Erzincanlı yaşmaklı nine, Ekşisu yamaçlarında kuş gibi süzülen paraşütü göstererek ‘‘Oğlum bu adamın kanı kaynıyor, hiç yerinde durmaz, canımızdır o bizim’’ demişti.
Gökyüzündeki o çılgın adam, o günlerin Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu'dan başkası değildi. Bu cesur ve kibar Sürmeneli, gece gündüz demeden karlı dağlarla buzlu sular arasında mekik dokuyordu. İmeceyle yokluktan yarattığı Başpınar Köprüsü onun en büyük gurur anıtıydı... Üç yıl önce Erzincan'da 2 gün 2 gece sabahlara kadar konuştuk, çok sevdiği kepek ekmeğiyle ızgara tavuk yedik, buz gibi ‘‘eşki su’’yla kafaları çektik. neler anlatmadı ki... Göyne Barajı'nda su kayağı, azgın sularda rafting de cabası. O anlattı ben dinledim, ben sordum o anlattı, anlattı, yine anlattı. İşte o günlerde röportaja giremeyen, anılarımda kalan düşünceleri...
Türkiye’de dansöz vaziyetleri fazla
Ben de müftü babam gibi kıvırtmayı bilmem, kıvırtmam. Türkiye'de dansöz vaziyetleri biraz fazla. O tip insanları karşımda gördükçe midem bulanıyor. Kıvırtma artık bizim genel karakterimiz, hastalığımız oldu. Sevgili milletimiz eli sopalı biri gelsin de bizi hiza, istikamete soksun diyor. Ben öldüğüm zaman mezar taşıma ‘‘Hür, demokrat, adam gibi bir ülkede yaşayamadan, doyamadan gittim’’ diye yazılmasını istiyorum.
Kapımda ‘Vurmadan giriniz’ yazar
Ben Mercedes'e binen, havalı cıvalı, elli yıl öncesinin ceberrut anlaşıyışının, hikmeti kendinden menkul, erişilmez büyük adam havalarında yöneticisi hiç olmadım. Kaymakamken kapıma ‘‘Vurmadan giriniz’’ diye yazmıştım. Burada da beni görmek isteyen vatandaş odama destursuz girer. Bizde zorluk kıymeti, kolaylık ucuzluğu getirir, ama ben halkın içindeyim daima. Hiçbir zaman kompleksli biri olmadım. Bu görevler gelip geçicidir, insanlara tepeden bakmanın bir anlamı yok. Önümde, arkamda eskortlarla gezmek bana hava cıva işler gelir. Batı'da başbakan bisikletine binip işine gidiyor. Bizde ise makam sahipleri bina olarak da, mekan olarak da sarayda otururlar. Oligarşik, seçkinci bir yönetim anlayışından henüz kurtulmuş değiliz. Benim gibi yüksek sesle düşünen adamı birinci mevki illere getirmezler, Anadolu'da böyle idare ederler. Parti valisi de olmadım, partici de.
İşçi Partisi, 15 adamla Türkiye’yi sarsıyordu
Bizim halkımız çarıklı erkanıharptir, değirmene götürür getirir. Peki neden bu vurgunu, soygunu, hırsızlığı, yağmayı, kara parayı, uyuşturucuyu, çeteyi neden görmüyor? Neden defter dürmüyor sevgili halkımız? Radikal partilere oy vermez, yabana gider diye. Verme kardeşim, o zaman hayırlı uğurlu olsun. Bu yağmayı, vurgunu, soygunu gündeme getirecek bir sosyalist partinin Mecliste olmasını isterim. 60'lı yılların İşçi Partisi 15 tane adamla Türkiye'nin gündemini sarsıyordu. Sistem tartışılsın, proje tartışılsın, bunun da muharrik gücü bir sosyalist partidir.
Türkiye’ye de bir Gandhi lazım
Sevgili halkımız radikal anlayışı benimsemiş değil. Bizim halk, barajın altında kalacak fikirlere iltifat ve itibar etmiyor. Büyük partiler programa uymayan, lidere uymayan, yüksek sesle düşünen insanı içine alır mı? Ben zaten şimdi tek kişilik parti gibiyim. Liderler beni kabul eder mi? Mesela ben kuvvetler ayrılığı için başkanlık sistemini savunuyorum. Hiçbir padişah, tek başına iktidar olan bizim başbakanlar kadar yetkili değildi. Bizde on kişilik partinin başkanı bile padişah. Koalisyonun bir ucundan yakaladı mı ayvayı yedin. Liderler tarikat şeyhi gibi, ona biat etmeden olmuyor. Yener bey kardeşim, Türkiye'ye bir Gandhi lazım.
Faili meçhulleri meşru görenler vaR
Kafam bozuldu mu basarım telgrafı. Mağdur olmadığımız zaman demokrasi aklımıza gelmiyor. Türkiye'de siyasi boşluğu doğuranlar sonuçlarına katlanıyorlar. Bugün siyasete sadece ihalelerle ve memur tayini bırakılmış. Osmanlı'da faili meçhul cinayet yok, ama bakıyoruz şimdi bizde faili meçhul cinayetleri meşru gören anlayışlar var, üstelik ‘‘Devletin bekaası için’’ diyorlar. Bizde hırsızlık devlet için, çete devlet için, uyuşturucu devlet için, Susurluk da devlet için. Bu mübarek devlet her şeyi alıyor içine. Ne gariptir ki, bu anlayışa mensup insanlar toplumda reddedilmiyor, kahraman kabul ediliyor.
Kendim de rahat durmam, dilim de
Ben kurulu düzene, kurulu sisteme, klasik anlayışlara, söylemlere isyan eden bir insanım. Kendim de rahat durmuyorum, dilim de. Bir gün Rize Valisi arkadaşım, ‘‘Yahu sen konuşmasan, memlekette vali var mı, yok mu kimse bilmeyecek’’ dedi. Ben de ona ‘‘Sen de konuş’’ dedim. Bana dedi ki ‘‘Biz binde birini söylesek dilimizi keserler.’’ Ben de ‘‘Siz böyle alıştırdınız, böyle gidiyorsunuz‘‘ dedim. Artık bana alıştılar, konuşmadığım zaman‘‘Bu adam öldü mü?’’ diye bakan bile soruyor.