Paylaş
Bize hayatın bir kavga olduğunu daha bebekliğimizde öğrettiler. Bu yüzdendir ki biz, sevmekten önce nefret etmeyi, sevişmekten önce dövüşmeyi öğrendik.
İçimizde bizden ayrı bir ‘‘ben'' yarattılar. Bunu özellikle yaptılar. Çünkü hiç kimseye yenilmesek bile, yenilgiyi onunla tadacaktık.
Bizi sadece kendimiz yenebilecektik. Ama sonuçta, yenilmiş ve ezilmiş olacaktık. Kendi kendimizi paralamış bir halde ortada kalacaktık.
Sonra kısırdöngünün tekerleği yeniden dönecekti. İçimizdeki ‘‘ben'' ve ‘‘biz'' arasında yeniden dövüşmeye başlayacaktık.
* * *
İnsanın en büyük rakibi kendisidir. Ve bunu hepimiz biliriz.
Ama her nedense bilmezden geliriz. Kendi kendimizle yaptığımız kavgayı her zaman başkalarıyla yaptığımız kavgalar gibi yansıtırız.
Ve en zor anlarımız kendi kendimize yenildiğimiz anlardır. İşte o zaman perişan oluruz.
İnkârın kutsal sığınağına doğru kaçarız. Sağanak halinde bir yağmur yağmaktadır.
Ama yağmurdan kaçarken doluya tutuluruz. Çünkü kaçış yoktur.
Hiçbir yerden çıkış yoktur. Biz kör labirentler içinde yaşarız. Kendimizi yitirmekte olduğumuzu hissettiğimizde, başkalarında yitirdiğimiz ‘‘ben''i ararız.
Onu bulduğumuzu hissettiğimiz an, gene kendimizle kavgaya başlarız.
Çünkü o zaman, başka bir benliğin, benliğimize galebe çaldığını hissederiz.
Ki bunun adına aşk denir.
Ve biz onu hep inkâr ederiz.
* * *
Aşk, benliğimizin bir başka benlikte erimesine denir. Aşk bir sonsuz potadır ki, sıcaklığı güneşin sıcaklığına eşittir.
Onun boyutları ve tarifi yoktur. Ancak vasıflarını sayabiliriz.
Aşk, her şeyden önce onu yeşertip yaşatabilecek bir sonsuz yürek ister.
Kendi benliğini başka bir benlikte eritebilecek bir kahramanca cesaret ister. ‘‘Ben O'yum'' diyebilecek bir büyük kudret ister.
Ve Allah, aşkı herkese eşit ölçüde ihsan etmiştir.
Kimi onu bozuk para gibi harcar, kimi sonsuzca üretir.
* * *
Ve bir an gelir ki, müezzin aşkın salasını verir; zangoç son aşk çanlarını çalar. Cemaatin içinden bir ürperti geçer. Hissederler ki, bir aşk bitmiştir.
Áşıklar, artık ‘‘iki yitik hasret, iki parça can'' olmuştur.
Áşıklardan erkeği ‘‘Kız ben sana demedim mi, karşıki dağlar cenderme'' demiştir.
Ve kız, cendermeden Allah'tan korkmadığı kadar korkmuştur.
‘‘Bilmezler nasıl aradık birbirimizi; bilmezler nasıl sevdik!'' artık hayal olmuştur.
Gülay Göktürk ve Duygu Asena'nın aşk tartışmaları bana bunları hatırlattı.
Biline ki aşk varsa vardır, uzatmaları yoktur.
Sonu hiç yoktur.
Paylaş