Paylaş
Ertuğrul Özkök, ‘‘Ya’’ dedi, ‘‘Sen de Che Guevara gibi adamsın. Fena halde romantiksin.’’ Telefonda konuşuyorduk ve ben ona geçtiğimiz hafta yağmur altında havuza girdiğim için grip olduğumu söylemiştim. Cevabı işte buydu.
Telefonu kapattıktan sonra, ‘‘Durup dururken Ertuğrul'un aklına Che Guevara nereden geldi’’ diye düşündüm. Bu sorunun cevabını da dün aldım.
Meğer o sırada, ‘‘Sakallı Kahramanımın Son 24 Saati’’ başlıklı, ‘‘Ya o yanlıştı; ya bugün bizler yanlışız’’ cümlesiyle biten enfes pazar yazısını yazmaktaymış. Ufaktan ufaktan kendisiyle yüzleşmekteymiş.
‘‘Ya o yanlıştı.
Ya bugün bizler yanlışız...’’
Bu iki cümle yüreğime birer salise farkla gelen iki kurşun gibi saplandı. Tansu Çiller'le bir akşam yemeği yediğim gecenin sabahı bu satırları okuduğumda ben de öyle düşündüm.
* * *
Nazlı Ilıcak'ın evine, yağmur altındaki havuz gribinin önemli etkileri altında kırık dökük ve yorgun vardım.
Masada fazla gazeteci yoktu. Yalçın Özer, Yalçın Pekşen, Şakir Süter, Taha Akyol salonda ilk önce gözüme çarptılar. Birkaç dakika sonra Tansu ve Özer Çiller geldiler. Oldukça mutlu görünüyorlardı.
Salondaki kısa sohbet sonrası yemeğe geçildi. Hepimiz tabaklarımıza hünkârbeğendi, yalancı dolma, börek gibi yemekler aldık ve Nazlı Hanım'ın işaret ettiği yerlere oturduk. Nazlı Hanım, benim Tansu Çiller'le yan yana oturmamı uygun görmüştü. Bu benim için onu daha da yakından tanıma fırsatı olabilirdi ve nitekim oldu.
Tabağındaki yemeği son kırıntısına kadar hırsla çiğneyip yuttuktan sonra: ‘‘Ben’’ dedi, ‘‘Bir kavganın içindeyim. Bana bu konuda tavsiyeleriniz varsa bunları dinlemek isterim.’’ Ve sustu.
O andan itibaren konuklar, Emin Şirin'den söz alarak konuşmaya başladılar. Ve ben Tansu Çiller'in nasıl konuştuğunu değil, nasıl dinlediğini görüp anlama fırsatı buldum.
Hafif sağımdan göz ve yüz ifadesini net olarak görebiliyordum. Dinlemesini biliyordu.
* * *
Konuşmalar abuk sabuk gidiyorsa yüz ifadesinde bir sıkıntı beliriyor ve gözleri aniden matlaşıyordu. Ama ortaya ilginç fikirler çıktığı anda, saniye geçmeden aynı gözler parlamaya başlıyor, yüzündeki sıkıntı yerini canlılığa bırakıyordu. O bir öğrenme açıydı ve hayatını uzun süren bir derin komada yaşamışa benziyordu.
Ancak muhalefete geçtikten sonra derin komadan çıkmış ve her şeyi yeniden ve misliyle öğrenmeye başlamıştı. Burada tüm düşüncelerin özünü derhal alıyor, posayı bir kenara bırakıp atıyordu.
Aslında cevabını aradığı tek soru vardı: ‘‘Kavgaya devam edeyim mi, keseyim mi?’’
‘‘Devam et!...’’ dedim. Çünkü:
‘‘Ya o yanlıştı; ya bugün bizler yanlışız.’’
Yanıtı yarınlar gösterecek.
Paylaş