Paylaş
Tuhaf bir gün
Bugün kesinlikle karar verdim. Fazla uyumak bana yaramıyor. Kimbilir belki herkes için böyledir. Fakat, yorucu günlerin ardından şöyle keyifli bir uykudan daha iyi ne olabilir?
Aslında ben de tıpkı böyle düşünüyorum. Ve bu düşünceyle erkenden yattım. Şöyle 10-15 saat uyursam, zımba gibi olurum diye düşünüyordum. Veee, beş saat sonra cin gibi uyandım.
Zihnim pırıl pırıl, bedenim enerjik. Kısaca kendimi çok iyi hissediyorum. Hemen doğrulup ayaga kalktım. Önce perdeyi açtım. O da ne? Hava daha aydınlanmamış bile. Hemen saate baktım. 05:30
Nasıl olur, diye kendi kendime bir taraftan söyleniyor, bir taraftan ne yapacağımı düşünüyorum.
Uykusuz ve yorucu geçen bir haftanın üzerine şimdi bu durum olacak şey mi? Fakat, kendimi son derece dinamik ve güclü hissediyorum. Kısa bir tereddüt anından sonra yatıp uyumaya karar verdim.
Belki zihnim ve bedenim kendini çok iyi hissediyordu ama bir de mantık diye bir şey var, öyle değil mi? Hemen yattım. Ve hiç düşünmeden kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Oh! ne iyi yapmışsın, dediğinizi duyar gibiyim. Ama, bu ikinci uykunun ardından saat 11:00'e doğru kalktığımda hiç de iyi yapmadığımı anlamış bulunmaktayım. İşte bu yazı, hiç de yeni olmayan bir keşfimin üzerine çıktı. Yani şimdi öğrendiklerimi hemen size de anlatmaya karar verdim.
Önce iyi olmayan durumdan bahsetmek istiyorum;
Kalktığımda başım kurşun gibiydi. Bedenim ise, tam anlamıyla dökülüyordu. Yataktan kalkmamla yeniden kendimi yatağa bırakmam bir oldu. Gözlerimi kapatıp uykuyla uyanıklık arasındaki bir yerlerde bir süre öylece kaldım. Sonra bugün yapacağım işleri düşünmeye başladım. Kalkmam gerekiyordu. Ve yarım saat kadar süren bir uyuşukluktan sonra yavaşça yerimden doğruldum.
Eh, hiç de fena sayılmam. Giyinip önce evdeki işleri yoluna koyduktan sonra dışarı çıktım. Üzerimdeki tuhaflığı tarif etmem mümkün değil. Ama yine de anlatmaya çalışacağım.
Bir defa yolda yürürken sanki sırtımda onlarca yük taşıyormuşcasına zorlanıyordum. Hemen her tarafım kırılıp dökülüyor. Canlanmam lazım diye içimden geçiriyorum. Ve kendimi fena halde zorluyorum. Fakat, bedenimi canlandırmak o kadar önemli değil. Asıl kafamı toparlayabilmek.
Daha doğrusu bedenimin içine girebilmek. Sanki bedenim ve ben başka başka şeyleriz de bir türlü biraraya gelemiyormuşuz gibi bir duygu içindeyim. Etrafıma baktığım hemen hiçbir şeyi algılayamıyorum. Çevremi, puslu bir sis tabakısının içinden görüyorum. Düşünceler ise, zihnimi tamamen terk etmiş gibi.
Yapılacak işleri düşünmeden otomatik olarak yaptıktan sonra asıl işimin başına geçiyorum. Yani bu yazıyı yazmak için bilgisayarın başına oturuyorum.
Yazmak için bedenimde olmam şart. Nihayet aklıma 'topraklanma' çalışması geliyor. Bunca saat nasıl da aklıma gelmedi? Halbuki daha yataktayken yapsaydım bunların hiçbiri başıma gelmezdi. Bu kadar tuhaf bir gün geçirmezdim. Ve sanki denizde yüzer gibi bir duygu içinde bütün gün dolaşmazdım.
Neyse, hemen topraklanma çalışmasını yaptım. Hani size cuma günü Hürriyet'in 'Süper Cep' ilavesinde anlattığım şu 'beden, zihin, dünya' uygulamasını. Ve tabii sonucunu derhal aldım. Yani şimdi kafam daha iyi çalışıyor. Ce en azından cümleleri biraraya getirmek için fazla zorlanmıyorum. Kendinizi böylesine tuhaf hissettiğiniz günlerde size de tavsiye ederim, Yasemin'ce...
Paylaş