Paylaş
Depremin ikinci günü akşamı yola çıktım ve gece yarısı Yalova'ya vardım. Gemiden indiğimde ilk karşılaştığım ölümün kokusuydu.
İyice hassaslaşmama neden olan karanlığın içinde Çiftlikköy'e doğru ilerlerken gökyüzünün rengi dikkatimi çekti. Gecenin alışılmış renginin dışında bir tuhaflık vardı. Sanki bir ressamın fırçasından fırlamış gerilim tablosunun içindeymişim gibi bir duygu uyandırıyordu.
Annem, ablam ve ailesini sağ-salim bulmuş olmanın verdiği gevşeme duygusuyla uyuklamak üzereyken ablam sözleriyle oturduğum yerden doğruldum. Deprem anını şöyle anlatıyordu;
‘‘Büyük bir korkuyla çoluk-çocuk evden fırladık. Kendimizi dışarı attığımız anda gökyüzünün bembeyaz olduğunu gördük. Ne olduğunu anlayamadığımız parlak beyaz bir ışıkla parlıyordu. Sanki 'Samanyolu' aşağı inmiş gibiydi. Gökyüzünü hiç böyle görmemiştik.’’
Sabahın erken saatlerinde kalkıp çocuklarla birlikte (Şu andaki endişem yüzünden onları hiçbir yerde bırakamıyorum) keşfe çıktık. Önce Yalova'nın içinde dolaştıktan sonra gazeten gelen Ersin Kalkan, Gözde Günaydın ve Yusuf Uçak'la buluştuk ve birlikte felaket bölgelerinde dolaşmaya başladık.
Sahil boyunca yerle bir olmuş yazlıkların, sitelerin önünden geçerek Karamürsel ve Gölcük'ten sonra Değirmendere'ye vardık.
Yol boyunca gördüklerimi, yaşadıklarımı ne kelimeler, ne de fotoğraflar tarif etmeye yetmez. Televizyonda ve gazetelerde görünenler bu büyük felaketin sadece bir tek boyutunu anlatıyor. Diğer boyutlarını ne görüntülemek, ne de anlatmak mümkün değil. Ancak yaşıyorsunuz, hissediyorsunuz ve bütün bunlardan öyle bir etkileniyorsunuz ki, nasıl anlatacağınızı bilemiyorsunuz. Ama, bunların bazılarını anlatmak zorundayım.
ÖLÜM MARMARA’DA
Felaketin görünen boyutlarının dışında bir de görünmeyen tarafı var ki, yakın bir gelecekte görünür hale gelecek.
Ölen binlerce kişinin acısıyla içimiz kan ağlıyor. Fakat, sabır ve metanet içinde bulunmalı, hayatta kalanlara yardımcı olmalıyız. Çünkü, bu felaketin bilinmeyen boyutlarını yaşayan onlar. Hem yakınlarını kaybetmiş olmanın acısını yaşıyorlar, hem de hayatta kalma savaşı veriyorlar.
Durumları öyle perişan ki, neye ihtiyaçları olduğunu bile anlatamıyorlar. Ne anlatacakları kimse var, ne de düşünecek durumları...
Enkaz altında sıcağın etkisiyle hızla çürüyen cesetlere ortalıkta kokuşan yiyecekler, çöpler, dışkılar ilave oluyor. Su ve temizlik malzemelerinin olmaması her türlü hastalık için uygun bir zemin hazırlıyor.
Her geçen dakika ağırlaşan koku, ‘‘hastalık’’ın kapıda olduğunu gösteriyor. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti'nin yıldız haritasında şu anda ‘‘Neptün’’ sert açı yapıyor. Bu da hastalıklar ve salgınlara işaret ediyor. Yani hastalık kapıda.
Bunun önlemi en kısa zamanda alınmazsa, depremin ardından bir de ciddi boyutlarda salgın felaketiyle karşı karşıya kalabiliriz. Derhal ilaçlama, dezenfektan, temizlik malzemeleri ve de çöplerin kaldırılması için harekete geçmek gerek. Tabii bu arada salgınlara karşı acilen ‘‘aşı’’lanmakta yarar var.
Türkiye'nin üzerinde astrolojik açıdan Jüpiter'in etkisi yardım ve ihtiyaçlar konusunda bolluk olacağını gösteriyor. Ancak, Neptün, salgın hastalıkların dışında hırsızlık ve yağmacılık gibi kayıplara da işaret etmekte. Bunun üstesinden ancak, iyi bir organizasyon ve tedbirler geliştirerek gelebiliriz.
ACİL İHTİYAÇLAR
Çağlayan Karakuz; ‘‘Gölcükten geliyorum lütfen bu maili okuyun’’ diye mesaj geçmiş ve şunları söylüyor;
Gölcük'e yardım için gidip süt ve reçel götürdüğümüzde organize bozukluğu yüzünden ekmek ve yiyeceklerin ortalıkta dağlar gibi durduğunu görüp Kaymakam ile görüştük. Acil ihtiyaçları şunlar;
- çöp torbası
- bebek bezi
- bebek maması
- pişik kremi
- sabun
- temizlik malzemesi
- steril ilaclar
- ceset torbası
- dezenfektan ilaçlar
- bayan pedleri (orkid)
* * *
Bir diğer e-mail ise, yaralılar için;
Florance Nightingale hastaneleri depremzedelere şcretsiz bakıyor ve ameliyat ediyormuş.
Ancak sanırım bunu yeterince duyurmadiklarından diğer hastaneler hastalara yetişemezken bu hastaneler bos duruyor. Lütfen bunu duyurarak hastaların yönlendirilmesini temin edelim.
Paylaş