Paylaş
Birkaç gün önce telefon çaldı, Savaş Ay arıyordu.‘‘Yavuz Ağabey'' dedi, ‘‘A Takımı programına Sevda Demirel'i çıkarıyorum. Seninle canlı telefon bağlantısı kurmak isterim. Beni kırma.''
Onu kırmadım. Önceki gece ‘‘A Takımı''ndan telefon beklemeye durdum. Bu arada Yugoslavya-İtalya basketbol final maçını da izledim.
Velakin vakit geçti, telefon bir türlü gelmedi. Bu arada ‘‘A Takımı'' başladı. Arada o programa zapladım.
Her zaplayışımda da en çok üç-beş saniye kaldım. Ortalık travesti ve tele-kız'dan geçilmez olmuştu. Açıkça söylemek gerekirse bu programı ilk kez izliyordum. Benim dünyama çok yabancı kalıyordu.
Ama o da büyük bir dünyaydı; öğrenmek gerekiyordu.
Ne var ki, saat 01.00 sıralarında artık telefon gelmez diye düşünerek yatağıma yöneldim. O anda telefon çaldı.
Yağız'la gene TV karşısına oturduk ve kapadığımız TV'yi açarak ATV'yi bulduk. Ekranda Sevda Demirel ile Savaş Ay konuşuyorlardı.
* * *
Savaş, lafı eveleyip gevelemeden bana döndü. Sevda Demirel olayı ile ilgili yazımı hatırlatarak beni onunla baş başa bıraktı.
Kızcağız yüreğinin en gizli köşesinden içtenlikle konuştu. Bana yazım için teşekkür etti. ‘‘O yazı beni yaşama döndürdü'' dedi.
Fuhuş yapmadığını da özellikle vurguladı.
Ben de, ‘‘Teşekkür beklemediğimi, insan hak ve özgürlüklerinin benim için kutsal olduğunu, bir insana, hele bir kadına yapılan böyle bir muameleye nerede ve nasıl olursa olsun karşı cıkacağımı'' söyledim.
Halkına güvenmeyen ve insanına karşı komploya yönelen bir devletin yeniden yapılanması gereğini vurguladım.
Bu işi yapanlardan hesap sorulmasını istedim.
Telefonu kapattıktan sonra TV'yi gene zapladım. Biraz sonra şeytan dürttü, yeniden ATV'yi açtım.
Sevda Demirel ağlamaya başlamıştı. Ağladığı zamanlar bile güzel olan nadir kadınlardan biriydi.
Ama niçin ağlıyordu?
* * *
Sonuçta İstanbul Emniyet Müdürü telefon ederek, özür diledi ve bu işi yapanlar hakkında soruşturma açıldığını bildirdi. ‘‘Sizin bu işi yapmadığınıza inanıyoruz'' diye ekledi.
Sevda sevinçten çılgına döndü; program mutlu sonla bitti.
O zaman düşündüm ki, mesele hâlâ doğru konulmamıştı.
Mesele, fuhuş yapılıp yapılmaması değildi. Polisin insana komplo kurması, onun haysiyetini ayaklar altına almasıydı. Batı'da böyle bir olay tüm ülkeyi ayağa kaldırırdı. Ağlaması gereken Sevda değil; polisti. Ağlaması gereken bizdik. Haksızlığa karşı durmamış, haksızlığa uğrayanlara yeterince sahip çıkmamıştık. Namus kavramını beyinlerimizde değil, bacaklarımızın arasında aramıştık.
Kafalarımızda ‘‘namus devrimi'' yapamamıştık.
Bu yüzden başımız hep öne eğik duruyordu.
Artık başkaldırmalıydık.
Paylaş