Paylaş
İnsanın kendisiyle baş başa kaldığı zamanlarda hatırlayabileceği o kadar çok şey vardır ki... Sözgelimi çok ender bulabildiğiniz sakin bir ortamda radyoyu hafifçe açar, elinize bir kitap alırsınız. Radyoda, Spice Girls'ün son şarkısı çalmaktadır ve bu şarkı içinizde bir kıpırtı yaratmaktan öte sizi pek ilgilendirmediği için, başınızı birkaç saniye sonra tekrar kitabınıza eğersiniz.
Ama biraz sonra radyo bir münasebetsizlik yapabilir. Uzun zamandır unuttuğunuz bir Joan Baez çalmaya başlar. Birdenbire yıllarca gerilere gidersiniz. Çünkü Joan Baez'in hayatınızın bir köşesinde mutlaka bir anısı vardır. Onun bir şarkısıyla ya mutluluk, ya da acı yaşamışsınızdır.
Sonra çocukluğunuzdan bildiğiniz çok ama çok eski şarkılar çalmaya başlayabilir radyoda. Mesela Jezabel çalabilir ve siz yıllar önce yitirdiğiniz babacığınızı hatırlarsınız. ‘‘Babam bu şarkıyı ne kadar severdi’’ diye mırıldanırsınız.
Gözlerinizden, saklamak istemediğiniz birkaç damla yaş süzülür.
Saklamaya gerek yoktur; yalnızlığın güzelliği saklanacak bir şeyinizin olmamasından kaynaklanır.
Ve sonsuz açıklık, sonsuz gizemin ta kendisidir.
* * *
Bazen bir film müziği çalıverir radyoda. O zaman çarnaçar o filmi hatırlarsınız. Filmin baş artistleri, sahneleri arka arkaya üşüşür kafanıza. Ama önce aklınıza filmin adı gelecektir.
‘‘No Way Out’’
Ben müziğinden hatırladığım ‘‘Çıkış Yolu Yok’’ adlı bu filmi belki on yıl kadar önce birkaç kez izlemiştim. Hayatımda gördüğüm en çekici kadınlardan Sean Young'la da bu filmde tanışmıştım.
Filmde, daha sonra ‘‘Kurtlarla Dans’’ adlı olağanüstü filmi yapacak olan Kevin Costner da başroldeydi. Sanırım bir Sovyet Ajanı'nı oynuyordu.
Amerikalı Bakan rolünde çok ünlü bir artist daha vardı. Onun adını bir türlü hatırlayamadım. Sean Young filmin ortalarında ölüyordu.
Film, bir olayın çözüme ulaşmasından sonraki çüzümsüzlüğü anlatıyordu. Çözümün çözümsüzlüğü getirdiğini söylüyordu.
‘‘Bu sistemde çözümler çözümsüzlükleri üretir’’ diyordu.
‘‘Çıkış Yolu Yok’’ sözlerinin anlamı belki de buydu.
Bu kadar önemli filozofi, Sean Young'un olağanüstü çekiciliği arkasında bile kaybolmuyordu. Belki de yönetmen bu güzel kadını, filozofiyi gölgelemesin diye filmin sonuna varmadan öldürmüştü.
* * *
‘‘Çıkış Yok’’ filmini şu anda biz de dünya çapında oynuyoruz.
Kapılar arka arkaya yüzümüze kapanıyor ve bir çıkış yolu arıyoruz.
Bir türlü karar veremiyoruz ve çözüm ararken çözümsüzlük üretiyoruz.
Filmde güzel kadınlar da var. Onları da film bitmeden öldürmeyi amaçlıyoruz. Erkek artistlerin hepsi birbirinden beter; ama filmi onlarla götürmeye çalışıyoruz.
Ve filmin adı bir türlü değişmiyor. Hep: ‘‘Çıkış Yok’’ olarak kalıyor.
Senaryo, yönetmen, aktörler vesaire ‘‘al birini vur ötekine’’ felaket.
Çıkış yolumuzu kendimiz kapatıyoruz.
Paylaş