Paylaş
Silahsız erkeklerin, silahlı olanlar karşısında kuyruklarını kısarak boyun eğdikleri ‘‘erkekler imparatorluğu''nda alışılmışın dışında bir kadının yadırganması elbette doğaldı. Çünkü erkekler tabiatı itibariyle boyun eğen yaratıklar olduklarından, kendilerine kayıtsız şartsız itaat edecek bir kadın cinsinin varlığını özlerler. Eğer kadın itaat etmez başkaldırırsa, önce onu ezmeye çalışır, başaramazlarsa ona düşman kesilirler.
Aslında felsefe ya da psikoloji dallarında incelenebilecek olan yukarıdaki yetersiz analiz siyasete de rahatlıkla uygulanabilir. Çünkü siyaseti insanlar yaparlar ve insanlar ‘‘kadın'' ya da ‘‘erkek''tirler.
O halde siyasette de bilinçaltı ya da bilinçüstü duygular çoğunlukla mantığa egemen olurlar.
Özellikle entelektüel burjuva ve küçük burjuva kadınlarının Tansu'ya gizleyemedikleri düşmanlığın nedeni de şudur:
‘‘Kadınların çoğu çocukluklarında hasara uğrar; yeterince korunamadıkları, yeterince saygı ve dürüstlük görmedikleri için. Çocuklara kötü davrananlar çoğu zaman kadın olduklarına göre, başka kadınlara karşı savunma mekanizmaları geliştirmemize şaşılır mı? Bize yapılan zorbalığı başkalarına yapmamıza, en büyük öfkemizi kendi zayıflığımızı anımsatanlara, yani başka kadınlara sakladığımıza şaşılır mı?''
* * *
Elbette ki birçok kadının, Erica Jong'un ‘‘Elli Yaş Korkusu'' kitabında yaptığı bu analize itirazı olacaktır. Kendilerine bu kitabı okumalarını salık veririm. Ancak itirazlar daha çok Tansu'nun özellikle başbakan olduktan sonra yaptıkları ve yapmadıklarında odaklanacaktır ki ben de bu noktada onlara bir ölçüde katılıyorum.
Benim Tansu'dan beklediğim, savaşa değil barışa, köleliğe değil özgürlüğe, devlete değil bireye önem vermesiydi. Kavgasını barışın, kardeşliğin, insan hak ve özgürlüklerinin öncüsü olarak yapmasıydı. Yapmadı, belki de yapamadı.
İşin en ilginç tarafı, antidemokrat Tansu güç odaklarınca desteklendi; aklı suya ermeye başlayınca CIA ajanlığıyla suçlandı.
Şecaat budur.
* * *
Birçoklarının aksine, onun kurduğu Refah-DYP Hükümeti'nin doğruluğuna inanıyorum. Bu hükümet Türkiye'de kendi öz değerlerini koruyarak Batı'ya ulaşmanın çarelerinden biri olabilirdi. Ancak özellikle RP'nin, işin başından demokrasiye sahip çıkarak kendisi gibi düşünmeyenlere kendi düşüncelerini dayatmaya kalkmaması gerekiyordu. Hükümetin tümüyle sivilleşme, demokrasi ve barış yolunda adımlar atması gerekiyordu. Bu kaçınılmazlığın farkına, ancak yolun sonuna geldiklerinde vardılar ve bu yüzdendir ki bir daha ayrılamayacakları demokrasiye tutkuyla sarıldılar.
Şimdiki görünüm, geçmiş ne olursa olsun Türkiye'de artık kafası karışık da olsa çok kalabalık ve içten bir demokrasi cephesinin var olduğudur. Bu cephe içinde antidemokratlardan korkmayan en cesur yürek Tansu'nun göğsünde atmaktadır.
Gerçek erkekler, bu yüzden Tansu'yu yalnız bırakmayan Cevheri, Menteşe, Akçalı, Ekinci ve aklı suya ermiş RP kadrolarıdır.
Onları saygıyla selamlıyorum.
Paylaş