Gazetem ve ben

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Ben Hürriyet'e 1976 Ağustos ayında başladım. Yaklaşık bir ay önce, gene aynı yılın mart ayında girdiğim Günaydın Gazetesi işime son vermişti.

Gerekçe, sendikaya girmiş olmamdı. Oysa Ankara bürosu tümüyle sendikaya girmiş ve benim, ‘‘Provokasyona geliyorsunuz, sendika İstanbul'da tutmadan bu işi yapmayın’’ şeklindeki uyarılarıma kulak asmamıştı. Tümünün işlerine son verileceğini biliyordum. Onlar işten çıkarılırlarken benim orada kalmam, bana sanki onlara ihanet gibi geliyordu.

Onları çıkaramayınca ben de sendikaya girmiştim.

Oysa daha işe başladığım gün verdiğim ilk haber manşet olmuştu. Gazeteciliğe çok yetenekli olduğum söyleniyor ve sürekli haber atlatıyordum. Günaydın beni el üstünde tutuyordu.

Ne var ki, işin içine sendika karışınca kıyamet koptu. Sendikadan çıkmam istendi; reddettim. Bu benim kendime saygı sorunumdu.

İşime son verildiğinde günlerden 24 Temmuz'du ve 11 Ağustos'ta evlenecektim.

Kendimi elimde beş bin lirayla kapının önünde buldum.

* * *

Bir ay sonra Hürriyet'e başvurdum. Beni adeta üzerime atlayarak aldılar. Sendika filan onları ilgilendirmiyordu.

TV muhabirliğinden parlamento, oradan da ekonomi dalına geçtim. Artık Hürriyet'in manşet ve sürmanşetlerini yazıyordum.

Unutamadığım atlatma haberlerim oldu. Bir ara ekonomi habercileri kesimi, beni durdurabilmek için ortak hareket etme kararı bile aldılar.

Tutturamadılar.

Derken, bin dokuz yüz seksen sekiz geldi çattı. Bir yıl önce ‘‘Çayda Radyasyon’’ haberini bulmuş ve Hürriyet'in manşetlerinden götürerek çayların imhasını sağlamıştım. Ancak artık bir kabuk kırma noktasına gelmiştim.

Rahmetli Çetin Emeç'le anlayış farkımız vardı ve ben artık uzatmaları oynadığımı biliyordum. İşime son verildi ama kavga etmeden ayrıldık.

Zamanın Ankara Temsilcisi Ertuğrul Özkök'le el sıkıştık, kucaklaştık.

Artık önce Milliyet, sonra yeniden Günaydın ve daha sonra Güneş'te devam edecektim.

Muhabirlik, yazarlık, başyazarlık, Ankara temsilciği ve genel yayın yönetmenliği yapacaktım.

Ama yüreğimden Hürriyet'i hiç çıkarmayacaktım.

* * *

Doksan ikide tekrar döndüm. Sonrasını biliyorsunuz.

Beni seviyor ya da sevmiyor; ama mutlaka okuyorsunuz.

Ve beni, en az benim kendimi bildiğim kadar biliyorsunuz.

Ben açık ve içten bir adamım. Özkök'ün taktığı isimle ‘‘Bir hüzün başkenti şövalyesi''yim.

Ve aydınların kısır döngüsü entel düşünce tartışmalarına yüreğimi de kattığım için özgür ve mutluyum.

Bir gazetede, ‘‘yazılarım konusunda yönetimce uyarıldığımı’’ okudum.

Hayır beni -üstelik son zamanlarda- hiç kimse uyarmadı. Kendimi yalnız bir kovboy gibi hissediyorum.

Aşkı, barışı, insanı, kısaca demokrasiyi savunuyorum.

Savunacağım.

Yazarın Tüm Yazıları