Paylaş
İsveçli Yönetmen Roy Andersson’ın “Du Lavande (You, the Living - Siz, yaşayanlar...)” filmi Goethe’nin bu dizesiyle başlıyor.
Lethe, Yunan mitolojisinde yeraltı tanrısı Hades’in ölüler ülkesindeki bir ırmağın adı. “Unutuş ırmağı”nın...
Efsaneye göre, bu nehirden su içenler, önceki yaşamlarını, geçmişlerini unuturlar.
Bir yoruma göre de çektiği acılar, kötü hatıralar silinir, sadece geçmişlerindeki güzel şeyleri hatırlarlar.
İçine girdiklerinde nehir, geçmişlerini silene kadar onları öldürür, öldürür... Ardından yeni bir başlangıç yaparlar.
Yaparlar da... Acaba bu yeni başlangıç, onların huylarına, alışkanlıklarına, dolayısıyla eski yaşamlarına aynen dönmelerini önleyebilir mi?
* * *
Andersson, bu “yeni başlangıç”ı filminin farklı sahnelerinde önümüze koyuyor.
Sıkıcı, bildik, tekdüze bir barın sisindeki barmen, “Son siparişleri alıyoruz” uyarısıyla tezgahın üstündeki gemici çanını çalıyor mesela.
Ardından “Yarın yeni bir gün” diye bağırıyor, o ana kadar donuk, sessiz-sedasız, bungun, “yaşamıyor gibi” solgun görünen müşterilerine...
Hepsi kurulmuş gibi ayağa kalkıyor, bara koşturuyor.
Zira o hayatta tek umut, tek çare, yarının yeni bir gün olması... “Son siparişler”...
Ama o “yeni gün”ün, o günü getirecek tek çare olan insanların (kendilerinin) “eski hâlleri”nden bir milim oynamadan gerçekleşmesini bekliyorlar.
Gökten inmesini, belki topraktan fışkırmasını, bir mucizeyi...
* * *
Olmuyor, gelmiyor o gün tabi. Ve yeni günü sadece rüyalarında görebiliyorlar.
Tamamen rutin düzenlerini ifa etmek üzerine kurdukları yaşam pratiklerini yapay ve duygusuz hale dönüştüren bu insanların, birbirleriyle iletişim kurabildikleri, hep beraber hareket edebilecekleri tek yer de rüyalar.
Ancak insanî duyguları, empatiyi, ilişkileri gittikçe silikleştiren hayat tarzları, “yeni gün”ü hayal edilen bir rüya olmaktan çıkarıp, o periyodik kâbusa dönüştürüyor.
* * *
Filmin bir sahnesinde, geçmişi unutmayı ve o “yeni gün”ü getirecek “Lethe (Unutuş)” treninden iniyor insanlar... Unutuş ırmağından geliyorlar yani.
Lâkin yine işlerine-güçlerine koşturuyorlar, o dumanın, o koyu sisin içinde...
Ertesi gün yine İsveçli Death Metal grubu Dark Tranquillity’nin Lethe şarkısındaki bruthal, yaralı çığlığının peşindeler:
“Yok eden, parçalayan suyundan ver bana /bomboş ama güçlü olan
unutkanlığın tatlı merhemini, umursamazlığını ve lütfunu ödünç ver bana Lethe.”
* * *
Filmlerini, filmlerinde aktardığı dünyayı, arızalı “medeniyet”i izlemeyi çok sevdiğim Andersson, o âlemi İsveç coğrafyasının solgun, pastel (ama harika) paletiyle canlı renklerden uzak, grotesk ama şiirsel, masalsı bir çekimle anlatıyor.
“Siz, yaşayanlar” Andersson’ın “Yaşayanlar Üçlemesi”nin (¹) ilk filmi.
Onun dünyası, insanın kendisi dışında her şeyi önemsiz gördüğü, ötekileştirdiği, uzak durduğu noktada başlıyor.
Uygarlık etiketinin yapışkanlığındaki mini mini hayatlarda, insanların, duyguların, vicdanın da kuruyabileceğini gösteriyor.
Yabançılaşma, uzaklaşma, duygu buzlaşması yahut en azından duyguların “unutuş”un kalın şalıyla örtülmesini, insanların yaptıklarıyla, eylemleriyle sergiliyor.
Empati yoksunluğu, umursamazlık, bencillik, duyarsızlık, durgunluk, yalnızlık, kibir, küçümseyiş, alaycılık, şiddet, kabalık, bağdaşmazlık, aç gözlülük, bayağılık, absürdlük, endişe...
Filmlerinde insancıl, içinizi kıpırdatan anlara da yer veriyor.
Lâkin onlar, bir tren penceresinden bir an görünen silüetler, hızla geride bırakılan küçük istasyonlar...
Ve sonuçta o soru asılı kalıyor:
Hemen her fâniyi kuşatan tüketimin, çalışma hayatı normlarının, hurda kuralların, paslı alışkanların, yasayla belirlenmemiş yasakların, toplumsal beklentilerin sağnağı altında kendi başımıza ürettiğimiz hayat tasarımı adına, nelerden taviz veriyor, hangi insanî özelliklerden vaz geçiyoruz?
* * *
Yazımın finalini, filmdeki yaşlı kadının iki büklüm duasıyla getireyim:
“Tanrım, sadece kendilerini düşünenleri affet. Aç gözlü ve bayağı olanları affet.
Yüce tanrım, affet onları, affet onları. Ve tanrım, aşağılayanları ve hakaret edenleri affet.
İşkence yapan ve öldürenleri affet. Sahtekârları, yalancıları ve iki yüzlüleri affet.
Gerçekleri halkından saklayan hükümetleri affet.
Kalpsizleri, acımasızları ve sağduyusuz davrananları affet. Lütfen tanrım, onları affet.
Çok ağır hükümler veren ya da masumu mahkum eden mahkemeleri affet. Onları affet.
Halkı yanlış yönlendiren gazete ve televizyonları affet. İnsanların dikkatini önemli şeylerden önemsiz şeylere yöneltenleri affet.
Ey tanrım, onları affet. Onları affet.”
(¹) Yaşayanlar Üçlemesi: “Siz, yaşayanlar”, “İkinci Kattan Şarkılar”, “İnsanları seyreden güvercin”
Paylaş