Ajda'nın kanına ben girdim

Durul Gence bunca yıl bekledi, bekledi ve sonunda kendi torununu kendi yaptı. Nasıl mı? Durul 14 Mart 1940, eşi Melda ise 11 Mayıs 1961 doğumlu.

Dünya şirini Elvin 5 Kasım 1998'de dünyaya geldiğine göre Durul'a hem evlat, hem torun sevgisini bir arada tattırmış oldu. Gazi Osman Paşa'daki Gence Çocuk Yuvası miniklerin manevi babalığı da cabası. Melda ve Durul'la önce bahçeli bir tripleks villaya kurulu çocuk yuvalarında buluştuk. Ayağa galoşları takmadan içeriye adım atılmıyor. Her yer pırıl pırıl, mis gibi kokular taşıyor İlk Adım Sokağı'na. Miniklerin kimisi mışıl mışıl uyuyor, kimisi oyun odalarında cıvıldıyor. Durul'un amansız titizliği Melda'nınkiyle de birleşince ortaya işte böyle bir tablo çıkmış.

Gence'lerin Oran'daki dubleks evleri de ayrı bir titizlik cenneti. Son derece modern çizgilerle bezedikleri beyaz egemen evlerinde tek bir toz zerreciği bile yok. Üst kat bütünüyle Durul'un stüdyosu. Hayatını adadığı davul takımlarından en son model elektronik ses alma aygıtlarına kadar her şey yerli yerinde ve simetrik. Sevgili Durul'la, Elvin'inden Melda'sına, ODTÜ'deki hocalığından M-60 tanklarına, Tarkan'dan Ajda'ya kadar neler neler konuştuk. Durul hep o eski bollukları içinde. Yine bol konuşkan, bol heyecanlı, bol detaycı, bol titiz, bol güleryüzlü, bol sevecen. Tek değişiklik sadece ağaran saçları ve...

Yeni Delhi'de evlendik

Durul 3 yıl süren ilk evliliğini gizlice annesi Türk, babası Amerikalı olan Deniz'le yapmıştı. İkincisini de yine gizledi.

- Melda'yla evlenmek için yıllarca bekledim, birbirimize aşık olduk. Çok dürüst, güvenilir ve güleryüzlü bir insan. Çok büyük toleransları var, sorumluluklarının bilincinde. Onunla 27 Ekim 1997'de Türkiye'nin Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde evlendik. Ankara'da düğün yapsaydık mutlaka birinin hatırı kalacaktı, dostlarımızı kırmamak için yurtdışında yapalım dedik. Melda'yla benim büyük bir Hindistan hayranlığımız var. Balayımızı Katmandu'da Himalayalar'ın eteklerinde göl kenarına kurulmuş Pokara'da yaptık. 5 Kasım 1998'da Elvin dünyaya geldi. Hollanda'da çok sevdiğim bir arkadaşımın kızının adıydı Elvin, ondan esinlendim. Elvin dağlarda açan kardelen benzeri bir çiçek. Bu arada ünlü davulcu Elvin Jones'la aynı adı taşıması da başka şans.

Kızım Elvin benim için milat oldu

Durul'un ağzından bir Elvin çıkıyor, bin Elvin daha başlıyor. Bu arada minik Elvin çığlık çığlığa bağırıyor ‘‘Babacığım bana bir müzik çalsana’’ diye.

- Yener'ciğim, sen genç yaşta baba oldun, bense galiba biraz buldumcuk oldum. Elvin, Melda'yla evlililiğim dahil yaşadığım bütün mutlulukların üstünde bir mutluluk. Elvin benim için ‘‘milat’’ oldu. Elvin'den sonra beni bir de ölüm korkusu sardı. Erken ölürsem bu kız ortada kalır mı filan diye düşünüyorum. Bir de kapalı yerlerde kalamama hastalığı başladı, hep geniş yerler arıyorum. Seyahat etmekten bile korkuyorum kardeşim. Parkinson başlangıcı gibi bir laf ettiler, çok huzursuzum. Sol elimden çok rahatsızım, otururken, gece yatarken, davul çalarken falan. Davul çalmadan ben nasıl yaşarım kardeşim? İlaçla iyileşebileceğini söylüyorlar ama, ben ilaçları kullanmayı kabul etmiyorum. Hayatı boyunca aspirin bile içmekte zorlanan bir adamım, onları nasıl içerim?

Durul'cuğum içeceksin, içmek zorundasın. Çünkü bunu senden biricik sevgili kızın Elvin adına istiyoruz.

Ajda'yı Zeki Müren getirdi

Durul Gence Beşlisi'ni kurduğumuz 1966 yazında Boğaz'daki ünlü Kulüp Batı'da çalışmaya başladık. Akşamüstleri biz prova yaparken küçük motoruyla Zeki Müren gelir, kamelyada sanatçı dostlarıyla çay içip sohbet ederdi. Bir gün baktık ki yanında Ajda Pekkan var. O sıralarda onun hakkında ‘‘Adana'da şarkı söylerken yuhalanmış, domates atmışlar’’ gibi laflar dolaşıyor ortalarda. Rahmetli Adem Çavdar her zamanki efendi haliyle geldi yanımıza ‘‘Durul beyciğim, Zeki bey rica ediyor, bir mahzuru yoksa Ajda hanım sizin eşliğinizde bir parça söylebilir mi?’’ dedi. Biz kabul edince geldi Ajda, tonunu tespit ettik ve ‘‘All Of Me’’yi söyledi. Bayağı da güzel söyledi doğrusu. Hatta içimden ‘‘Yumurta atanların elleri kırılsın’’ dedim. Film filan çeviriyor ama, şarkıcılığı meslek olarak seçmeyen birisinin böyle güzel söylemesine şaşırdım. Bunu kendisine de söyleyerek kanına ilk giren sanırım ben oldum. Zeki Müren de sesini beğenmiş olacak ki, hemen Fahrettin Aslan'ı arayıp programına aldırmış. Ondan sonra benden referans isteyen plak şirketlerine de hep aynı şeyi söyledim: ‘‘Bu kadından çok iyi şarkıcı olur.’’ Ajda bir gün bana gelip Fahrettin Aslan'ın teklifi için ne düşündüğümü sordu. Kendisine ‘‘Hiç sahne tecrüben olmadan Maksim'e çıkarsan, onbeş sene film yıldızı Ajda'nın mücadelesini verirsin. Çünkü insanlar seni şarkıcı olarak kabul etmemekte direneceklerdir. Çık bir orkestrayla yurtdışında birkaç sene şarkı söyle, mikrofon tecrübesi kazan. Döndüğün zaman sahneye çırılçıplak çıksan bile altyapın oluştuğu için herkes seni huşu içinde dinleyecektir’’ dedim. Ajda dinlemedi ve makus talihini yenmek için gerçekten tam 15 sene çok büyük mücadele verdikten sonra kendini kabul ettirebildi.

Tarkan çok abartılı, Sezen tarzını bozdu

Yeni çıkan sesleri mecbur kaldıkça dinliyorum, kimse gocunmasın. Kimseyi sevmiyorum diye bir önyargım yok, benim bu yaşta ulaştığım kalitelere uygun ürünleri beğenmeye hazırım. Açıkça söyleyeyim Tarkan, ses ve hareket olarak çok abartılı. Önce çok güzel şarkı söylemeye çalışmalı. Kimseyi kıskanacak halim yok, biz abartılı hiçbir şey yapmadık, halim selim, çok mütevaziydik. Yenilerden Sertab Erener'i, Fahir Atakol'u beğeniyorum. Mesela ‘‘Lal’’de ben uçuyorum, bu kadar güzel bir şey olamaz. Şebnem Ferah ODTÜ'de öğrencimdi, o da çok iyi. Sezen Aksu'yu çok beğenirdim ama, giderek tarzını çok bozdu. Eski dinlediğim Sezen beni ağlatacak derecede duygulandırırdı.

Oramiral Alpkaya sınıf arkadaşı

Deniz Harp Okulu'nun 700'lü Sınıf'ındanım, Erkut Taçkın'la beraber. Bugünün Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya sınıf arkadaşımdır. Bülent amiral, o zaman da çok prensip sahibi bir arkadaşımızdı. 720 kişilik sınıfta kimin Deniz Kuvvetleri Komutanı olacağını kestirmek loto tutturmaktan bile zordur. Sevgili Bülent'in gelecek vaat ettiği o günlerden belliydi. Çok istikrarlı şekilde yükseldi ve sonunda hak ettiği yere geldi. Ne güzel günler yaşadık Heybeliada'da. Davul çaldığım için benim okuldaki takma adım ‘‘Çingene’’ydi. 14-19 yaşları arasında o camiada kalmam, bende bozulmayacak sağlam temel taşlar oluşturdu. Bendeki bahriyelilik ruhu hiç ölmedi, ölmeyecek. İnsan bir iş yaparken şarkı söyler, ben marş söylerim Yener'ciğim. Hálá parmağımda Deniz Harp Okulu'nun yüzüğünü taşırım.


Yazarın Tüm Yazıları