Paylaş
Maurice Duverger, ‘‘Seçimle Gelen Krallar’’ kitabında, demokrasilerde yürütmenin başında olanların, seçimle gelmiş krallar olduklarını söyler.
Bu iddia demokrasiler için dikkate değer sayılabilir. Sözgelimi, ABD Anayasası hazırlanırken, Anayasa'yı yapan komite, ‘‘Başkan'' yerine ‘‘Kral’’ yazmak istemişti. Ancak, Amerikan Kurtuluş Savaşı'nın İngiltere'ye karşı verilmesi, krallığa karşı bir alerji yarattığından ‘‘Başkan’’ deyimi benimsendi. Bugün ABD Başkanı gerçekten de seçimle gelmiş bir kraldan farksızdır. Ne var ki, seçimle geldiği için keyfi davranamaz.
Türkiye'de şu ya da bu şekilde demokrasi ağır aksak işleyebildiği zamanlarda, yürütmenin başındakiler kral sayılabilirlerdi. Ama bugün Türkiye'yi ‘‘seçilmeden gelmiş krallar'' yönetiyor.
Ve kendilerini gerçekten de kral sanıyorlar.
Krallar gibi zirveler topluyorlar. Buradan birtakım kararlar çıkarıyorlar.
Kararlarına bakıyorsunuz; kararları da tıpkı kendilerine benziyor. Bu üçlünün hiçbir özelliği diğerlerine benzemediği için, aralarında uyum diye bir şey yok.
Kararları da öyle. Biri diğerini götürüyor ve elde gene bir şey kalmıyor.
* * *
Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk, seçilmeden kurulmuş bir hükümetin ortaklarıdırlar. Arkalarında zerre kadar halk desteği bulunduğunu zannetmiyorum.
Bunları dışarıdan destekleyen dördüncüsü, yani Deniz Baykal da halk desteği açısından oldukça fukara görünüyor.
Ne var ki, bu üçlü bir araya geliyorlar ve kararlar çıkartıyorlar. Bu kararları da dördüncüye güvenerek alıyorlar.
Kararlar arasında öyleleri var ki, gülüp geçmek isteseniz bile kanınızı tepenize çıkartıyor. Bir yandan demokratikleşme ile ilgili kararlar yazılırken, öte yandan, tek parti kafasının tüm baskıcı unsurları yanlarına ekleniyor.
Bu kararları herhangi bir siyasal sistemin çerçevesine sokmak da imkânsız. Eğer bunlara bir ad verilecekse, ‘‘seçimsiz gelmiş kralların kararları’’ denebilir.
Ve bu garip krallığın çöküşünün son kararları da olabilirler.
Çünkü, bu kararları alanlar, sonradan baklayı ağızlarından çıkartıyorlar: ‘‘Seçim filan yok'' diyorlar.
Çünkü seçimden ödleri patlıyor, fena halde korkuyorlar.
* * *
Korku öyle bir duygudur ki, bunu gizlemek için karşınızdakileri suçlar ve onları yok etmeye çalışırsınız.
Korktuğunuzu anlayacaklarını bildiklerinize düşman kesilirsiniz.,
Ve sizi değersiz bulanları yok etmek için elinizden geleni ardınıza koymazsınız. Bu kararlarda işte bu duyguların izlerini görüyorum.
Enflasyonun resmen yüzde doksan dokuz onda bir olduğu ve halkın her gün fukaralaştığı bir ülkenin kararları bunlar.
Hayırlı uğurlu olsun!
Paylaş