Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, arkadaşımız Yener Süsoy'a ABD'nin şu an için PPK-KADEK'e saldırmayacağını, başında bir sürü sorun varken bir tane daha yaratmayacağını söyledi. Köksal, teröristlerin üslendiği Kandil Dağı'nın sarp bir yer olduğunu, biraz baskı görüce İran'a kaçtıklarını belirtti.
Sönmez Köksal, MİT'i yönettiği 6 yılda PKK'yı da dünüyle, bugünüyle, yarınıyla avucunun içi gibi bir hale gelmiş olmalı.
- Amerika'nın Irak'ta çok işi var, bunca eylemle karşı karşıya kalmışken PKK-KADEK'le de uğraşıp bunlara bir fazlasını ilave etmek istemez. Bence ABD'nin şu anda PKK-KADEK'le uğraşması çıkarına değil, herhalde bu aşama karşısına almak istemeyecektir. ABD, bu işi kan dökülmeden götüreceği bir çözüm arayışında ama, ben bunu pek olası görmüyorum. Bölücü teröristlerin konuşlandığı Kandil Dağı pek kolay bir yer değil. Biraz baskı yapınca hemen İran'a kaçarlar. Ben orada eli silah tutan 5 bin adam olduğunu tahmin etmiyorum, bu çok büyük rakam. Bunun içinde aileler, zorla götürülmüş çocuklar filan vardır. Bu olaylarda büyük komşumuz İran'ın dahli olmadığını söylemek de mümkün değil. Amerika'nın Irak'taki mevcudiyeti, İran'daki nükleer silah konusundaki gelişmeler, Türk askerinin Irak'a gidişi gibi nedenlerle İran'ın eski alışkanlığıyla yine bazı unsuları elinde koz olarak bulundurabileceğini de varsaymalıyız.
Tahran’a füze atarsanız Özal’ı vurmuş olursunuz
- İran-Irak savaşının en yoğun olduğu 1988'in ilk aylarında Başbakan Turgut Özal, Tahran'ı ziyarete gitmişti. Tam bir füze savaşıydı, her gece sabaha kadar birbirlerine karşılıklı füzeler atıyorlardı. Irak atışlarda daha başarılı olmaya başlamıştı, attığı her füze Tahran'ın içine düşüyordu. Turgut Bey, Tahran'da eski Hilton olan İstiklal Oteli'nde kalıyordu. Geldiğinin ertesinde gece İstiklal Oteli'nin hemen yakınlarına Irak'ın füze saldırısı olmuş. Bunu Bağdat Büyükelçiliği rezidansına gelen telefonla öğrendim. Saat gece yarısını çoktan geçmiş, o saatte bir yetkili bulmak neredeyse imkansız. Sabah mesai saatiyle birlikte doğru Irak Dışişleri Bakanlığı'na gidip müsteşarla görüşmek istediğimi söyledim, hemen kabul etti. Odasına girer girmez ‘‘Füzelerinizle İran'ı değil, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal'ın kaldığı oteli hedef almış durumdasınız. Bunu Türkiye'ye karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul ederiz, bu itibarla derhal ateşi kesin’’ dedim. Müsteşar telaşla ayağa kalktı, ‘‘Türkiye bizim dostumuz, kardeşimiz, hemen durdururuz’’ derken bir yandan da telefonlara sarıldı, ben çıktım. Hakikaten de Turgut bey Tahran'da olduğu sürece karşılıklı füze saldırısı durdu, böylece bir nevi ateşkes sağlanmış oldu.
Irak’ın terör bataklığı olma riski bulunuyor
- Saddam er geç yakalanacak ama, bunun için önce karşı hareketin boyutlanmaması, asayişin kontrol altında tutulması lazım. Eğer bu terörist hareketler boyutlanır, işgal gücü ve geçici hükümetin kontrolü elden kaçırabileceği inancı yayılırsa iş zorlaşır. Sonunda Irak her türlü terörist örgütün el ele verdiği bir bataklığa dönüşür, bence bu tehlike hálá var. Çeçenistan'dan Somali'ye, Casablanca'dan Afganistan'a uzanan eksenlerin kesiştiği bölgelerin tamamen destabilize olma tehlikesi var. Onun için Irak'ın büyük bir süratle kontrol altına alınması lazım.
Askerimizi öncelikle Kürtler istemeliydi
- Bağdat'taki görevim sırasında Celal Talabani ve Mesut Barzani ile birçok görüşmem oldu. İkisi de Kuzey Irak'ta iki ayrı aşiretin liderleri, Türkiye'de de uzantıları var. İçimizde olan, aynı kökten geldiğimiz insanları yok farz etmek mümkün değil. Gönül arzu ederdi ki, Türk askerinin Irak'a gelmesini önce onlar istesin. Karşılıklı güven kaybından sonra atışmalar başladı, hakarete varan laflara kadar gelindi. Bence ortada iki taraftan da kaynaklanan bazı yanlışlıklar var. Bir kere, aşiret dahi olsalar neticede o aşiret reisinin bir oğlu bugün Irak'ın Dışişleri Bakanı. Siyasetin özünde bazı şeylerin altını çok çizmemek de vardır, bir takım rüyaları içte saklamayı bilmek lazım. Türkiye'de bu konuları ne yazık ki çok amatörce konuşuyoruz. Bu gerginlik giderilebilir diye tahmin ediyorum, çünkü karşılıklı olarak birbirimize ihtiyacımız var. Her şeye rağmen Kuzey Irak'ta kendi sınırlı güçleriyle düzeni muhafaza edebiliyorlar. Kuzey Irak da güney gibi bir bataklık olsaydı, Türkiye için doğacak güvenlik sorunlarını düşünün.