Paylaş
14. Louis için kişisel itibarla hanedanın ve ulusun itibarı ayrılmaz bir bütündü. Bu yüzden birçok Avrupalı hükümdara örnek olmuştu. Fransız politikacıların görevi fiilen saray memurluğuna, idareciliğe ve yürütücü memurluğa indirgenmişti. Kraliyet meclisleri ve eyaletlerdeki kraliyet görevlileri, idare memurları ve ordu komutanları; soyluları ve yerel dokunulmazlıkları hesaba katmakla birlikte, o zamana kadar Fransa’da söz sahibi olan siyasi güçlerin gerçek anlamdaki bağımsızlığına büyük darbe indirdi. Eyalet meclisleri kraliyet görevlileri tarafından yönetilmeye başlandı. Parlamentlerin işlevi adli yetkilerle sınırlandırıldı. Fransız kilisesinin Roma kilisesinden bağımsız olduğu savunuldu. Kısa süre sonra bu devrim dönemine “Grand Siecle” (Büyük yüzyıl) adı verildi.
***
14. Louis’in hükümdarlığının yakın şahidi olan politik düşünür Montesquieu (1689–1755) gördüklerinden ve yaşadıklarından çok etkilendi. Montesquieu 20 yıl üzerinde çalıştığı “De l’esprit des lois” adlı kitabında yasama, yürütme ve yargı’yı birbirlerinden ayırmanın önemini ve kuvvetler ayrılığı prensibini vurguladı.
***
Montesquieu’ye göre; fazilet bile sınırlanmaya muhtaçtı: “Bir kuvvet, karşısında kendi cinsinden başka bir kuvvete rastlamadıkça doludizgin gider. Zira ezeli bir tecrübe ile sabittir ki, kuvvet sahibi herkes, bunu kötüye kullanabilir ve kuvvetine sınır buluncaya kadar gider.”
***
Montesquieu’nun Kuvvetler Ayrılığı Prensibi yazılı bir anayasa olarak, Fransa’dan bile önce, 1787 tarihli Amerikan Anayasası’nda ifadesini buldu. Daha sonra 19. ve 20. yüzyılda diğer ülkelere de yayıldı. Türk Hukuk Sistemi’nde ise ilk defa 1876 Anayasası’nda padişah bir takım yetkilerini yasama ve yürütme ile paylaşmışsa da, tam olarak ilk kez 1961 Anayasası’nda yer aldı.
***
Aslında, yeri gelmişken, Montesquieu’nun en az kuvvetler ayrılığı prensibi kadar önemli bir teoreminden bahsetmemek olmaz... Montesquieu üç tür yönetim tarzını birbirinden ayırdı ve bu devletlere uygun düşen yönetici ilke, iklim ve topraktan söz etti: Monarşi, demokrasi ve despotizm:
Montesquieu’ya göre Britanya örneğinde olduğu gibi, ne soğuk ve ne de sıcak olan bir iklimin hüküm sürdüğü, orta büyüklükteki devletlere uygun düşen yönetim biçimi, monarşidir; söz konusu yönetim biçimi, şan ve şerefe dayanır.
Buna karşın, soğuk iklimlere ve küçük devletlere uygun düşen rejim, demokrasidir.
Son olarak despotizm büyük devletlere, sıcak iklimlere uygun düşer ve korkuya dayanır.
***
Montesquieu’nun kuvvetler ayrılığı prensibinin savunucusu iseniz, gördüğünüz gibi kısa zamanda taşınmanız gerekecek. Zira hem büyük devletiz hem de çok sıcak.
Paylaş