Paylaş
Şimdi oturup da burada, ‘‘Oooo ne oldu, Kalemli'ye ne oldu?’’ teranesi çağıracak değilim. Aydın Menderes, başkan olamadı diye üzülecek de değilim. Önemli olan, iyi sıhhatte olsunların has mı has adayı Mustafa Kalemli'nin seçilememesiydi ve seçilemedi.
Aynı teraneyi Mesut Yılmaz için de kullanacak değilim. Çünkü bana göre TBMM Başkanlığı seçimlerinin birinci derecedeki mağlubu, renk vermemeye çalışsa bile Mesut Yılmaz'dır.
Şu olmuş, bu olmuş, şu taktik dönmüş, bu ittifak yapılmış gibi laflar da hikâyedir. Bu işin anhası minhası tektir.
Bu Meclis ilk defa erdem silkinişi yapmış ve Kalemli'yi silip atmıştır.
Yerine getirdiği adam da az buz değildir. Hikmet Çetin, Erdal İnönü'nün bile teveccühünü kazanacak kadar bir adamsa, elbette bu işi TBMM Başkanlığı'na yaraşır biçimde yapacaktır.
Belki bu sonuç, bizim tatlı su sosyal demokratlarımızın da bir anlamda silkinmelerine yol açacak ve ‘‘solcu’’ olmanın anlamını irdelemelerine yarayacaktır.
Benim kendilerine aldığım tavrın, kendilerine değil, davranış ve uygulamalarına karşı olduğunu anlamalarına yarayacaktır.
Bu sonuncusu, şimdi olmasa bile bir gün olacaktır.
* * *
Çetin'in Meclis Başkanı seçilişi, Erdal İnönü havasının tekrar TBMM'de esmesini de sağlayacaktır.
Erdal İnönü havası da az buz şey değildir. Erdal Bey'in Meclis'e bu kez girmemiş olması, TBMM'nin bir anlamda ruhunu yitirmesiyle sonuçlanmıştır.
2 Mart 1994 günü DEP'lilerin TBMM'den atılmalarına -ki bu Sarışın'ın en büyük ve gerçek günahıdır- karşı çıkan tek adamın yokluğu, TBMM'nin kuşatılarak teslim alınmasını kolaylaştırmış ve iyi sıhhatte olsunların işlerine yaramıştır.
Mesut Yılmaz ve benzerleri bu havasız ve ruhsuz ortamda mantar gibi yeşerip ortaya çıkmışlardır.
Hikmet Çetin'in TBMM Başkanlığı'nın, Kalemli'nin başkanlığından temel farkı işte bu noktada olacak, Kalemli teslimiyetçiliğine asla gitmeyecek bir Çetin, TBMM'nin ruhuna tekrar kavuşmasını getirecektir.
Çünkü, bunu yapmak zorundadır ve bunu yapacak öz Çetin'de vardır.
Hem kendisinde vardır, hem Erdal Bey'in rahle-i tedrisinden geçmiş bir adamdır.
Bu rahle-i tedrisi bilmeyenler, bu satırları maalesef anlamayacaklardır.
* * *
Son sözlerim, benim sürekli silkelediğim ve bu yüzden benden nefret eden tatlı su sosyal demokratlarına olacaktır.
Bu arkadaşlar, önce solcu olup olmadıklarını irdelemelidirler.
Eğer ‘‘solcuyuz’’ diyorlarsa, solculuğun örtülü darbelerle işbirliği yapmak olmadığını anlamalı ve nereden gelirse gelsin baskı ve zulme karşı çıkmalıdırlar.
Apoletleri anlam ifade etmeyen hükümeti desteklemeyi artık bırakmalı, kurulması gereken demokrasi cephesinde öncülüğü almaya çalışmalıdırlar.
Ancak bunları yapmak, bana kızıp köpürmekten biraz (!) daha zordur.
Paylaş