Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal, göreve geldikten sonra yaşadıklarını ve eleştiriler karşısındaki düşüncelerini Yener Süsoy’a anlattı. Yanal, Ukrayna’ya yenilirsek istifa etmeyeceğini söyledi.
Soyunma odasında asla ‘vatan, millet, Sakarya’ konuşması yapmadığını belirten Ersun Yanal, maç öncesi ve içinde futbolcuya soğukkanlılık ve rakip hakkında bilgi empoze ettiğini söyledi.
Maazallah, Ukrayna maçında başımıza bir felaket gelecek olursa istifa etmeyi düşünür mü?
- Neden istifa edecekmişim, benim asla istifa etmek gibi bir niyetim yok, olmayacak da. Her maçı kazanmak için oynuyoruz ama, mağlup da olabiliriz, futbolun doğal sonucu. Ben Türk futboluna hizmet için bu görevdeyim, bunu da en iyi şekilde yerine getirdiğime eminim. Her aksaklıkta yöneticiyi değiştirirseniz istikrarı yakalayamazsınız. Çok coşkulu bir takım yaratmak istiyorum, herkese zevk veren, herkesin güvenini kazanan, tempolu bir takım.
Oyuncularımla gayet iyi anlaşıyoruz, giderek birbirimizi daha iyi anlamaya başladık. İlk zamanlar mutlaka kafalarında şüpheler vardı, beni tanısalar bile yine de kimdim, ne yapmak istiyordum, nasıl bir hocaydım? Böyle bakmaları çok doğal, o zamanlar anlaşamadığımız yerler de oldu. Mesela bana şöyle sorular geldi; ‘Çok sayıda atağa gitmemiz çok fazla risk değil mi hocam? Fazla risk bize problem yaratmasın, ben yerimde kalayım isterseniz?’ Ben de kendilerine ‘Ben çıkmanı istiyorum, o riski telafi için şu pozisyonda kalacaksın’ dedim.
PENALTI KAÇINCA ASLA ÜZÜLMEDİK
Danimarka maçında Nihat’ın atacağı penaltı atışı öncesinde Ersun’un birkaç saniye yüzünü gördüm, sanki ağlamaklı gibiydi.
- Yanlış algılamışsınız, ne yüzümde, ne de içimde endişe vardı, hele ağlamaklı hiç değildim. Ağlamak çok farklı bir duygu, ne kazandığımızda ağlarım, ne de kaybettiğimizde. Kenarda dururken maç boyunca durmadan dişimle yanağımı kemiririm, bazen de birkaç yudum su içerim. Penaltı atışından önce kulübede yedekler ve yardımcı arkadaşlarımla bir yumak olduk. Her maçta kornerleri, penaltıları kimin atacağı bellidir. Danimarka maçında penaltı olursa Nihat atacaktı. Nihat topun başına giderken kulübede kendiliğinden bir sevgi yumağı oluştu. Yedek oyuncular da sanki saha içinde oynuyormuş gibi atlayıp, zıplıyorlardı. Oynadığımız oyunun karşılığı olan bir sonucun gelmesi hissiyle içimden ‘At şunu’ dedim. Penaltı kaçtığı anda bizim kulübenin tepkisi çok güzeldi. Hepsi ‘Boş ver Nihat, aldırma, sen yine atarsın’ diye bağırıyordu, çünkü gol atacağımıza emindik. Gerçekten de daha sonra attı golünü Nihat, bunlar futbol oyunu içinde çok normal olaylar.
Liglerimizde 21 yaşında sadece 16 futbolcu var
1983 doğumlu, yani 21 yaşında Türkiye liglerinde kaç oyuncu var biliyor musun Türkiye’de, sadece 16 kişi. Çıktıkları maçlarda kimisi 60, kimisi 30, kimisi de 2 dakika görev almış, ortalaması 35 dakika. 18-21 yaş arası çocuklar çaresiz bir boşluk içinde. Bu büyük sorunu gidermek için Türkiye liglerinin statüsünü mutlaka yenilemeliyiz.
Milli maçları Türkiye’nin her dokusunda, her stadında yapmak isteriz. Ama, yabancı konuklarımızı ağırladığımız için onları en iyi ağırlayacağımız statları seçmek zorundayız. Futbol artık arena tipi statlarda tercih ediliyor, seyri, havası çok daha güzel. O statlarda futbolcular daha coşkulu, daha heyecanlı oynuyor. Bu bakımdan İstanbul’daki Olimpiyat Stadı bir futbol arenası değil, İzmir’deki de öyle. Onun için ya İnönü’de ya da Fenerbahçe stadında oynayacağız.