşilçay, öyle kolay kolay gölgelenmiyor. Şu an gösterimde olan yeni filmi "Vicdan"ı seyrederken de bunu bir kez daha idrak ediyorsunuz. Umursamaz ve çatlak bir mahalle kızından pavyon kadınına dönüşen Aydanur’u hem çok görkemli hem de inandırıcı bir şekilde canlandırıyor çünkü. Saçlarına kötü bir röfle yapılmış gecekondulu kasiyer kız Aydanur. En yakın kız arkadaşıyla birlikte mahalle düğününde göbek atarken lezbiyen çağrışımlar yapan allı pullu Aydanur. Pavyonda ucuz giysileriyle hayatın sillesini yemiş yarı çıplak Aydanur. Yüzündeki bir ton boyayla saten türbanlı ve pardesülü Aydanur. Hepsi hem kendileri hem de biraz Nurgül Yeşilçay...

MODA AJANS

Geometrik Ferre kadını

Nişantaşı’ndaki City’s Alışveriş Merkezi’nde yer alan Ferre’de, Gianfranco Ferre imzalı hem kadın hem de erkek koleksiyonları bulunuyor. Kadın koleksiyonunun ana temasını geometrik formlar oluştururken, tasarımlardaki nüanslar ve kontraslar ciddi tavırlı bir zarafet yaratıyor.

Gömlek ve kravat dünyası

Calvin Klein’in "Gömlek Kravat Koleksiyonu" iş adamlarına yönelik hazırlanmış olsa da, her yaştan erkeğin gözünü ve gönlünü okşayacak gibi. Özel kumaşlarla tasarlanan ve ana teması "cüretkarlık" olan bu modern koleksiyon Bilstore’larda satılıyor.

Yaşayan tablolar

Kışkırtıcı iç çamaşırı markası Agent Provocateur’ün "Tableaux Vivant - Yaşayan Tablolar" temalı yeni kampanyası da iddialı ve kışkırtıcı. Kampanyada yer alan sarışın genç kadınsa Londra alemlerinin tozunu attıran Peaches Geldof. Bob Geldof’un Paula Yates’ten olan kızı.

Vicmatie artık Türkiye’de

Vicmatie ünlü bir İtalyan kadın ayakkabı markası. Türkiye’ye daha önce çeşitli dağıtımcılar tarafından getirilmişti ama kendi ismiyle ilk mağazasını geçen ay Bağdat Caddesi’nde (248/B) açtı. Modeller biraz seksi, biraz rahat, biraz trendy, biraz klasik ama çokça İtalyan.
Yazının Devamını Oku

DKNY 20 yaşında bir bilge

7 Ekim 2008
Donna Karan’nın New York şehrinin silüetini değiştirmesinin üzerinden şaka maka tam 20 yıl geçmiş. Moda dünyasının en güçlü ve karakterli kadınlarından biri olan Donna Karan kendi ismiyle kaya bir marka yaratmakla kalmadı. Seksenli yılların sonundan itibaren "working girl" imgesini de belirledi. Donna Karan için herşeyin tam anlamı New York’ta başladı. Long Island’da moda dünyasının kalbinde doğan Donna’nın babası Gabby Faske (Donna 3 yaşındayken vefat etmiş) bir terzi, annesi Helen de bir showroom modeli ve moda alanında satış uzmanı. Karan’un üvey babası Harold Flaxman da moda dünyasının içindeydi. Dolayısıyla, bu meslek Donna için bir nevi kaderdi. Hálá lisede okurken, ilk koleksiyonunu tasarlamış, ilk şovunu düzenlemişti bile.

Parsons’da ikinci sınıftayken, Donna, Anne Klein’da yaz stajı için işe alındı. Bu, Donna’nın hayatını sonsuza kadar şekillendirecek bir fırsattı. Üç yıl boyunca baş tasarımcılık görevini üstlenen Donna, 1974’te Anne Klein’ın ölümü sonrası onun yerini aldı. Donna, Parsons’dan arkadaşı olan Louis Dell’Olio’yu tasarımcı olarak yanına aldı ve beraber Anne Klein Koleksiyonu’nu hazırladılar. 1982’de Donna, DKNY markasının ön hazırlığı niteliğinde değerlendirilebilecek Anne Klein II koleksiyonunu oluşturdu.

NEW YORK’A SİYAH GİYDİREN KADIN

Donna Karan’ın en mükemmel jean arayışı ve kendi kızı Gabby’yi giydirme hevesi sonucunda 1989 yılında DKNY kuruldu. DKNY kısa sürede o kadar tutuldu ve tanındı ki, aynı etiket altında birçok küçük marka ortaya çıktı. DKNY Jeans, DKNY Active, City DKNY, DKNY Underwear, DKNY Jeans Genç ve DKNY Çocuk. Donna Karan koleksiyonunda olduğu gibi, DKNY’ın da New York City sokak modasını tamamlamak amacıyla ayakkabı ve aksesuvar koleksiyonu hazırlandı.

Modern giyim tasarılarında Donna Karan’ın konsepti yedi rahat ve birbirine uyum sağlayan parçanın birleşiminden oluşuyor. Gündüzden geceye, hafta içi haftasonu fark etmeden, her mevsim kullanılabilecek giysiler tasarlıyor. "Enternasyonel kadın ve erkekleri giydiriyorum" diyor Donna. "Günlerinin onları nereye götüreceği belli olmayan hareketli ve spontan insanları. New York bu yüzden markanın bir parçası. Onların yaşantılarının hızına, hayata karşı tutumlarına uyum sağlıyoruz."

HİÇ DURMAYAN BİR MAKİNE

Donna Karan uzun kariyeri boyunca, sayısız başarıya imza attı. Amerikan Moda Tasarımcıları Birliği, Donna’yı yedi kere ödüllendirdi. Ödüllerinden biri 2004 yılında aldığı Ömür Boyu Başarı (Lifetime Achievement Award) ödülü ve şirketinin 20. yıldönümüne denk geldi. Aynı sene, eğitim gördüğü Parsons School of Design tarafından da fahri doktora unvanı aldı. Uluslararası Moda Tasarım Grubu da, ilk defa olarak bir Amerikalı tasarımcıya "Süper Star Ödülü" verdiler.

Donna Karan sosyal yardımlaşmayı da çok önemli bir öncelik olarak gördü. 1993 yılında Pediatrik AIDS Kurumu’nun kuruluşundan beri New York’ta yapılan yıllık "Kids for Kids" kampanyasına başkanlık ediyor. Ayrıca, 1998’ten itibaren Liz Tillberis ile birlikte her yıl "Süper Cumartesi" adı altında bit pazarında yapılan barbekü ile Rahim Kanseri Araştırma Fonu için yardım kampanyası düzenliyor. Ayrıca Amerika’nın en ünlü modern sanat enstitülerinden biri olan New York City Dia Center for Arts’ın aktif yardımcılarından da biri.

Donna Karan’a göre 10 stil kuralı

1. Rahatlık

2. Tensellik

3. Lüks

4. Koku

5. Baz olarak siyah

6. Renklerin karışımı

7. Tamamen kişiye özel aksesuvarlar

8. Daha güzel olanı ön plana çıkarmak; örneğin hiç kilo almayan omuzlarınızı...

9. Biraz dekolte; güzel bacaklarınız varsa onları göstermekten kaçınmayın.

10. Kendinize dürüst davranın

DKNY yirminci yıl şerefine

DKNY markasının kozmetikten nevresime kadar el atmadığı alan pek yok gibi. Mesela şimdi de 20. yıllarını kutlamaları vesilesiyle özel bir şampanya ürettiler. Napa’daki Chandon bağlarında üretilen bu özel kupajın şişesi 50 dolardan satılıyor. Bu arada şampanya da, pasta da, ekmek de bulamayanları unutmadı DKNY.

New York’taki artan yemeklerin açlık çekenlere ulaştırılması gayesiyle başlatılan "City Harvest" hareketine de katkıda bulunuyor. Üzerlerinde DKNY’nin yeşil, kobalt ve mor gibi sezon renklerini taşıyan 15 kamyon lokantalar, oteller ve yemek fabrikalarındaki artmış tonlarca yemeği aç insanlara taşıyor. Bu sayede tam 260 bin insanın karnı doymuş.

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler: RIHANNA

Pop dünyası son zamanlarda hatırı sayılır bir kuraklık ve yavanlık yaşıyor kanaatimizce. Bu semalardan yükselen en heyecan verici şeyse kesinlikle Rihanna. Şimdiye dek tam üç albüm çıkaran "Robyn Rihanna Fenty" sadece ve sadece 20 yaşında! Turizm broşürlerinde yazdığı şekliyle "turkuvaz denizli, altın kumsallı" Barbados’ta doğmuş büyümüş. Pembe flamingovari az rastlanır egzotik güzelliğini de adanın havasına, suyuna ve kumuna borçlu olabilir.

Tam Yeşilçam filmlerindeki gibi bir keşfediliş hikayesi var Rihanna’nın. Barbados’a yolu düşen Amerikalı bir müzik yapımcısı tarafından keşfedildiğindeyse 16 yaşında. Annesini güç bela ikna ederek Amerika’ya gidiyor, yapımcı ve karısıyla birlikte yaşamaya başlıyor. Bu arada ilk albümün demosu kaydedilip Def Jam’in patronu Jay-Z’ye götürülüyor. Yılların kurdu Jay-Z, "star olacak genç kızı" gözünden anlıyor tabii, hem albümü hem de Rihanna’yı çok beğeniyor. Hatta anlaşma imzalanana kadar kaçmasınlar diye bütün kapıları kilitleyerek 15 saat içeride tutuyor onları. Gerisi peri masallarını ve Beyonce’yi kıskandıracak bir başarı hikayesi.

Müzikal durumlar bir yana, beklenmedik bir şekilde stil ikonu da oluverdi Rihanna. Hafif dolgun ama son derece fit ve sağlıklı bir görünümü var, ki bu şov dünyası için nadir rastlanan bir özellik. Neşeli bir seksapeli yansıtan kıyafetleri ve tasarımları büyük bir başarıyla taşıyor ve hiçbir zaman bayağı görünmüyor. Dövmeleri ve neon renkli makyajı da keza öyle. Ancak bu alandaki en kayda değer başarısı saç kesimiyle oldu. Bebek gibi yüzünü çevreleyen asimetrik kesimi o kadar beğenildi ki, bir anda binlerce klonu türedi.

MODA AJANS

Bacaklar renkleniyor

Ünlü aksesuvar ve çorap markası Falke’nin tam yüz yıllık bir geçmişi varmış. Özellikle çoraplarıyla nam salmış bu markanın artık Türkiye’de de bulunduğunu söyleyelim. Bildiğiniz gibi bu yıl rengarenk çoraplar çok moda, Falke’nin sunduğu renk seçenekleri de yabana atılacak gibi değil.

Bilstore indirim mağazası

Her zaman indirimde olduğuna sevindiğim markalardan biri Bilstore. Çünkü bünyesinde buralarda çok nadiren rastlanan American Retro, American Vintage, Fred Perry ve Coven gibi acayip markaları bulunduruyor. Türkiyeli tasarımcıları desteklemesi de takdire şayan. Şimdi Biltsore’de indirim kovalamaya gerek kalmadı çünkü ilk indirim mağazasını açtı. Yer Bakırköy Airport İndirim Mağazası.

Batik modası geçmez

Batik yaz sezonunun en dikkat çeken trendlerinden biriydi. Batik modası geçti mi kaldı mı boşverin; Batik diye bir Türk markası var, takibe alın. Kendi modasını yaratma konusunda yaratıcı adımlar atan Batik alışveriş merkezlerinin çoğunda buluyor. Bir göz atmakta yarar var.

Sarah Palin ayakkabıları

"Yüzde yüz pür Amerikan" diyebileceğimiz markalardan Tommy Hilfigger; ayrıca memleketimizde de pek sevilir. Tommy Hilfigger burada uzun zamandır satılıyordu ama ayakkabı koleksiyonu ilk kez gelmiş. Favorimiz topuklu kırmızı ayakkabı. ABD’nin başkan yardımcısı adayı Sarah Palin’in çok konuşulan ayakkabılarına benzemiyor mu?
Yazının Devamını Oku

Vitrinler bizimle konuşuyor

30 Eylül 2008
Vitrinler sık sık bizimle konuşur. Bazen "İçeri gir, şu mor elbisenin fiyatını sor" diye bağırır. Bazen de, "İyice bak, bu çantayla başka bir insan olacaksın" diye fısıldar. Vitrinleri bu kadar göz alıcı ve baştan çıkarıcı hale getiren sihiribazların da söyleyecekleri var... AHMET CEMİLOĞLU / HARVEY NICHOLS

"Mimar Sinan grafik tasarım bölümü mezunuyum. Grafik tasarımcı olarak başladığım kariyerimin vitrinlerle buluşması, Unitim Holding Yönetim Kurulu Başkanı Burç Cemiloğlu’nun isteğiyle gerçekleşti. Bu sezon, anahtar ürünleri ve yeni markalarımızı ön plana çıkaracak şekilde marka vitrinleri yaptık. Mağazamızın her vitrininde başka bir konsept var. Aynı anda 7-8 farklı konsept tasarlamak çok hızlı fikir tüketimine neden oluyor, çok iyi beslenmemiz lazım. Çok keyifle çalıştığım güçlü bir ekibim var, orijinal ve güçlü fikirlerle geliyorlar, birlikte geliştiriyoruz.

Markalara özgü vitrinler tasarlarken markanın geçmişi, kimliği ve duruşu, sezon tasarımları gibi pek çok unsuru değerlendiriyoruz. Örneğin Brioni için yaptığımız vitrin, 1952’de kurulan dikimevini temsil ediyor. Salvatore Ferragamo vitrini ise en önemli ürün gamı olan ayakkabıyı ve ayakkabı ustalarını konu alıyor.

Strüktürel çizgilere sahip mantoların, motorcu ceketlerinin, dantellerin ön planda olduğu bir sezondayız. 2007’de Art Deco’nun güçlü bir geri dönüşü vardı, bu sezona yön veren parametrelere topluca bir isim vermek güç.

Bence iyi vitrin samimi vitrindir. Soğuk ve endüstriyel bir konsept bile olsa dekorun tüm bileşenleri orada olmaları gerektiği için yer almalı. Yer doldurmak için değil. Maliyet gibi çekincelerle vazgeçtiğimiz küçük bir detay bile vitrinin kaderini belirleyebiliyor. Kağıt üzerinde pek de heyecan uyandırmayan bazı projeler herkesin favorisi olabiliyor. Vitrinin hayati ögeleri ışık, kompozisyon ve dekoratif öğeler. Uygulama sırasında yapılan doğaçlama müdahaleler ve mankenleri "vitrin mankeni" olmaktan çıkarıp ortamın bir parçası haline getirmek çok önemli. Sabaha karşı bitkin halde eve gidip uyumamız gerekirken, vitrin seyretmeyi tercih ediyorsak, iyi bir iş çıkardık demektir.

Vitrinlerin güzelliği mağaza önündeki trafiği yavaşlatıyor, potansiyel tüketici mağaza önünde daha fazla vakit geçirirse vitrindeki giysilere de daha dikkatli bakıyor. İlgisini çeken bir tasarım ya da marka gördüğündeyse içeri giriyor."

YILDIRAY AKÇAYOĞLU / İPEKYOL, MACHKA VE TWIST

"Vitrin ve görsel tasarım işine 1992’de Yargıcı’da başladım. Şu an çalıştığım markaların koleksiyonları farklı çizgilerde olduğu için üç ayrı vitrin ve mağaza konsepti belirlememiz gerekiyor. Vitrinlerimiz her sezon tamamen değişiyor. Müşterilerimizin beğenisine ve markalarımızın yansıtmak istediği anlayışa uygun vitrinler yapıyoruz. Bu sezon İpekyol’da sanayi temasını ve Twist’de müzik ve eğlenceyi ön plana çıkardık. Mağaza içindeki görsellerde kaset ve lunapark görüntülerini kullandık. Machka vitrinlerindeyse geçmişteki tren seyahatlerini ve o dönemin detaylarını yansıtmaya çalıştık.

Yeni sezon modasına minimal görüntüler içinde abartılı detaylar, mimari dokunuşlar, bol miktarda ekose ve farklı renk/desenlerin uyumsuz uyumları hakim. Ayrıca abartılmış kol detaylarına, fırfırlara, volanlara, heykelsi görüntülere, yüksek belli eteklere, binici pantolonlarına, gömlek elbiselere ve mont-kaban görünümünde triko ve hırkalara sık sık rastlayacağız.

Vitrinde mutlaka olması gereken şey "bütünlük"tür. Aklınıza gelebilecek her şey birbiriyle uyumlu olmalı; dekor, mankenler, kıyafetler ve ışık ilk aklıma gelenler. Markanın adı ve güvenilirliği çok önemli, çünkü vitrin sadece devamlılığı sağlar. Vitrine kattığımız ruh etkili olduğu için müşteri içeri giriyordur. Ürünleriyse mevsimler, önemli günler, trendler ve mağazaların lojistik özelliklerine göre seçiyoruz."

HÜSEYİN OCEŞ / PARK BRAVO

"Dokuz Eylül Üniversitesi İnşaat Fakültesi mezunuyum. Merakım ve tesadüfler sonucu 10 yıl önce vitrin tasarımı yapmaya başladım. İmaj görsellerini, hologram malzemeye birleştirerek interaktif, hareketli, dinamik bir vitrin tasarladık. Dünya trendlerinden de (black-dark) esinlenerek sezon temamızı oluşturduk. İlham kaynağım çok seyahat etmem. Mesela bu sezon, çocukluk yıllarım bana ilham verdi. Çocukluğumuzda çok hoşuna giden, hareketli kartpostalları koleksiyon hikáyemizle harmanlayarak hayallerimizi somutlaştırdık.

Bu sezonun ana trendi; kendine özgü, sade ve derin. Renk olarak mor ve füme dikkat çekiyor, androjen ama bir yandan da seksi. Karanlık ve sade fonlar önünde bazen canlı renklerle sergilenmiş, bazen de dip karanlık kombinlerle derinlik hissi veren vitrinler göreceğiz. İyi bir vitrin, ürün odaklı ve dekor olarak da sade olmalı; gereksiz kalabalık yaratmamalı. Müşteriye beğendiği ürünü satarak kendisini özel hissetmesini sağlamalı. "Bu vitrindeki manken ben olmayım" hissini geçirmeli. Vitrine hem satımlı olacağını düşündüğümüz hem trend olan ürünlerden ve yansıtmak istediğimiz koleksiyon renklerinden oluşan bir karma koyuyoruz. Bu işi yapmak isteyenler heyecanlarının peşinden gitsinler. Severek, heyecanla yapılan vitrin dekorları tüketici için keyif, ekonomi içinse kazanç."

Sevdiğimiz Kadınlar Beğendiğimiz Hareketler: Annie Leibovitz

Dünyanın en iyi portre fotoğrafçılarından biri, belki de birincisi. Kanaatimce dünyanın en iyi dergisi olan Vanity Fair için çalışıyor genellikle. Ancak kariyerine başladığı Rolling Stone dergisiyle de özel bir bağı var. Çektiği portrelerin hiçbiri sıradan değil, dahası fotoğrafını çeken insanlar ona güveniyor, başkalarına vermedikleri sırlarını açığa vuruyor.

Annie Leibovitz’in objektifinin karşısına geçenler nesneleştirilmiş insanlar değil, fotoğrafçıyla güçlü bir ilişki kurmuş hikaye anlatıcıları oluyor birdenbire.

Amerika’nın 15 yaşındaki sevgilisi Miles Cyrus’un kıyametleri koparan beyaz çarşaflar arasındaki yarı çıplak fotoğraflarını da; Tom Cruise-Katie Holmes çiftinin yavruları Suri ile plastik aile saadetini de o çekti.

Son 30 yılın popüler kültürüne kamerasıyla damgasını vurdu adeta. Demi Moore’un karnı burnunda çıplak fotoğraflarını çekti. John Lennon-Yoko Ono çiftinin birbirine sarılmış haldeki meşhur çıplak pozunu Rolling Stone dergisinin kapağına taşıdı. Giselle Bündchen de İngiltere kraliçesi Elizabeth de Annie Leibovitz için poz verdi.

Yaklaşık 60 yıl önce dünyaya gelen Leibovitz asker bir babanın ve modern dans eğitimi veren bir annenin altı çocuğundan üçüncüsü. Çocukluğu babasının işinden dolayı dünyayı dolaşarak geçti ve lise yıllarında fotoğraf çekmeye başladı. San Fransisco Sanat Okulu’da eğitim gördükten sonra 70’li yıllarda Rolling Stones için çektiği fotoğraflarla adını duyurdu. 1983’ten beri de Vanity Fair dergisinin kapaklarını çekiyor. Çok da güzel çekiyor. Bu arada üç küçük çocuğa annelik etmekten de geri kalmıyor.

MODA AJANS

İndirimleri kaçırmayın

Genç ve modern erkek markası "W Collection" yeni sezonda takım elbise ve kravat konusunda iddialı. Takım elbisede öne çıkan model iki düğme ceketler. Ütülenmesi kolay "easy iron" gömlekler de çarpıcı. Bu arada Vakko’nun eşarp, gömlek ve kravat ürün grubunu "Butik Vakko" adı altında toplandı. Bu koleksiyonda 230 desende 1600 farklı eşarp yer alıyor. Bayram dolayısıyla hem W Collection hem de Butik Vakko ürünleri yüzde 30 indirimli.

Nişantaşı’nın en yeni sakini

Şehirli erkeklere seslenen Avva artık Nişantaşı’nda. 300 m²’lik alanda hizmet verecek olan iki katlı mağazada bir erkeğin gardırobunda bulunması gereken ürünler yer alıyor. Koleksiyonda, yakalarında tilki kürkü kullanılarak hazırlanmış su iticili montlar, küçük yakalı gömlekler, ince kravatlar, kadife ve tay tüyü ceketler var.

Hepsi bir arada

Bünyesindeki 200’den fazla yerli ve yabancı markayla Türkiye’nin en eski çok katlı mağazalarından Ender. Her yaş grubuna yönelik ürünlerde özellikle rahatlığıyla ön planda bulunan spor kıyafetlerin yanı sıra, gündüzden-geceye kullanılabilecek kıyafetler dikkat çekiyor.

Bu Prada başka

Bütün gazetelerlerde sevdiğimiz saydığımız aktör Sasha Baron Cohen’in Prada defilesini bastığı yazıyordu. İşin doğrusu bu bildiğimiz Prada değil. Daha az tanınan bir İspanyol markası: Agahta Ruiz del Prada.
Yazının Devamını Oku

Komşuda pişer bize de düşer

23 Eylül 2008
Kapıkule’nin dışına çıktığımızda tanınan tasarımcımız az diye üzülmeyin. Hemen burnumuzun dibindeki Selanik’teki moda haftasında büyük sükse yaptı Özlem Süer. İşte Süer’in komşuda ses getiren defilesinden notlar...

Geçen hafta Selanik’te bir moda haftası vardı. Üstelik beşinci kez düzenlenmişti bu moda haftası ve "International Fashion Forward Thessaloniki" (Uluslararası Fashion Forward Selanik) adını taşıyordu. Bu etkinliğin bizi ilgilendiren kısmıysa davetlileri arasında Türkiye’den Özlem Süer’in yer almasıydı.

Dünya moda platformunda tanındığı söylenen Aslanis, Konstantinos, Nikostakis, Veloudakis gibi Yunan tasarımcılarının yanı sıra dünyanın 11 ülkesinden 24 tasarımcının performansları tüm hafta boyunca devam etti. Selanik Moda Haftası’nda Türkiye’yi ise tek bir modacı temsil ediyordu: Özlem Süer.

YUNANİSTAN’DA İTALYAN MODASI

Ne alaka demeyin, Selanik’teki moda haftasında İtalyan modası da unutulmadı. "Uluslararası Fashion Forward Selanik", modanın gelişimine ve İtalyan stiline katkıda bulunan dünyaca ünlü İtalyan tasarımcıların özel parçalarına yer veren "İtalyan Modasının 50 Yılı" sergisine de ev sahipliği yaptı. Dünyayı dolaşan sergide yer alan tasarımcılar; Giorgio Armani, Ferre, Gucci, Biagiotti, Fendi, Etro, Dolce & Gabbana, La Perla, Moschino, Prada, Versace ve Cavalli gibi İtalyan modasının dev isimleriydi.

"Uluslararası Fashion Forward Selanik"e katılan tek Türk tasarımcı olması nedeniyle Yunan basınının epeyce ilgisini çekti Özlem Süer. Süer’in koleksiyonu avangard duruşu, Akdeniz tonları, deneysel ve kadınsı detaylarıyla öne çıktı. Haliyle, Yunanistan’dan yeni proje teklifleri de aldı.

21 FARKLI AŞK HİKAYESİ

Özlem Süer’in defilesinde "21 aşk hikayesi" temalı 2009 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu yer alıyor. Dolayısıyla defilede "21 aşk hikayesi"ni anlatan "21 elbise" sergilendi.

"’Aşk kime dokunursa o şair olur’ der Plato. ’Yaratıcılık için aşkı yaşamak’, ki tüm enerjimizin bizi yükselttiği bir hikáyeye varalım diye yola çıktık. 2009 yazında Özlem Süer tasarım markası, romantik bir yaz zamanını tüm zamana yayılmış aşklarla kutsal zamanlar olarak yaşıyor. Tüm hikáyeler, sadece aşkın değerini bilmeye bilgelikle sarılan çiftlerin sevgilerinden oluşuyor. Onlar sadece yaşadıkları aşkın büyüsünü aşıklara hediye etmiyorlar, Özlem Süer’in koleksiyonunda sonsuzluğa başka bir karede adlarını da veriyorlar" diye anlatıyor Selanik macerasını ünlü tasarımcı Özlem Süer.

AŞK FİLTRESİNDEN ROMANTİZM

Yeniden koleksiyona dönersek; 21 kostümün her birinde bir kadın aşığın adı ve her bir elbisenin etiketinde ise aşığının adı yazıyor.

Soft pasteller, aşk filtresinden bir romantik pembe, Viktoryen danteller, tüller, jakarlı örmeler, saraysı hisler, uçuşan yaz ipekleri ve pamuk vualler koleksiyonda ihtişamı ve yalınlığı bir arada yansıtıyor.

Özlem Süer markasının yan koleksiyonu "oez sue"daysa aşkın ihtişamının renkleri; adrenalin petunya fuşyası ve altın safranı. Aşkı arayanların renkleriyse nötr bej/vizonlar...

Bu arada her aşkın hikáyesi simgesel mini objelerle anlatılıyor. Her kostüm üzerinde yer alan ve kostüme özgü anlatımıyla seçilen minik ikonlar hikáyesini paylaşarak herkesi aşkın (aslında elbisenin) bir parçası olmaya davet ediyor.

21 aşkın kahramanı kim

Camille Claudel & Rodin, Dante & Beatrice, Pymaglion, Napoleon & Josephine, Florentin Ariza & Fermina Daza, Eros & Psyche, Narcisissus, St Valentine & Azize Julia, Adem & Havva, Zeus & Hera, Paris & Helena, Cyrano & Roxane, St Colombe, Werther & Lotte, Scarlett O’Hara & Rhett Butler, Leyla & Mecnun, Pyramus & Thisbe, Tristan & Isolde, Leandros & Hero ve sizinkisi...

MODA AJANS

Renk konusunda iddialı

Renk konusunda iddialı olan Tiffany, 2008-2009 sonbahar ve kış koleksiyonunda da gökkuşağının bütün renklerine el attı. Taytlar, çizgili trikolar, eşofmanlar, renkli kazaklar, renkli yağmurluklar, kışın sizi sıcacık tutacak ajurlu hırkalar, spor kesimli pantolonlar, etekler ve gömlekler onlarca farklı tonda hazırlandı. www.tiffany.com.tr

İstanbul’da Alain Ducasse tecrübesi

Alain Ducasse, 20’den fazla restoranıyla zamanımızın en başarılı Fransız şeflerinden. Geçtiğimiz 30 yılda; şef, restoran sahibi, otelci ve eğitimci olarak iyi yaşama ve iyi yeme sanatında benzersiz uzmanlıklar geliştirdi. Dünyaca bilinen diğer gastronomi okullarıyla işbirliği yaparak eğitimler düzenliyor Ducasse. Ducasse’in kendisi değilse bile, sağ kolu Tim Biggs İstanbul’a geliyor. Bugünden itibaren bir hafta süreyle İstanbul Culinary Enstitute’da atölye çalışmaları yapacak İngiliz şef Tim Briggs. Briggs, Ducasse’ın Londra’daki restoranı Spoon’un da şefi aynı zamanda.

Pijama partisine davetlisiniz

Kom’un 2009 kış sezonu pijamaları eğlenceli renk ve desenlerde hazırlanmış. Genç kızlar için üretilen (biz de giyebiliriz tabii) sevimli hayvan figürleri, neşeli görünümleri ve pamuksu kumaşlarıyla insanı uykuya davet ediyor. Pembe ve kırmızı gibi renklerin hakim olduğu pijamalar, yatılı okul günlerimi hatırlattı bana.

Sevdiğimiz kadınlar, beğendiğimiz hareketler:

Tilda Swinton

Tilda Swinton’u sevmek için çok sebebimiz var, söz etmek için de iki yeni gıcır gıcır bahanemiz... Bahanelerimizin ilki İstanbul Modern’deki "Tilda Swinton Filmleri" haftası. 28 Eylül’e kadar sürecek olan bu haftada Swinton’ın "Orlando", "Caravaggio", "Dostluğun Ölümü" (Friendship’s Death), "Kadın Sapkınlıkları" (Female Perversions) ve "Tekno-şehvet" (Teknolust) filmleri gösteriliyor. İkinci bahanemizse Amerika’da büyük ilgi toplayan "Burn After Reading" filmi. Ethan ve Joel Coen’in yönettiği bu filmde Brad Pitt, George Clooney, John Malkovich ve Frances McDormand’ın yanı sıra başrollerden birini oynuyor Swinton.

İskoç asıllı oyuncu 48 yaşında ve 1.80 boyunda. Sir unvanı taşıyan bir generalin kızı olarak doğan Swinton, Cambridge mezunu. Soluk teni, kızıl saçları ve benzersiz kemikleriyle çarpıcı bir fiziğe sahip olan Swinton’un oyunculuğu herkesin nefesini kesiyor. Ancak modayla ilişkisi de epeyce şaşırtıcı. Fiziğinin de etkisiyle kimsenin taşımaya cesaret edemeyeceği şeyleri başarıyla giyen oyuncu, Vanity Fair dergisinin "En İyi Giyinenler" listesine birkaç kez girdi. Ödül törenleri ve galalarda her zaman en avangard tasarımcıları tercih etmesinin mükafatını da gördü. Viktor&Rolf 2003 koleksiyonunu ona adadı. Hüseyin Çağlayan, Venedik Bienali’ne hazırladığı sanat eserinde Swinton’la işbirliği yaptı.

Dedikodu mahiyetinde bir bilgi daha verelim: 10 yaşındaki ikizlerinin babası yönetmen kocası John Byrne evde çocuklara bakarken, Swinton kendinden yaklaşık 30 yaş küçük ressam sevgilisi Sandro Kopp ile dünyayı dolaşıyor. İşin en güzel tarafı kimsenin bu durumdan bir şikayetinin olması!
Yazının Devamını Oku

Koca parasıyla modacı olunur

16 Eylül 2008
Georgina Chapman. Bu ismi aklınızda tutabilir misiniz? Çünkü güzel, yetenekli ve becerikli Chapman’ı daha çok duyacaksınız. Yarattığı Marchesa markası aldı başını gidiyor. Hollywood kodamanlarından kocası Harvey Weinstein’in parası ve Eva Longoria gibi yıldızların duasıyla... Değme modellere ve aktrislere taş çıkartacak kadar güzel 32 yaşındaki Georgina Chapman. Sadece güzel de değil, son derece zevk sahibi ve zarif. Upuzun boyu, incecik bedeni, kuğu gibi boynu ve parlak saçlarıyla durmadan dergi sayfalarını süslemesi boşuna değil. Zaten geçmişinde modellik olduğunu ve hobi kabilinden hálá ara sıra oyunculuk yaptığını söylersem şaşırmazsınız.

Hali vakti epeyce yerinde (yoksa milyoner mi demeli) bir ailenin kızı olarak Londra’da doğan Chapman, burjuva bir çocukluk ve gençlik geçirdikten sonra sanat okuluna gitti. Tuzu kuru burjuva çocukların çoğu gibi okulu bitirdikten sonra Hindistan’a gitti. Tayland ve Avustralya’yı da dolaştığı sırada mavi saçlı bir hipi olduğuna inanmak çok zor.

ŞANSI BİR PARTİDE DÖNDÜ

Oldum olası modaya meraklı olan Chapman Hindistan’ın renklerinden ve kumaşlarından çok etkilendi. Hatta bugün bile Marchesa tasarımlarda buram buram Hindistan diyarlarının etkisini görmek mümkün.

Georgina Chapman okul yıllarından beri yakın arkadaş olduğu Keren Craig ile birlikte kendi markasını yaratmak için yanıp tutuştuğu sıralarda bir partiye çağrıldı. Bu partiye Hindistan’dan getirdiği siyah sarı kumaşlarından hazırladıkları elbiselerle katıldılar ve bingo!

Moda aleminin en etkili kadınlarından olan müteveffa Isabella Blow elbiselere bayıldı ve Chapman-Craig ikilisinin elinden tutarak gerekli insanlarla tanıştırdı.

NÜFUZLU KOCA FAKTÖRÜ

Fakat asıl tanışması gereken insanla çoktan tanışmıştı Chapman. Yine bir partide. Hem de bir yandan elinden makası ve mezurayı düşürmediği, bir yandan da filmlerde ufak tefek roller aldığı sıkışık bir dönemde. Beyaz atlı prensi kendisinden 25 yaş büyük, iri yarı, koca göbekli ve üç çocuk babası boşanmış bir adamdı, ama olsun. Adamın adı Harvey Weinstein’di; Hollywood’un en kudretli isimlerinden biri ve Miramax’ın patronuydu.

Harvey Weinstein ile birlikte New York’a taşındı Georgina. Nişanlandılar ve elbette nişanlısını Marchesa markasına para yatırmaya kolayca ikna etti. Adını zamanının çılgın stil ikonu İtalyan Marchesa Luisa Casati’den alan marka da yüzünü kara çıkarmadı ve kısa sürede büyük bir başarı kazandı. Sadece şöhretten değil, hatırı sayılır bir ticari başarıdan da söz ediyoruz.

Georgina Chapman’in tasarladığı gece elbiseleri, son birkaç yıldır Oscar da dahil olmak üzere, önemli törenlerde ve galalarda boy gösteriyor. Hem de Renee Zellweger, Eva Longoria, Anne Hathaway, Jessica Alba ve Mischa Barton gibi yıldızların üzerinde... Üstelik bu isimlerin hepsinin Georgina Chapman’in yakın arkadaşı olduğunu söylemeye gerek yok.

TASARIMLARINI HARİKA TAŞIYOR

Yine de Marchesa tasarımlarını en iyi taşıyan isim bizzat Georgina Chapman’in kendisi. Her zaman kusursuz görünen Chapman artık kendini kabul ettirmiş gibi, ki GAP’in son reklam kampanyasında da bütün güzelliği ve özgüveniyle boy gösteriyor.

Kocasının parası, gücü, hatırlı tanıdıkları ve Hollywood yıldızlarının yaptığı tanıtımın etkisi inkar edilemez ama yine de Marchesa’nın başarısını sadece bunlara bağlamak haksızlık olur. Markanın DNA’sında Georgina Chapman’ın yeteneği, hırsı, ticari zekası, karizması, yaratıcılığı ve zarafeti var. Yoksa sırtını kocasının parasına ve gücüne yaslayan bütün kadınlar başarılı modacı olsaydı, Türkiye’de de en azından Marchesa gibi on tane marka çıkmaz mıydı?

Marchesa Vakko’yu da ziyaret etti

Marchesa’nın gece elbiselerine masalsı bir hayal gücü getirdiği konusunda herkes hemfikir. Gel geç moda trendlerinden çok, fantezi dünyasına yakın duran Marchesa’nın inkar edilmez bir zarafeti ve ihtişamı var. Elbiselerde sık sık işlemeler, tüyler, boncuklar ve canlı renkler kullanılmasına rağmen zarif havaları hiç avamlaşmıyor. Bu arada Marchesa imzalı gece elbiselerini Türkiye’de de Vakko mağazalarında bulmak mümkün.

Sevdiğimiz kadınlar beğendiğimiz hareketler

Irina Lazareanu

O ne kolay doldurulmaz bir tahtmış öyle, durmadan yeni yeni adaylar gösteriliyor. Kate Moss’un tahtına aday gösterilen tazelerden biri de Irina Lazarenau (soyadını yazmak zor olduğu için kendisinden sadece Irina diye söz edeceğiz). Hatta Kate Moss ile arkadaş oldukları için bizzat Kate seçti veliahtını, kızkardeşi gibi hissettiğini bile söyledi. Romanya asıllı bir Kanadalı olan Irina 26 yaşında. Kocaman gözleri, bu gözleri perdeleyen kalın kahkülleri ve uzun saçları alameti farikası. Ayrıca çok eğlenceli, rahat ve arkadaş canlısı olduğu söyleniyor. Arkadaşları arasında Kate Moss’u zaten saymıştık, Lindsay Lohan ve Theodora Richards’ın da ekürisi olduğunu belirtelim. Bu arada John Lennon’un oğlu Sean Lennon ve Kate Moss’un eski manyak sevgilisi Pete Doherty ile gönül maceraları da yaşadı.

Bir süre Londra’da Kraliyet Sanat Okulu’nda bale eğitimi gören; Karl Lagerfeld ve Nicholas Ghesquiere gibi modacıların gözbebeği olan Irina, podyumlara bir "kötü kız" tavrı getirdi. Zaten "rock’n’roll" tadında yaşayan birinden de başka türlüsü beklenemezdi. Günlük hayatında son derece basit tişörtler ve jean’ler giyse de kendine özgü maskülen bir hava yaratmayı başardı. Şiir yazmaya meraklı olan Irina pek çok şarkı sözüne imza attı. Bununla da yetinmedi, 15 yaşındayken tanıştığı Pete Doherty’nin grupları Libertines ve Babyshambles’da şarkı söyledi, turnelere çıktı. Uluslararası Af Örgütü’nün kampanyasına da katılarak farkını bir kez daha ortaya koydu.

MODA AJANS

Collezione sonbahara hazır

El yakmayan fiyatlarıyla hem kadın hem de erkek koleksiyonları hazırlayan Collezione sonbahar-kış sezonu için sıkı çalışmış. Kadın koleksiyonuna El Dino, Fiore Loko, Turko Loko ve Weekendo gibi eksantrik isimler veren markanın erkek koleksiyonu da kadınlarınkinden aşağı kalmıyor.

BGN vitrinlerinde Magritte

BGN yeni sezona, Belçikalı ressam Rene Magritte’in ünlü Golconde tablosundan esinlenerek oluşturduğu dans pisti temalı vitrinleriyle hazırlandı. Ressamın birçok tablosunda karşımıza çıkan kırmızı perdeler, mavi tonlamalar ve gökyüzü ve bulutların gerçeküstü yorumu BGN vitrinlerine esin kaynağı oldu.

Dünyanın ilk aksesuvar markası

Kendi ifadesine göre dünyanın ilk aksesuvar markası Lancel. Bu konuyu tartışmayı tarihçilere bırakarak Lancel’in Türkiye’deki ilk butiğini Abdi İpekçi’de açtığını hatırlatalım. 130 yıllık Parisli markanın çantalarının kampanyalarındaki yüzüyse ünlü Fransız aktris İsabella Adjanı.

Antik roma görkemi

İtalyan takı tasarım ustası Alessandro Testi imzalı Rebecca’nın Roma serisi; kentin görkemli tarihini yansıtıyor. Bronz üzerine üç mikron altın kaplamadan oluşan Roma serisinde taşların hepsi hidrotermal teknikle elde edilmiş. Nişantaşı City’s AVM, Kadıköy Feneryolu ve Bağdat Caddesi Şaşkınbakkal’da bulunan Rebecca’nın tüm ürünleri antialerjik ve garanti belgesiyle satılıyor.
Yazının Devamını Oku

Aslında erkekler de giyinir

9 Eylül 2008
Erkekler de giyinir elbette, ama erkek modası nedense kadınların gölgesinde kalır hep. Acaba erkek modası esasen kadınlara seslendiği için, hatta erkekleri bizzat kadınlar giydirdiği için olabilir mi?

George Clooney’ye benzetilen bir Cumhurbaşkanımız ve Nejat İşler’e benzediği söylenen bir Başbakanımız var; ancak maalesef erkek nüfusunun büyük bir çoğunluğu felaket giyiniyor. Gazetelerde, dergilerde ve televizyonlarda kadınların kılık-kıyafetini yerin dibine sokuyoruz ya, acaba aynı değerlendirmeler erkekler için yapılsa kim bilir ortaya nasıl sonuçlar çıkar? Kanaatimce erkek giyiminin kodlarını çözmek ’nasıl giyinilmesi’ değil ’nasıl giyinilmemesi’ gerektiğini bilmekten geçiyor. Çok bariz şekilde korkunç olan bazı kırmızı çizgiler var, onları geçmeyen herhangi bir erkek şık olmayı beceremese de, en azından kötü giyinmemiş oluyor. Kırmızı çizgilere dair sizlerle paylaşmak istediğim birkaç manzara var. Bu arada siz de kendinizinkileri hatırlarsınız...

GİYSİLERİN SENİ Mİ ANLATIR?

1. İstinyePark’ta elinde 5 bin dolarlık çanta taşıyan uzun boylu sarışın kız arkadaşını tartaklayan, hatta neredeyse döven toraman çocuk: Kapalı yerde güneş gözlükleri, kirli sakal, kösele ayakkabı, pahalı marka bir kot pantolon, aşırı büyük bir saat ve üç düğmesi açılmış beyaz gömlek. Gömlek pantolonun üzerine çıkarılmış.

2. Kökenleri WASP (White Anglosaxon Protestan) olan ancak ailecek İslamiyet’i seçen ve ilahi söyleyen Amerikalı sarışın müzisyen Mustafa: Soluk çağla yeşili gömlek ve açık kahverengi pantolon. Bu sefer gömlek pantolonun içine sokulmuş. Gömleğin yakası açık ve kolları sıvanmış, bileğinde gümüş bir künye. Ayaklarında sivrimsi küt burunlu kahverengi ayakkabılar.

3. "Vanilya ve Çikolata" adlı İtalyan aşk filmindeki Joaqin Cortes: Güya çok seksi, özgür ruhlu ve aşık serseri bir İspanyol ressamı oynuyor. Ancak öyle bir giydirmişler ki, adamcağız maskara gibi olmuş: Daracık siyah bir gömlek, İspanyol paça kot pantolon, siyah deri pardösü ve siyah deri cadı şapkası. Çenesindeki top sakal ve incecik bıyıkla da şahken şahbaz olmuş.

ERKEK STİLİ PEK ZOR

Gördüğünüz üzere erkeklerin stil sahibi olması hayli zor ve bu konuda uzman olduğunu sandığımız İtalyan erkeklerini taklit etmek de durumu kurtarmıyor. Erkeklerin hem seçenekleri sınırlı hem de hayal güçlerini özgürce hayata geçirmek gibi bir avantajları pek yok. Bir erkek birazcık renkli giyinmeye heves etse, Maazallah hemen kaşlar havaya kalkıyor. Neşeli erkek şarkıcılar dışında bu konuda gönlünce davranabilen pek yok.

Anladık, iş dünyasının katı giyim kuralları var ancak hafta içi takım elbiselerle işi kurtaran kelli felli adamlar ’serbest’ giyinmeye kalkıştığında da, takke düşüp kel görünüyor. Omza özenle atılmış kazaklar ve neredeyse boğazlarına kadar çektikleri ütülü kot pantolonlarıyla seksenli yılların ’yat’ modasını taklit ediyorlar adeta.

ERKEKLERE BİR ŞEY SATMAK ZOR

Galiba bu konuda genç erkekler daha şanslı. Statü kaygıları olmadığı ve önyargılarla boğuşmak zorunda kalmadıkları için (tabii henüz kocaman göbekleri de yok) giyinirken kendilerini daha rahat ifade edebiliyorlar.

Oysa iş hayatına atılmış yetişkin bir erkeğin beyefendiliği elden bırakmadan tarz yapması için hatırı sayılır bir bilgisi, görgüsü ve zevki olmalı. Daha da önemlisi parası... Zira erkek modası kadın modası gibi çılgın bir hızla değişmediği için şeytan ayrıntılarda değil kalitede gizli. Kumaş, kesim, dikim ve materyal kalitesiyle, herhangi bir numara çekmek zorunda kalmadan bir adım öne çıkmak mümkün.

Chanel’in CEO’suyla röportaj yaptığımda erkeklere bir şey satmanın kadınlardan çok daha zor olduğunu söylemişti: "Modayı takip etmiyorlar, zor beğeniyorlar ve ani dürtülerle alışveriş yapmıyorlar. Zaten erkek modası da sık sık değişmediği için, ancak ihtiyaçları olduğunda alışveriş yapıyorlar."

Uzun lafın kısası bir erkeğin giyinmekten zevk alması, o kadar da atla deve bir mesele değil.

İşe giyim-kuşam konusunda samimi bir merak duyarak başlayabilirsiniz. "Bizim hanım ölçülerimi bilir, donumdan gömleğime kadar her şeyimi o alır" kafasından çıkıp, hayatınızdaki kadınla birlikte alışverişe çıkın, tatlı tatlı fikrini sorun. Korkmayın, arada bir vitrinlere bakıp moda dergisi karıştırmak erkekliğinize halel getirmez. Hiçbirini yapamıyorsanız en azından sivri ya da küt burunlu kösele ayakkabılar giymeyin lütfen...

George Clooney’ye benzetilen bir Cumhurbaşkanımız ve Nejat İşler’e benzediği söylenen bir Başbakanımız var; ancak maalesef erkek nüfusunun büyük bir çoğunluğu felaket giyiniyor. Gazetelerde, dergilerde ve televizyonlarda kadınların kılık-kıyafetini yerin dibine sokuyoruz ya, acaba aynı değerlendirmeler erkekler için yapılsa kim bilir ortaya nasıl sonuçlar çıkar? Kanaatimce erkek giyiminin kodlarını çözmek ’nasıl giyinilmesi’ değil ’nasıl giyinilmemesi’ gerektiğini bilmekten geçiyor. Çok bariz şekilde korkunç olan bazı kırmızı çizgiler var, onları geçmeyen herhangi bir erkek şık olmayı beceremese de, en azından kötü giyinmemiş oluyor. Kırmızı çizgilere dair sizlerle paylaşmak istediğim birkaç manzara var. Bu arada siz de kendinizinkileri hatırlarsınız...

GİYSİLERİN SENİ Mİ ANLATIR?

1. İstinyePark’ta elinde 5 bin dolarlık çanta taşıyan uzun boylu sarışın kız arkadaşını tartaklayan, hatta neredeyse döven toraman çocuk: Kapalı yerde güneş gözlükleri, kirli sakal, kösele ayakkabı, pahalı marka bir kot pantolon, aşırı büyük bir saat ve üç düğmesi açılmış beyaz gömlek. Gömlek pantolonun üzerine çıkarılmış.

2. Kökenleri WASP (White Anglosaxon Protestan) olan ancak ailecek İslamiyet’i seçen ve ilahi söyleyen Amerikalı sarışın müzisyen Mustafa: Soluk çağla yeşili gömlek ve açık kahverengi pantolon. Bu sefer gömlek pantolonun içine sokulmuş. Gömleğin yakası açık ve kolları sıvanmış, bileğinde gümüş bir künye. Ayaklarında sivrimsi küt burunlu kahverengi ayakkabılar.

3. "Vanilya ve Çikolata" adlı İtalyan aşk filmindeki Joaqin Cortes: Güya çok seksi, özgür ruhlu ve aşık serseri bir İspanyol ressamı oynuyor. Ancak öyle bir giydirmişler ki, adamcağız maskara gibi olmuş: Daracık siyah bir gömlek, İspanyol paça kot pantolon, siyah deri pardösü ve siyah deri cadı şapkası. Çenesindeki top sakal ve incecik bıyıkla da şahken şahbaz olmuş.

ERKEK STİLİ PEK ZOR

Gördüğünüz üzere erkeklerin stil sahibi olması hayli zor ve bu konuda uzman olduğunu sandığımız İtalyan erkeklerini taklit etmek de durumu kurtarmıyor. Erkeklerin hem seçenekleri sınırlı hem de hayal güçlerini özgürce hayata geçirmek gibi bir avantajları pek yok. Bir erkek birazcık renkli giyinmeye heves etse, Maazallah hemen kaşlar havaya kalkıyor. Neşeli erkek şarkıcılar dışında bu konuda gönlünce davranabilen pek yok.

Anladık, iş dünyasının katı giyim kuralları var ancak hafta içi takım elbiselerle işi kurtaran kelli felli adamlar ’serbest’ giyinmeye kalkıştığında da, takke düşüp kel görünüyor. Omza özenle atılmış kazaklar ve neredeyse boğazlarına kadar çektikleri ütülü kot pantolonlarıyla seksenli yılların ’yat’ modasını taklit ediyorlar adeta.

ERKEKLERE BİR ŞEY SATMAK ZOR

Galiba bu konuda genç erkekler daha şanslı. Statü kaygıları olmadığı ve önyargılarla boğuşmak zorunda kalmadıkları için (tabii henüz kocaman göbekleri de yok) giyinirken kendilerini daha rahat ifade edebiliyorlar.

Oysa iş hayatına atılmış yetişkin bir erkeğin beyefendiliği elden bırakmadan tarz yapması için hatırı sayılır bir bilgisi, görgüsü ve zevki olmalı. Daha da önemlisi parası... Zira erkek modası kadın modası gibi çılgın bir hızla değişmediği için şeytan ayrıntılarda değil kalitede gizli. Kumaş, kesim, dikim ve materyal kalitesiyle, herhangi bir numara çekmek zorunda kalmadan bir adım öne çıkmak mümkün.

Chanel’in CEO’suyla röportaj yaptığımda erkeklere bir şey satmanın kadınlardan çok daha zor olduğunu söylemişti: "Modayı takip etmiyorlar, zor beğeniyorlar ve ani dürtülerle alışveriş yapmıyorlar. Zaten erkek modası da sık sık değişmediği için, ancak ihtiyaçları olduğunda alışveriş yapıyorlar."

Uzun lafın kısası bir erkeğin giyinmekten zevk alması, o kadar da atla deve bir mesele değil.

İşe giyim-kuşam konusunda samimi bir merak duyarak başlayabilirsiniz. "Bizim hanım ölçülerimi bilir, donumdan gömleğime kadar her şeyimi o alır" kafasından çıkıp, hayatınızdaki kadınla birlikte alışverişe çıkın, tatlı tatlı fikrini sorun. Korkmayın, arada bir vitrinlere bakıp moda dergisi karıştırmak erkekliğinize halel getirmez. Hiçbirini yapamıyorsanız en azından sivri ya da küt burunlu kösele ayakkabılar giymeyin lütfen...

Greatiful

Dead’e selam


Rock tarihinin en nev-i şahsına münhasır gruplarındandır Greatiful Dead. Öyle ki artık bol keseden sarf edilen ’efsane’ sözcüğünü onlar için gönül rahatlığıyla kullanabiliriz. Converse’in yeni koleksiyonunda Greatiful Dead adlı bir seri bulunuyor. Aynı koleksiyonda yer alan diğer efsaneyse Kurt Cobain.

Erin Featherson’ın ayak sesleri

Kıyafetlerini tanıtan modeller kadar güzel incecik bir sarışın Amerikalı Erin Featherson. Ancak asıl ününü tasarımcı olarak yaptı. Genç tasarımcının modern-romantik tasarımları o kadar beğenildi ki, mağazalar zinciri Target’a özel bir koleksiyon hazırladı. Erin’in kıyafetlerini İstanbul Harvey Nichols’da da bulabilirsiniz.

Amerikalılar, Ellda’yı seviyor

Altın, İtalya ve Fransa’da şıklığın ve zenginliğin simgesiyken, Japonya’da yeni yılda refah getiren şans anlamına geliyormuş. Yani Avrupa’da şampanyanın ifade ettiği şey. Mısır ve Hindistan’da ölümsüzler cennete gidebilmek için ve aynı zamanda hayattan keyif alabilmek için altın ve inci yutarlarmış. Altın demişken; genç, modern ve hesaplı altın ve mücevher tasarımlarıyla öne çıkan bir Türk markasıyla tanışın: Ellda. Çevreye duyarlı yöntemlerle altın çıkardıklarını belirtiyorlar. Bu arada Ellda’yı Amerikalılar çoktan keşfetmişler bile, Wal-Mart gibi büyük zincir mağazalarda satılıyor çünkü. www.ellda.com.tr

Bu ceylan gözlü genç hanım, 12 Eylül darbesinden tam sekiz gün sonra dünyaya gözlerini açmış Roma’da. Burjuva bir ailenin kızı olarak, babasının işi dolayısıyla Tayland senin Afrika benim dolaşmış. İlkokula New York’ta başlamış ama kısa bir süre sonra Roma’ya geri dönmüşler. Maksat kızımız İtalyanca’yı ve köklerini unutmasın...

Mariacarla şu an ’ikinci evim’ dediği New York’ta yaşıyor. 17 yaşında aile dostları bir fotoğrafçı tarafından keşfedildiğinden beri meslek hanesinde ’süper model’ yazıyor. Podyumların en ünlü İtalyan modeli olan Boscono bildik Sophia Loren ve Monica Bellucci tarzı İtalyan güzellere pek benzemiyor. Yüz ifadesi zaman zaman çok masum, zaman zaman epey karanlık olabiliyor. Fotoğraflarda nadiren gülümsüyor; 2003, 2004 ve 2009 Pirelli takvimlerinde sereserpe ortaya koyduğu seksapeli de epeyce gizemli.

Comme de Garçons’dan Versace’ye kadar aklınıza gelebilecek bütün markaların reklam kampanyalarında ve defilelerinde yer aldı Boscono. Ama en çok; tasarımcısı Ricardo Tisci’nin ilham periliğini üstlendiği Givenchy’nin simsiyah gotik koleksiyonlarına yaraştı. Dünyaca üne kavuşmasınıysa H&M’in reklam kampanyasında yer almasına borçlu. Zira o’malum kokain skandalı’ patladıktan sonra Kate Moss’un yerine bizzat Stella McCartney tarafından seçildi.

Giyim tarzını vintage ve bohem olarak tanımlayan Mariacarla Boscono’nun entelektüel eğilimleri de mevcut. En sevdiği yazar Marquez. Modelliği bıraktıktan sonra ciddi ciddi tiyatro oyuncusu olmak istiyor. New York’taki ünlü Lee Strasberg Akademisi’nde eğitim aldığını ve Jean Genet’nin "Hizmetçiler" oyununda başrol olarak sahneye çıktığını da belirtelim.
Yazının Devamını Oku

Ve modada perde açılıyor

2 Eylül 2008
Pek çok insan modayı bu kadar sık değiştiği için seviyor. Siz de onlardansanız, çoktan vitrin seyretmeye ve dergi karıştırmaya başlamışsınızdır bile. Neredeyse her telden çalan sonbahar-kış sezonu hoş geldi, sefa getirdi öyleyse... Çok da önemli olmayan bir itirafım var: Neredeyse dört yıl bir moda dergisinde çalışmış olmama rağmen hiç Milano, New York, Paris ve Londra moda haftalarında bulunmadım. Değil öyle ön sıralarda kasılarak poz vermek, arka sıralarda bile doğru dürüst bir defile izlemişliğim yok. Bu nedenle yeni sezonu anlatırken, sanki dünyanın moda merkezlerinde tam olayların göbeğinden bildiriyormuş havaları atmayacağım, haberiniz olsun.

Siz de fark etmişsinizdir, kanaatimce sonbahar-kış modasının en göze çarpan özelliği çeşitliliği, eklektizmi, her telden çalması. Artık ne derseniz deyin. Buna rağmen en belirgin şekilde öne çıkan dönemse 90’lar. 90’larda gördüğümüz bütün akımlar bu yıl sırayla arz-ı endam ediyor.

Her şey bir yana bütün reklam kampanyalarında 90’ların Amazonvari süper modelleri var. Kimi ararsanız başınızı çevirdiğinizde görüyorsunuz: Cindy (Crawford), Linda (Evangelista), Carla (Bruni), Clauda (Schiffer), Naomi (Campbell) ve Stephanie (Seymour).

BİR HITCHCOCK FİLMİ TADINDA

Setlerinde en küçük ayrıntıyı bile minimal bir şekilde denetleyen Alfred Hitchcock’un özellikle kadın başrol oyuncularının giysilerine büyük bir ilgi gösterdiği bir sır değil. Ünlü yönetmenin, aralarında "Dial M for Murder"un da (Cinayet Var) bulunduğu pek çok filminde kostümcü olarak çalışan Edith Head; "Her rengin, her stilin bir nedeni vardı ve Hitchcock bu konuda son derece kararlıydı. Grace Kelly’yi bir sahnede açık yeşil, bir başkasında beyaz şifon, bir başka sahnede de altın sarısı giysiler içinde görmek istemişti" diyor.

"Vertigo" filminde Kim Novak kendisini renksiz göstereceği gerekçesiyle gri bir elbiseyi giymeyi reddetti. Hitchcock ona San Fransisco’nun sisleri arasından çıkıveren gizemli bir kadın gibi görünmesi gerektiğini söyleyince Kim Novak daha fazla itiraz edememişti.

Alfred Hitchcock’un soğukkanlı dehası bu sezonun giysilerine de bulaştı bir şekilde. Sonbahar-kış sezonunda sıkça rastladığımız grinin her tonu, danteller, deri eldivenler, tüvit tayyörler, kaliteli kumaşlar, usta işi dikimler, üste oturan kesimler ve hatta şapkalar sayesinde tekinsiz ve soğuk bir Hitchcock kadını olmak işten bile değil.

GRUNGE’I HATIRLAYAN VAR MI?

Bir sarkaç gibi sallanıp duran moda madalyonunun diğer yüzünde fena halde 90’lar etkisi var demiştik. Doğru. Bir yanda bütün görkemiyle Gotik, üzerine incecik bir cila çekilmiş 90’lar Seattle Grunge’ı, post-punk’a selam çakar gibi çağlayanlar şeklinde akan ekose istilası, oduncu gömlekler, motorcu botlar, postallar, daracık deri pantolonlar, zımbalı montlar ve metal takılar diğer yandaysa asık suratlı, donuk renkli 90’lar minimalizmi. Özellikle Jil Sander ile tepe noktasına ulaşan cinsinden. İkide birde karşımıza çıkan lüks hipileri ve neo bohemleri de unutmayalım tabii. İsteyene olanca cafcafı ve anlamsız neşesiyle fırfırlı bir 60’lar nostaljisi de yaşatabiliriz ama bence şu noktada son derece gereksiz duruyor.

GUCCI RUSLAR’I VE ROCK’ÇILARI SEVİYOR

Uzman tavsiyelerine gelince; Gucci’nin yaratıcı yönetmeni Frida Giannini, yeni koleksiyonunda "bohem"i keşfetmiş. Bu "bohem" daha kaç kere keşfedilecek çok merak ediyorum doğrusu. Neyse, Gucci Koleksiyonu oldukça lüks olmakla beraber bir rock’n’roll hassasiyetine ve doğal bir umursamazlığa sahipmiş. Doğu Avrupa, özellikle de Rus tekstilinden ve halılarından çok etkilenmiş.

Çarpıcı desenler ve altın serpilmiş goblenleri hatırlatan jakarlar da aynı şekilde kendi kökenini hissettiriyormuş. Yeni koleksiyon seksi ve asi tutumuyla yıllar boyunca kuralları yıkmış müzisyenlere selam duruyormuş.

ARMANI İÇİN ŞEHİRLİ OLMAK LAZIM

İsterseniz bir de Sinyor Giorgio Armani’nin görüşlerine başvuralım, bakalım yeni sezonu nasıl yorumlamış: "Bütün koleksiyona çok belirgin bir metropolitan duygusu hakim. Kesin biçimler, açıkça tanımlanmış siluetler, geometrik detaylar; desen, oran ve kumaş tercihlerinde ortaya çıkan modern bir duygu uyandırıyor.

Etekler dizlere kadar uzuyor. Vücuda oturan ceketlerde kloş ve belde plilenmiş etekler dikkat çekiyor. Pantolonlar, rahatlığı vurgulayan tekno kumaşlardan tasarlanmış, klasik ve modern tarzlarda. Grafik baskılar ve zaman zaman morla çakışan fuşya dokunuşlar koleksiyona renk katıyor. Gece giyiminde metropol ışığından esinlenilen payet işlemelere sık sık rastlıyoruz."

Bütün bu havada uçuşan ve ne tarafa çekeceğinizi bilemediğiniz yorumlardan kafanız bir güzel karıştı mı? Tamam o zaman, yeni sezon modasını karşılamaya hazırsınız. Kendinizi alışverişin hipnotik kollarına bırakabilirsiniz...

Haftanın İlham Perisi: Carine Roitfeld

Kanaatimce dünyanın en iyi dergisi sayılabilecek "Vanity Fair" bu yıl da Carine Roitfeld’i "Dünyanın En İyi Giyinen Kadınları" arasında sayılmış. Roitfeld hakikaten de dünyanın en stil sahibi kadınlarından biri olmakla kalmıyor, en güzel dergilerinden birini, Fransız Vogue’unu da yönetiyor.

Baştan alalım, Rus asıllı bir film yapımcısı olan Jacques Roitfeld’in güzel kızı Paris’te gayet burjuva bir hayatın içine doğmuş bundan yaklaşık 55 yıl önce. "Fransa’yı sevmiyorum, Paris’i seviyorum. Zaten ben Fransız değil, Parisliyim" diyen Roitfeld röportajlarında sık sık Rus kökenlerini vurgulamayı da seviyor.

Modaya meraklı annesi sayesinde rafine zevkleri erkenden şekillenen Roitfeld’in okul yaşamı kısa sürdü ve ardından modelliği de denedi. Bir dönem Fransız Elle’de yazılar yazdıktan sonra serbest stilist olarak çalışmaya başladı. Bu arada otuz yıldır birlikte olduğu ancak hiç evlenmediği Christian Restoin’den, şu anda boyu kadar, iki şahane çocuk sahibi oldu. Kızı Julia Restoin-Roitfeld hem tasarımcı hem de Tom Ford’un "Black Orchid" parfümünün kampanyasında yer alan bir model. Annesi ve ablası gibi modelliği deneyen ancak hoşlanmayan oğlu Vladimir ise sinema sektörüne adım atmak üzere.

Carine Roitfeld’in stilistlik yaptığı dönemlerde özellikle ünlü moda fotoğrafçısı Mario Testino ile birlikte yaptığı işler ses getirdi. Kendisine hayran olan Tom Ford’un ısrarlarına dayanamayarak Gucci’nin yeniden doğmasına katkıda bulundu. Missoni ve Balenciaga gibi markalara da ilham verdi. 2001 yılından beri Fransız Vogue’unu yöneten Carine Roitfeld; çarpıcı, cüretkar, keskin, kışkırtıcı ve seksi görünümünü dergisinin sayfalarına da taşıyarak büyük bir başarı kazandı.

MODA AJANS

"Speeedy" Gonzales değil Louis Vuitton

Louis Vuitton’ın en bereketli çanta modeli "Speedy" yeni sezonda da Marc Jacobs’ın yorumuyla şekilden şekle giriyor. 1920’lerin başında kahverengi kanvas olarak tasarlanan Keepall’un minik kardeşi "Speedy" popülaritesini neredeyse hiç yitirmedi. Üstelik farklı yorumlarıyla LV’nin bütün koleksiyonlarında yer aldı.

Dünyanın en rahat ayakkabısı

Bir zamanlar röportaj yaptığım Camper’ın son derece sevimli bir adam olan sahibi; "Biz dünyanın en güzel ayakkabısını yapmıyoruz. En rahat ayakkabısını da yapmıyoruz. Ama dünyanın ’en güzel rahat ayakkabısını’ yapıyoruz" demişti. Haklı galiba. Camper’ın yeni sezon modellerine bir göz atmakta fayda var.

1 liraya bir çocuğun hayatı

Marks & Spencer, AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) ile birlikte bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. AÇEV yararına tasarlanan kurşun kalemler M&S mağazalarında 1 YTL’den satılıyor ve tüm geliri AÇEV’e bağışlanacak. 1 YTL değerinde 1 kalemle 1 çocuğun hayatını değiştirme fırsatı insanın karşısına kolay kolay çıkmaz.

Köklere geri dönüş

Diesel yeni reklam kampanyasında logosunu yenilemekle kalmayıp, köklerine dönüyor. Meşhur "Succesfull for living" sloganını da rafa kaldıran marka, bu değişimi Diesel’in kalbindeki asiliği tekrar ateşleme olarak nitelendiriyor. Reklamlara meraklıysanız gizem ve cesaret ihtiyacınız bu kampanyayla karşılanır belki...
Yazının Devamını Oku