Paylaş
Ankaralı olmayan şairler sanki “icapçı”ydı zaten o zamanlar, nöbete gelmişlerdi.
Şimdi “ayrıldı” çoğu.
Kimi şehirden, kimi hayattan...
Gittiler, Attila İlhan'ın deyişiyle "sıralı sırasız".
* * *
Şair, yazar Melih Cevdet Anday 12 yıl önce bugün, 28 Kasım’da öldü.
Hani, Orhan Veli’nin “en yakın arkadaşlarım” dediği, Melih Cevdet’le Oktay Rıfat:
“13’te Oktay Rıfat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım. /17 yaşında bara gittim.
/18’de rakıya başladım ve şarkı söylemesini çok sevdim.”
* * *
Üçü de hep sevdalı.
Öyle ki, sitem bir yana, huşuyla itiraf ediyor Orhan Veli:
“Şu anda dışarda yağmur yağıyor /Ve bulutlar geçiyor aynadan
Ve bugünlerde Melih’le ben /Aynı kızı seviyoruz.”
Bildiği dilleri, aşka çeviriyor zaten Anday.
Edgar Allan Poe’nun o ünlü Annabel Lee şiiri, onun aşılamaz çevirisiyle yerleşiyor Türkçe’ye:
“Sevdadan yana kim olursa olsun /Yaşça başça ileri /Geçemezlerdi bizi...”
* * *
Doğan Hızlan, Aydın Doğan Vakfı Ödülü’nü alan Anday’ın evine gitmiş, 2000'de, ölümünden iki yıl önce.
Anday, Kadıköy Barlar Sokağı’ndaki evinin penceresinden sokağa bakıyormuş çoğu zaman. Eğlencesiymiş:
“Çünkü” demiş, “Buradan geçenlere bakıyorum, onlara bir meslek ve bir hayat yakıştırıyorum”.
Belki de yazarlık, insanlara hayat yakıştırmak biraz da... Çoğu insanın düşünde bile göremeyeceği, hayatlar üretmek.
Baskıdan, vefasızlıktan, parasızlıktan kendilerine yakışan bir hayat süremeseler de çoğu kez...
Yakışıklılıkları biraz da ondan. “Hayat”larından…
Anday’a şiir olan, şu solgun ama netliğini yitirmeyen fotoğraftaki gibi:
“Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar,
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
(...) Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz...”
“Ölenin kısa bir süre önce yaşadığını düşünmek, her zaman şaşırtacaktır bizi” diyor, Anday.
O şaşkınlık, aslında anılara...
Ölümle birdenbire “anı” olan, hayatlara.
* * *
Oruç Arıoba der ya; “Bir şairin gözleri kapanınca, dünyada görülecek şeyler azalır.”
Azaldı bu şehir de, onlar gidince...
“Hiç” gibi ortada kaldık:
“Ben hangi şehirdeysem /Yalnızlığın başkenti orası...”
Paylaş