Paylaş
Bu köşede böyle bir başlık görünce irkildiğinizi ve bunu bana kesinlikle yakıştıramadığınızı biliyorum. Lütfen içiniz rahat olsun. Bu başlık bana ait değildir.
Bir-iki gün önce masamda, her gün olduğu gibi birçok faks mesajı ve birkaç mektup buldum. Sırayla okumaya koyuldum. Bir tanesi şöyle başlıyordu:
‘‘Sayın Yavuz Gökmen. 18.7.1997 tarihli yazınızın son kısmına Türk halkının gecikmiş cevabıdır.''
Bu satırın altına, benim o tarihli yazımın son bölümünün fotokopisi konulmuştu. Orada, Tansu Çiller'i yalnız bırakmayan erkekleri saygıyla selamladığımı yazıyordum.
Yazının altından bir ok çıkarılmış ve büyük harflerle şöyle yazılmıştı:
‘‘H...tir ulan.''
Demek ki benim söz konusu yazıma Türk halkının cevabı buydu. Elhak veciz bir cevaptı.
Üstelik faks kâğıdında, isim, imza ve kendisini Türk halkı yerine koyarak faks çeken zat-ı muhteremin telefon ve faks numaraları da vardı. Bu hoşuma gitti. Ancak kendisine telefon etmeyi ya da faks çekmeyi düşünmedim. Ayrıca hiç de kızmadım.
Herkesin düşüncesini ifade ediş tarzı başkaydı.
* * *
Olay böyle kalsaydı, bu yazıyı yazmazdım. Ne var ki, öğleden sonra Ahmet Özal ziyaretime geldi.
Onu yıllardır görmemiştim. Elbette rahmetli babasından konuştuk; eski hatıraları yad ettik.
Derken, ‘‘Sana bir şey anlatayım, bunu kimse bilmez'' dedi. Ve anlattı:
‘‘Babam akşamları, gündüz onu arayanları geri arardı. Konut santralına söyler, numaraları bağlatırdı. Gece yarısına doğru, ‘Bir tanesini de direkt ben arayayım' diyerek telefonu aldı ve Sıvas'tan bir numara çevirdi.
Karşısına çıkan adama: ‘‘Ben Turgut Özal; Başbakan. Beni aramışsınız. Buyrun sizi dinliyorum'' dedi.
Karşıdaki adam: ‘‘H...tir lan'' diyerek telefonu babamın yüzüne kapattı. Babam telefon elinde kalakaldı.
Sonra bana döndü: ‘Ahmet adam bana, H...tir lan dedi' dedi.
Ve ‘Bir daha arayacağım' diyerek telefona sarıldı. Ama adam telefonu gene ‘H...tir lan' diyerek kapattı. Belli ki bir arkadaşının dalga geçtiğini sanıyordu.
* * *
Babam ‘Ben bu adamla konuşacağım' diyerek, Sıvas Valisi'ni aradı. Vali, adamın evine birkaç kişi gönderdi ve bağlantı kuruldu. Ama adam bu kez heyecandan babamla konuşamıyordu.
Sonuçta babam, adamı teskin etti. Uzun uzun konuştular. Karşılıklı gülüşerek telefonu kapadılar.''
Ahmet Özal'a bana gelen faksı gösterdim. ‘‘Tam üstüne anlattın bu öyküyü'' dedim.
Ahmet gidince rahmetli Turgut Bey'in ruhuna içten bir dua okudum.
Ve bir sonraki faksı elime aldım.
‘‘Helal olsun size...'' diye başlıyordu.
Paylaş