Türkiye zor durumda kalabilirTürkiye neden zor durumda kalabilir, biliyor musunuz? Çünkü, bütün dünya göçmen kuşların avlanmasını yasaklarken Orman Bakanlığı izin veriyor da ondan. Hem de 1948 tarihli ‘‘Göçmen Kuşların Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’’yi Türkiye'nin imzalamış olduğunu unutarak... Hem de kuşları korumak için daha büyük yükümlülükler almış olduğu halde... Ayrıca, 1979 tarihli Bern Sözleşmesi'ni ( atmacaların yakalanması, alıkonulması ve öldürülmesini yasaklayan uluslararası andlaşma) Türkiye, 1984'te onaylıyor fakat, daha sonra böyle bir anlaşma yaptığını tamamen unutup Merkez Av Komisyonu toplantısında, ‘‘atmacaların bölgesel sertifikalandırılmasının araştırılması’’ şeklinde bir karar alıyor ki, bu kararıyla, hem uluslararası sözleşmeye hem de daha önceki sertifikalandırmayla ilgili Danıştay'da açılan davadaki, ‘‘bir defalık olduğu ve bir daha tekrarlanmayacağı’’ savunmasına ters düşerek.Tabii bunların dışında RAMSAR, RİO ve daha başka uluslararası sözleşmelere imza attığını unutarak 28 Temmuz 1998 günü Merkez Av Komisyonu (MAK) toplantısında sayıları zaten hayli azalmış olan göçmen kuşların haftanın yedi günü avlanmasına izin veriyor. Daha doğrusu bıldırcın, üveyik gibi kuşlar için haftanın yedi günü, yaban kazı, yaban ördeği, çulluk gibi kuşları ise haftanın beş günü avlanmalarını serbest bırakıyor. Bütün bunların sonucunda düşüncesizce alınan bu kararlar, yaban hayatını yok etmekle kalmayıp uluslararası platformda Türkiye'yi de zor durumda bırakacak gibi görünüyor. Üstelik zavallı göçmen kuşların kilometrelerce yolu katedip ülkemize nasıl geldiklerini biliyor musunuz? Pek çoğu yolda gelinceye kadar zaten telef oluyorlar. Mesela Karadeniz'i baştan başa ‘‘cephe göçü’’ şeklinde tanımlanan bir uçuşla geçip yorgun argın Karadeniz kıyılarına ulaşıyorlar. Hele bir de yağmurlu bir günde gelmişlerse (Çoğunlukla Karadeniz yağmurlu olur) tüyleri kanatları ıslanmış ve yorgunluktan uçacak halleri kalmamış bu minicik hayvanlar kıyıya konup sığınacak bir çalılığa koşturuyorlar. Bu sırada martı ve kargalar hemen üzerlerine çullanıp oracıkta pek çoğunu avlıyorlar. Ancak, çalılık bulup saklananlar kurtulabiliyor. Tabii bu arada kuşları görenler de fazla yorulmadan elleriyle toplayabiliyorlar. Bu durum, kuşların kaderi ve doğal dengeyi sağlayan bir unsur. Eli tüfekliler katlediyorFakat, hangi aklıbaşında, spor amaçlı kuş avına çıkan avcı, bu yorgunluktan bitap düşmüş ve uçacak hali kalmamış kuşlara tüfeğini doğrultup ateş eder? Zaten bilinçli avcılar böyle yapmıyor. Kuşlara soluk alacak, dinlenecek, yeniden uçabilecek zamanı tanıyor. Ancak, bilinçli avcılardan daha çok eli tüfekliler diye tanımlanan avcılar var. Onlara avcı yerine katil demek daha doğru olur herhalde... Çünkü, ‘‘eli tüfekliler’’ denilen canilerin, teyp, ışık ve her türlü avcılık prensiplerini bir kenara atıp hareket eden bütün nesnelere ateş eden, kuluçkaya yatıp yatmadığına, yavru olup olmadığına aldırış etmeyip öldürdükleri biliniyor. Hatta kuşlara öylesine akıl almaz tuzaklar kuruyorlar ki, avcılık kurallarını tamamen hiçe sayıyorlar. Mesela, gece teyleriyle bir tarlaya gidip teybin hoparlörünü balonla yukarı gönderiyor ve civarda ne kadar kuş varsa hepsinin oraya toplanmasını sağlıyorlar. Tabii ondan sonra da kolayca avlıyorlar. Buna avlanmak değil, katliam denir. Bu katliamların diğer bir şekli de güçlü ışıklar sayesinde yapılıyor. Projektörlerin ışığına gelen kuşları öyle bir avlıyorlar ki, bir gecede yüzlercesini öldürebiliyorlar. Ve bunları yapanlar, ne ihtiyaç için, ne de karnını doyurmak için yapmıyor. Sırf zevk için, öldürme zevkini tatmin etmek için (Ne çeşit bir zevkse), soyunu tükettiğini düşünmeden yapıyor. Zaten ilaçlar, sanayii, orman yangınları, sulak alanların kurutulması ve çevre kirliliği yüzünden bir çok tür kaybolup gitmiş, sayıları azalmış olan kuşların topyekün ortadan kalkacağını hiç düşünmeden, tam techizat silah ve tuzaklarını kuşanmış olarak avlanıyorlar. Ve şimdi bunlar, Orman Bakanlığı'nın izniyle rahat rahat avlanacaklar. Eskiden de tıpkı böyle avlanıyorlardı fakat, hiç olmazsa avlanmaları haftanın üç günüyle sınırlıydı ve bagaj limiti sadece bir günlüktü. Yani bir avcı iki gün üst üste avlansa bile geri dönerken bagajında sadece bir gün için izin verilen miktarda kuş bulundurabiliyordu. Son alınan bu kararla hem avlanma süresi haftanın yedi gününe çıktı, hem de bagaj limiti yedi gün oldu. Bu demektir ki, sınırsız avlanabilecekler ve kimse bunun hesabını soramayacak. Böylece sayıları zaten çok azalmış olan kuşlar top yekün ortadan kalkacaklar. Bu işten çıkarı olan zevk düşkünleri ile silah satıcılarının dışında herhalde bu kararı alanların da çıkarı olsa gerek ki, hiç de usule uygun olmadığı halde kuşların katliam fermanını imzaladılar. Fakat, bu işten Türkiye'nin hiç bir çıkarı olmadığı gibi millet olarak büyük zarar göreceğimiz gün gibi ortada. Bu nedenle Orman Bakanlığı'nın bu uygulamasına Çevre Bakanlığı'nın müdahale etmesi, Sayın Başbakan'ın karşı çıkması geriyor. Hatta Cumhurbaşkanı'nın bizzat bu işe el koyması şart. Çünkü, Rio Sözleşmesi'ni imzalamaya Sayın Cumhurbaşkanı'nın bizzat kendisi gitmişti. Daha da ötesi doğal bir kuş cenneti olan Türkiye'nin yaban hayatını korumak hepimizin görevi. Yasal olmayan bu karara hep birlikte karşı çıkmalıyız, diyorum, Yasemin'ce...