Paylaş
PARMA
Yazının girişine ‘‘Parma’’ diye yazdım ama bu satırları dikte ederken nerede olduğumu ben de tam olarak bilmiyorum. Çünkü sabahın köründe bir grup gazeteci ile birlikte, bir turizm şirketinin ‘‘Sizi Parma'ya götüreceğiz’’ vaadine inanarak uçağa bindiysek de Bologna Havalimanı'na indik. İner inmez gene Parma'ya gitme umudu ile bir otobüse doluştuk.
Ne var ki Parma'ya gitmediğimiz gibi Milano'yu da es geçtik. Ve sonunda sokaklarında in cin top oynayan, unutulmuş görünümlü bir yerleşim bölgesine varabildik.
Bize beş yıldızlı olduğu söylenen ve gerçekten de tabelasındaki beş yıldızdan başka her şeyi yıkılmak üzere olan bir otele tıkıştırıldık. Çevrede en genci yaklaşık 100 yaşında birkaç hatun gördüğüm için buranın termal otel olduğunu anlamakta gecikmedim. Kafamdaki filmi başa aldığım zaman Galatasaray futbol takımı ile olan birlikteliğimizin sadece uçak yolculuğunda söz konusu olduğunu keşfettim. Uçaktan iner inmez Galatasaray'dan kilometrelerce uzak bir yere sürgün edilmiştik. Ve maç saatine kadar burada çile doldurmaya mahkûmduk.
* * *
Ancak bütün bu kasıtlı aksilikler uzun zamandır aradığım fırsatı bana yaratacaktı. Uçaktaki zamanımın nerede ise tamamını Hakan Şükür'e ayırmış ve onun içindeki kuzudan, vahşi bir kurt yaratmaya çalışmıştım. Hesaplarım doğru çıkarsa Hakan Şükür Parma defansına boğalar gibi saldıracak ve en az iki gol atarak Galatasaray'ı galip getirecekti.
Uçaktan iner inmez bindiğimiz otobüste Mehmet Ağar'ı gördüm. Hemen yanına gittim ve:
- Susurluk olayının senin üzerine yıkılacağını anladın; maçı bahane edip İtalya'dan siyasi sığınma hakkı talep edeceksin değil mi? diye sordum.
Yüz ifadesinden bu esprimden pek hoşlanmadığını anlamamak imkânsızdı. Sorumu değiştirmek zorunda kaldım:
- O halde İtalyanlar'a Türk mafyası konusunda ders anlatmaya gidiyorsun.
Bu kez yüzü daha beter asıldı. Konuyu değiştirmek daha akıllıca olacaktı.
Ona Tansu Çiller'in askerle giriştiği kıran kırana mücadelenin DYP'yi nasıl etkileyeceğini sordum. Cevabı şuydu:
- Tansu Hanım akıllıca giderse ilk seçimde oyların yüzde 32'sini toplarız. Ama bazı gaflar yapıyor. Kastını aşan sözler söylüyor. Şu onbaşı meselesi gibi. Tansu Hanım İngilizce düşünüyor ama Türkçe konuşuyor. İnsanların bilmedikleri gerçek budur.
* * *
Tansu Çiller'in İngilizce düşündüğü ve Türkçe konuştuğu tespiti çok hoşuma gitti. Ama konuyu Sarışın'la noktalamak niyetinde değildim, espri ile karışık üsteledim.
- Bırak bunları da önce Susurluk'un hesabını ver.
Gözleri uzaklara daldı ve konuştu. Verdiği cevabı aynen yazıyorum:
- O hesabı devleti, milleti yıllar yılı soyanlar versin. Benim bir evim bile yok!..
Başka bir şey soramadım.
Paylaş