Karaoğlan’ı ilk oynamak isteyen Yılmaz Güney’di

‘Karaoğlan, ideolojik kasırgalar içinde kaybolmaya doğru giden bir gençliğe, ‘Bir dakika’ diyerek son uyarıyı yapan son kahramanımızdı. O, bütün 1960’lı ve 70’li yılların enternasyonalizmine karşı müthiş bir mücadele verdi.

Uzun saçlı Türk, 40 yıl boyunca enternasyonalizmin girdabında kaybolup gitmedi. Irkçı bir milliyetçiliğin tuzağına düşmedi. O bütün bunlardan uzak, gerçek bir Türk kahramanı olarak bugüne geldi. Ve tabii ki, buluğ çağımızdaki gövdemize, en adaplı erotizmi aşılayan belki de ilk cinsel bilgiler hocamız oldu. Bizi Battal Gazi döneminden çıkarıp 20. yüzyıla getiren ilk modern kahramanımızdır. Pekos Bill’e, Tom Miks’e, Çelik Bilek’e, Zagor’a meydan okuyan aslan Türk... Daha uzun yıllar yaşa... Sana ve seni yaratan Suat Yalaz’a teşekkürler.’ Ertuğrul Özkök doyumsuz pazar yazılarından birinde böyle diyordu, Karaoğlan için. Sivaslı Adviye-Mehmet Nuri çiftinin 4’ü erkek,

2’si çocuklarından biri olan 1932 Kırşehir Çiçekdağı doğumlu Suat ustamızı Sultanahmet’teki ünlü Four Seasons İstanbul’un olağanüstü sofrasında ağırlıyoruz. Otelin birbirinden kibar, birbirinden güler yüzlü personeli Yalaz’ın etrafında pervane. Diyorlar ki ‘Genç olduğumuza bakmayın, Karaoğlan bize dedemizden, babamızdan miras.’ Suat Yalaz’ın gözleri parlıyor, gözleri yaşarıyor, göğsü kabarıyor. Yalaz’ın gözyaşlarında, ağustosta 45 yaşında Paris’te kalp yetmezliğinden hayata veda eden sevgili oğlu Olcayto’nun acısı da gizli. Kendisi gibi Akademili olan can yoldaşı Necla’sıyla hayattaki tek varlıkları küçük oğulları, ‘Kaan’ artık. Ve de Karaoğlan. Can kulağımızla, sözünü hiç kesmeden seni dinliyoruz Suat Yalaz!.. Anlat bize Karaoğlan’ı, Baybora’yı, Bayırgülü’nü, Camoka’yı, Çalık’ı, Balaban’ı, Zenka’yı. Anlat bize, 40 küsur yıldır anlatmadıklarını, sakladıklarını, yazmadıklarını.

Ayhan Işık ve Cüneyt Arkın’ı beğenmedim

- Gazetede sayfa sayfa ilanlar, sokaklarda boy boy afişler, ‘Karaoğlan aranıyor’ diye. Karaoğlan’a büyük talep var, o rolü kim oynarsa star olacak, adım gibi eminim. Afişlerin asıldığının ertesi günü Yılmaz Güney geldi; ‘Ağam, kapkara karşında duruyorum, sen gitmişsin Karaoğlan arıyorsun’ dedi. ‘Yılmazcığım sen çok meşhursun, ben meşhur olmayan birini arıyorum’ dedim.

Ardından Cüneyt Arkın’ın menajeri Leon Sason kapımı çaldı, ona da olmayacağını söyledim. ‘Cüneyt her hafta ayrı bir filmde oynuyor, bir hafta önce kör kemancı, bir hafta sonra şoför, iki hafta sonra da zengin adam. Bir hafta da Altay’dan gelen yiğit Karaoğlan olacak, inandırıcılığı yok’ diye anlattım. Daha sonra bir gün Memduh Ün’ün yazıhanesinde karşılaştık Cüneyt’le. Nasıl akrobatik hareketler yaptığını, ata bindiğini filan anlatıyor. ‘Sen Asyalı tip değilsin kardeşim, Alain Delon’la Marcello Mastroianni arası Avrupalı bir tipsin. Mavi gözlü Karaoğlan olur mu, istediğin kadar akrobat ol’ dedim.

Bu arada sevgili Ayhan Işık’tan da şakayla karışık sitemler geliyor, ‘Suatçığım, Ayhan kardeşini düşünüyorsun herhalde’ gibilerinden. ‘Hayır hayatım, bir kere sen Karaoğlan rolü için bıyığını kesmezsin’ diyorum. ‘Olur mu öyle şey, sen söyle hemen keserim’ diye cevap veriyor. Ben fazla üzerinde durmadım, o da fazla üstelemedi, ne de olsa kral.

Yenerciğim, isimsiz birini aramamın asıl nedeni, Karaoğlan hayatı değiştireceği için bana medyunu şükran olacaktı. Hiç anlamadığım ticarette ayağım tökezlerse, en azından bana veresiye birkaç film yapardı. Sonunda Kartal Tibet’i seçtim ama, kendi yanlışları yüzünden ömrü çok uzun olmadı. Yakışıklı, boylu poslu bir adam olsaydım Karaoğlan’ı kendim oynardım. Terbiyesi, efendiliği, doğruluğu, küçük çapkınlıkları dahil bana çok benzer.

Yüzme şampiyonu ve boksör

- Babam vergi dairesi müdürü, annem de ev kadınıydı, ben bildim bileli. Memurun ekonomik hali malum; onun için biz 6 kardeşi ailemiz bölüşmüş. İki büyük ağabeyim Sivas’ta halamın yanında kalmış, ötekiler bizimle beraber Türkiye’yi dolaşmış. Anneme okuma yazmayı ben öğrettim, çok güzel sesi vardı, çok espritüel bir kadındı. Kırşehir, Denizli, Adana, Kayseri derken çok yerler dolaştık. Kırşehir’deyken babamın tayini nedeniyle orta okul son sınıfta Kayseri Lisesi’ne nakledildim. Kayseri’de boksa merak sardım, aralıksız 3,5 sene boks yaptım. Orta sondayken lise talebelerine boks dersi veriyordum, benden büyük çocukları pata küte dövüyordum. Solum çok iyiydi, hocalık yaptığım için düşürücü yumruğa hiç niyetlenmedim. Kızlarla ilişkilerim var, yüzüm patlamasın, burnum kırılmasın diye dikkat ediyordum.

İlk karikatürlerim de Kayseri Erciyes Postası’nda yayınlandığında 16 yaşında bir ortaokul öğrenciydim. Her karikatür için 2,5 lira veriyorlardı, haftada en az 3 gün yayınlanıyordu, evin bütçesine çok iyi katkıydı. Daha sonra ver elini İstanbul, merhaba Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü. Mezuniyetin ardından 1960’ta Akşam’da Karaoğlan’ı yazıp çizmeye başladım. O güne kadar görülmemiş bir ilgi, muazzam bir olay, gazetenin tirajı durmadan yükseliyor. Çetin Altan’la aynı parayı alıyorum, Babıali’nin en yüksek parası. Sonra dergiler, yayıncılık hayatı, kazanılan büyük paralar, film yapımcılığı ve yönetmenliği, Paris macerası.

Paris’te erotik romanlar çizdim

- Yenerciğim, biliyorsun Mont Parnasse’da muhteşem bir bürom vardı. Karşımda La Couple, altımda Le Select, Paris’in bütün starlarının toplandığı mekanın üstünde yerim var. Dükkanın dönmesi için bir şeyler yapmam şart, üstelik ‘Kebir’in yayını da sona ermiş. İşsiz kalmak üzereydim, baktım piyasada hafif erotik resimli romanlar çok tutuyor. Yardımcım olan İspanyol ressam birkaç örnek getirdi; baktım çirkin, yamuk, yumuk kadın çizmişler. Ben güzel kadın çizmekle ünlü bir adamım, niye bu piyasayı kaçırayım? Kafamdan bir kahraman uydurdum, güzel bir dişi, adı Jimmy. Sonra nereden aklıma esti bilmem, adını ‘Gi Toro’ olarak değiştirdim, çok da beğenildi.

Karaoğlan milli kahraman oldu

- Karaoğlan milli bir roman kahramanımızdır, Türk milleti onu sonsuza kadar yaşatacak. İngiliz Robin Hood’a, Fransız D’Artagnin’a, Asterix’e, Amerikalı Zorro’ya, Superman’e, Örümcek Adam’a nasıl sahip çıkıyorsa, biz de Karaoğlan’a öyle sahip çıkmalıyız. 1960’tan beri 4 kuşağa Türkün atalarını, anayurtlarını, tarihini, yiğitliğini, mertliğini ve örnek insanlığını anlatıyorum. Bütün hayatım boyunca çok çalıştım, sonunda çok güzel bir kültürel transatlantik yaptım. Türk dünyası ve Müslüman Doğu için. Denize indirdim ama, güçlü bir destek bulamadığım için büyük seferlere çıkaramadım. Ama bu yıl içinde çok güzel haberlerimiz olacak.

Altaylar’dan gelen yiğidin 10 özelliği

1- Karaoğlan, atletik, idealist, ilkeli, gözü pek, mert, içinde Türkçülük duyguları olan bir Uygur genci. Irkçı, kafatasçı milliyetçilikle hiçbir ilgisi yok.

2- Karaoğlan, ilk zamanlar daha kolay kılıç çekiyordu, ama olgunluğa eriştiğinde mümkün olduğu kadar affedici oldu, kılıcını hasmına hart diye sokmadı.

3- Karaoğlan içkiden uzak durur, kesinlikle yalan söylemez, özellikle yaşlılara saygıda kusur etmez.

4- Karaoğlan’ın gelişmiş bir espri anlayışı vardır, dövüşürken bile espri yaptığı olur. Bir kavgasında rakibine şöyle seslenir; ‘Sen cümbüşü seviyorsun, kılıcı zurna gibi tutuşundan belli.’

5- Karaoğlan sevişme sonrasında nehir kenarında gusül aptesti bile alır. ‘Ne yapıyorsun?’ diye soran kıza ‘Seviştikten sonra sen de su dökün, vücudun canlanır. O zaman İslamın niye böyle emrettiğini anlarsın’ der.

6- Karaoğlan çapkındır ama, asla etek düşkünü değildir. Hiçbir kadının arkasından gitmez, aramaz, kadınlar onu bulur.

7- Maceralarının hiçbirinde eşcinsel erkek yer almadı. Sadece Alamut Kalesi macerasında birkaç sahnede kadın eşcinselliğini kullandım.

8- Karaoğlan-Baybora ilişkisi, baba-oğul ilişkisinin en güzel örneğidir. Bir macerayı birlikte yaşarlar ama, aradaki mesafe bozulmaz.

9- Karaoğlan devrimcidir, gerektiğinde töreyi bozar, Baybora ise tutucudur. Karaoğlan fazla ileri giderse babası onu geri çeker, baba geride kalırsa oğlu onu silkeleyip ileri iter.

10- Karaoğlan zamanına ters gelen çıkışlar yapsın diye hep 23 yaşında kaldı, tıpkı bir türlü büyümeyen Peter Pan gibi.

YARIN EN İYİ KİM OYNAR
Yazarın Tüm Yazıları