Paylaş
İnanç ve dua
Dua ediniz. Hangi din ve hangi dilden olursa olsun. İnandığınız ne varsa, öyle dua ediniz.
Hiçbir şeye inanmıyorsanız, bunun hakkında söyleyeceklerim başka... Ama, herhalde kendinize inanıyorsunuzdur. Şayet inanıyorsanız o zaman kendinizin iyiliği ve sağlığını düşünün yeter.
Yok, kendinize bile inancınız yoksa, o zaman siz gerçekten çok zavallı birisiniz. Bu kadar zavallı birinin zaten duası da bir işe yaramaz. Bırakın dünyaya kendine bile faydası yoktur. O yüzden siz bugün izinlisiniz.
Şimdi, bu dua işi de nereden çıktı, diyebilirsiniz. Tabii ki, Ramazan ayında bulunduğumuz için değil.
Ama, ‘‘Ramazan’’ olması durumu çok daha anlamlı kılıyor. Ne de olsa, Türkiye'yi oluşturanların büyük çoğunluğu Müslüman. Ama, Müslüman olmasanız bile ‘‘Ramazan ayı’’ içinde bulunmak çok özel, çok anlamlı.
Özelliğinin ve de güzelliğinin anlamını anlatmak, bir başka günün konusu olduğu için bunun incelemesini yapmayacağım ve acilen konuya döneceğim. Çünkü bugün yerim çok daha kısıtlı. Çok büyük bir reklam alınmış. Tabii böylesi bir reklam, benim yazılarımın önemini bir kez daha kanıtlıyor ama olsun, ben yine de uzun uzun anlatmak isterdim. (Yazarların malum sorunu!)
Fakat, yine de üç-beş kelimeyle anlatmak tıpkı reklam filmi ile uzun metrajlı film arasındaki fark gibidir. Ya da ‘‘roman ile şiir’’ gibi düşünebilirsiniz.
Şimdi şairlik, ya da reklam filmi yazarlığı yapmak durumundayım. Yani çook uzun anlatılacak bir konuyu bir kaç saniyede ya da bir kaç satırla dile getirmek gibi bir iş. Yani çok zor. Bir türlü konuya giremiyorum. Anlıyorsunuz değil mi, sıkıntı mı?
Ne diyorduk? ‘‘İnanç ve dua’’dan bahsediyorduk.
İşte bu çok önemli bir mevzuu!
Neden önemli? Çünkü, bugün astrolojik açıdan çok önemli ve de çok büyük enerjilerin yeryüzüne aktığı bir gün. Yaptığım çok özel ve de ince hesaplara göre saat yaklaşık 20:30 civarında Ay, Mars ve Uranüs Birleşiyorlar. Bu birleşime Satürn ve Yükselen (İstanbul'a göre) sert açı yapıyor. Aynı anda Venüs de (Uzaktan) zıt açı oluşturuyor. Yani bir çeşit büyük haç meydana geliyor.
Şimdi astronomik açıdan Ay, Uranüs ve Mars'ın dünya üzerindeki iz düşümleri şöyle; Grönland'ın aşağı kısmı, Brezilya'nın doğusu, Japonya ve Kuzey-Güney Kore ve Pasifik Okyanus'u. Satürn ise aynı anda Endonezya veya Kızıl Deniz'in Güney'ine düşen kısım (Yaklaşık) üzerinde bulunuyor. Tabii bu arada Filipinler ve Avusturalya'yı da unutmamak gerek. Buralarda sularla ilgili bir potansiyel oluşuyor.
Anadolu'nun doğusu ise, sadece Satürn'ün geçiş yaptığı bir bölge. Çok önemli değil.
Öte yandan bütün gezegenlerin eğrileri (İzdüşümleri değil) Pasifik Okyanusu ile Marmara Denizi'nde birleşiyorlar. Bu tabii ilginç bir gök hareketi.
Ama bütün bunlar illa da depremin habercisi değil. Sadece yüksek potansiyelli bir enerjiyi haber veriyor. Yani suikast, karışıklık gibi şeyleri...
Aslında mevcut potansiyeli hazırlayanlar, biz insanlardan başkası değil. Tıpkı dünkü yazdığım yazıda belirttiğim ‘‘balon misali’’ önce dünyanın canına okuyoruz ve de böylesi bir potansiyeli yaratıyoruz.
Mesela ‘‘nükleer enerji’’ en temiz enerjidir, diyoruz. Ve de artıklarını toprağa gömüp en azından 750 sene bir şey olmaz diyerek (Dünya zamanıyla 750 yıl nedir ki?) anlık, kısa vade çözümler buluyoruz. Sonra da ‘‘bizden sonra tufan’’ zihniyetiyle davranıyoruz. (Bizden öncekilerin yaptığı gibi) ondan sonra da ‘‘ah, vah!’’ ediyoruz. Bütün bunlar bizim hazırladığımız dünyanın sahip olduğu bir potansiyel, Tıpkı şişirdiğimiz balon gibi. Ondan sonra da patladı, patlayacak diye korkuyor ve de ne yapacağımızı bilemiyoruz.
Ehhh, her yaptığımızın bir bedeli var. Sonuçlarına da katlanacağız. Bunun sonucuna katlanmamak için yapabileceğimiz hiçbir şey yok, ‘‘dua’’ etmekten başka. Bari doğru düzgün dua edelim. Mesela bugün saat 22:30 sularında oturalım ve ‘‘bize bir şey olmasın’’ diye iyi dilekler içinde bulunalım.
Kimbilir belki böylece dünyaya akan bu yüksek potansiyelli enerjiyi daha yapıcı hale getirebiliriz, diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş