Paylaş
La Fontaine'in bu öyküsünü bilmeyen olduğunu zannetmiyorum. İlkokulda bize tutumlu olmayı, yerli malı kullanmayı da öğretirlerdi. Bunları öğrene öğrene müthiş bir israf toplumu olduk ve daha kaliteli de olsa yerli malını reddetmeyi bir görev saydık.
Çok şükür şimdi tutumlu olmak adına avuç dolusu para harcıyor, yerli malı kullanmak adına da yabancı markalara hücum ediyoruz.
Ağustosböceğiyle karınca öyküsünde de bize yazın çalışmanın erdemlerini anlatırlar. Yazın çalışmayan, yan gelip yatan ağustosböceği, kış gelince bütün yaz eşekler gibi çalışıp didinen ve burnundan ter damlayan karıncaya gider bir lokma ekmek dilenirdi. Karınca da zavallı ağustosböceğine şöyle derdi:
‘‘Sen bütün yaz çalgı çalmakla meşgul oldun, şimdi de oyna...''
O zamanlar bu öyküyü pek sevdiğimi söyleyemem. Şimdi de aynı fikirdeyim. Bana kalırsa bütün yaz şarkı söylemek, çalışıp didinmekten iyidir. Ne var ki, bunu yapmak için şarkı söylemeyi ulvi bir görev haline getirmek lazımdır.
* * *
Ben çocukluğumu yazların en sıcak geçtiği Manisa'da yaşadım. Okullar tatile girince Spil Dağı'nın yansıttığı sıcaklıktan kaçar, çamların altındaki bağ evimize göçerdik. Tüm ağaçlarda ağustosböcekleri öter ve bu notasız senfoni sıcaklığın yükselmesiyle artarak günbatımıyla biterdi.
Beri yanda karıncalar gerçekten hummalı bir çalışma içinde olurlardı. Sıcağa aldırmadan kumla çevrili yuvalarına küçük buğday taneleri taşırlar, bazen birbirlerine yardım da ederlerdi. Ben karıncalara ilişmezdim. Onları dakikalarca hayranlıkla izlediğim olurdu.
Ama ağustosböceklerinin amansız bir düşmanı değilsem de acımasız bir avcısıydım. Melek Hanım öğle istirahatine çekilir çekilmez bahçeye fırlar ve ağustosböceği avlamaya koyulurdum. En yüksek ağaç dallarına kadar usulca tırmanır ve avucumu kaçılması amansız bir kapan şekline sokarak böceğe yaklaşırdım. Amatör şarkıcı varlığımı son anda fark eder ve susardı. O sırada iş işten geçmiş olurdu.
Şimdi bunları yaptığım için üzülüyorum. Çocuk olsaydım yeniden yapar mıydım bilmiyorum. Ama gene de bunları ağustosböceklerine kızdığım için yapmadığımı kavrıyor ve haşarı bir çocuğun içgüdülerine veriyorum.
* * *
Bence insanlar La Fontaine'in öyküsüne körü körüne inanmamalılar. O öyküler hayvanları anlatıyor. Bizler hayvanlardan daha acımasız yaratıklar olan insanlarız.
Bu yazı boşa geçirmemeliyiz. Çünkü bu yaz karşılıklı dayatmanın sonuçta ve şimdilik bir tarafın galebesi ile noktalandığı anlamsız tartışmanın dinme dönemi olacağa benziyor. Dayatmacı olmayan ve tüm insanların, tüm düşüncelerin özgürlüğüne inanan, barış ve kardeşliği savunan gerçek demokratlar, bu yaz hem ağustosböceği, hem karınca gibi olmalıdırlar.
Onlar yüreklerindeki aşkı hayatları pahasına korumak adına bir üçüncü dünya yaratma çabası içinde şarkılar söyleyerek çalışmalıdırlar.
Bu yaz demokrat olduklarını iddia eden siyasi partiler, programlarından resmi ideolojiyi çıkararak yeniden yapılanmalıdırlar.
Eğer kışın bir lokma ekmek dilenmek istemiyorlarsa.
Paylaş