Paylaş
Karganın gözüyle dünya
Yaklaşık üç yıl önce yazdığım bu yazıyı şu sıralarda yaşanılanlarla örtüştüğünü düşündüğüm için tekrar yayınlama ihtiyacı duyup aynen aktarıyorum.
La Fontein, yazdığı masallarında kargayı küçük düşürmüş, tilkinin önünde aptal yerine koymuştur. Bir de karganın yazdığı masal vardır. Peyniri yuttuktan sonra gagasını açmış ve yeri göğüğü çınlatıp tilkiye kaçacak yer aratmış. ‘‘Çenem tutulaydı da istemeseydim şarkı söylemesini’’ dedirtmiştir.
Kargayı tanımayan yok gibidir. Uzaktan fark edilecek iri cüssesiyle her yerde dolaştığı halde kimsenin dikkatini çekmez. Hiçbir şeyden korkmadan rahatça dolaşır. Her yerde gördüğümüz serçe, kumru ve güvercinleri kollayan kediler, iç geçirse bile karganın yanına uğramaz. Avlamayı akıllarına bile getirmezler.
Her gördüğüne sahip çıkmaya kalkışan insan ise, ne avlamayı, ne de süs olsun diye beslemek için yakalamayı düşünür. Hemen hiçbir yaratık karganın peşinde değildir. Ve karga bunu bilir. Her yerde istediği gibi dolaşabileceğini bilmenin rahatlığıyla insanı imrendirecek bir özgürlükle dolaşır.
Düşünebiliyor musunuz, böylesi bir özgürlüğü... Tabii dikkat çekmek, beğenilmek gibi kaygılar taşıyanlar için söylüyorum, bunu.
Zaten özgürlük duygusu, tüm kaygılardan arınıldığı zaman ortaya çıkan bir durum. Kişiye özel özgürlük anlayışından bahsetmiyorum. Kelimenin gerçek anlamında özgür olmayı isteyenlere sesleniyorum. Yoksa, ‘‘ben özgürüm’’ deyip özgür olunmuyor.
Üstelik gelenekler, töreler, öğretiler, kayıtlar ve şartlarla sınırlandırılmış insanın özgürlük duygusunu yakalayabilmesi pek kolay değil.
Öyle ‘‘ben her istediğimi yaparım’’ deyip yapmakla da olmuyor. Çünkü yaparım deyip de yapan kişinin bu fiilinin ardında yapmamakla ilgili bir kaygısı var.
Özgürlük, bütün töreleri, bütün kanunları, bütün değerleri hiçe sayar bir tutum sergilemek de değil. Ayrıca saygısızlıkla özgürlüğü birbirine karıştırmamak gerekir. Üstelik özgürlüğün bilincine ulaşan kişi, (Bunu başarmak pek kolay değil) bütün yaradılmış ne varsa her şeye ve bunların tüm prensiplerine saygı duyar. Çünkü, birliğin şuuruna varmış, hatta tüm hücrelerinde hissetmiştir. Böylece tıpkı karga gibi rahat olur. Her yerde, her koşulda istediği gibi dolaşır, yaşar.
İçinde bulunduğumuz koşullarda ‘‘özgürlük’’ sanıldığı gibi kolay katlanılabilecek bir durum değil tabii. Bu nedenle Neyzen Tevfik etrafına toplanan gençlere ‘‘serseriliğe özenmeyin, serseri olmak zor zanaat’’ demiştir.
Serseri nerde sabah orada akşam deyip düşüncesizce gezen, demek değildir. ‘‘Serseri’’ arapça kökenli bir kelime olup ‘‘ser’’ baş anlamına gelir. Yani başına buyruk, başka hiçbir kayıt, şart ve uydurma değerlerin etkisi altında kalmayıp kendi kendisine düşünen, yaşayan anlamına gelen bir sözdür. Ve tabii böyle yaşamak da pek kolay değil
Necip Fazıl, şu dizeleriyle çok güzel tanımlamıştır;
‘‘Yeryüzünde yalnız benim serseri/ yeryüzünde yalnız ben derbederim/ herkesin dünyada varsa bir yeri/ ben de bütün dünya benimdir, derim’’
Bütün dünyayı kucaklayabilecek engin bir anlayışa sahip olanlar, sahip olma tutkusundan sıyrılıp bütünlüğün içinde eriyenler ancak ‘‘serseri’’ yani özgür olabilirler.
Özgür olanlar artık kendilerini çevrelerindeki diğer nesnelerden farklı görmezler. Dünyayı, insanlığı, ve insanı etkileyen her türlü sorun, artık kendi sorunlarıdır ve yapılması gerekenleri yaparlar. ‘‘Bu benim sorumun değil’’ diyerek kenara çekilmezler. Nerede kendisine ihtiyaç duyulursa, orada olurlar. Birliği, bütünlüğü tehdit eden her şey, kendilerini tehdit ediyor, demektir. Bunun bilinciyle davranırlar. Tıpkı kargalar gibi...
Kargalar grup halinde dolaşmazlar. Fakat, bir karganın tehlike altında bulunduğunu gören diğer kargalar anında birleşir ve tehlikeye karşı daha büyük bir tehdit oluştururlar. Belki görmüşsünüzdür, yuvasından düşen bir yavru kargaya saldırmaya hazırlanan kediler anne karga ve onun çağrısına gelen bir çok karganın olay yerine üşüşüp kedileri nasıl kovaladığını, yavruyu nasıl koruduklarını iuzlemişsinizdir.
Tek başına özgür dolaşan karga kendi türünün geleceğine sahip çıkmak için, kocaman bir sürüyü oluşturabilmekte, kendi yavrusu olup olmadığını düşünmeden var gücüyle mücadele etmektedirler. Çünkü yavruların, karga soyunun geleceği olduğunu bilirler.
Bir zamanlar babam leylek sürüsünün saldırısına karşı kargaların nasıl birleşip ordu gibi bu saldırıya karşılık verdiklerini hayretle izlediğini anlatmıştı. Kendi halinde zararsız dolaşan bu hayvanların biraraya gelip nasıl ürkütücü bir hal aldıklarını anlayamadığını söylemişti. İşte o günden itibaren kargaları dikkatle izlemeye başladım.
Biz insanların hayvanlardan, bitkilerden kısaca doğadan daha öğreneceğimiz çok şeyler var gibi geliyor bana, Yasemin'ce...
Paylaş