Paylaş
Neden hiç kıpırtı yok belediye meclisinde? Üyeler neden tedbir almadan oturuyorlar?
Çünkü yağmur geliyormuş bugün. Üyeler neden yeni düzenlemeler yapsınlar?
Yağmur geldi mi bir kez, zaten düzeni-düzensizliği o sağlar. (Odur kabahatli, o olur herşeyin suçlusu...)
Ünlü konuşmacılarımız nerde peki, neden her zamanki gibi söylev çekmiyorlar?
Çünkü yağmur geliyormuş bugün, yağmur, sağanak pek aldırmaz lafa söze...
Neden bu beklenmedik şaşkınlık, bu kargaşa? (Nasıl da asıldı yüzü herkesin)
Neden böyle hızla boşalıyor sokaklarla alanlar, neden herkes dalgın dönüyor evine?
Çünkü hava karardı, yağmur yağmadı. Ve haberlere göre, yağmur diye bir şey yokmuş artık.
Peki, biz ne yapacağız şimdi yağmur, sel olmadan?
Bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza...
Mazur görün beni...
Constantino Kavafis’in her okuduğumda, mırıldandığımda yeniden hayran ve dilsiz kaldığım “Barbarları Beklerken” şiirinden mülhem, dün yine gökyüzünden inip kenti basan o koyu bulutların altında, “Yağmurları Beklerken”ki hallerimizi düşündüm.
Haddim olmadan, “barbarlar” sözcüğünü -affınızla- “yağmurlar” yaptım. (Hani o sıcacık “Il Postino (Postacı)” filmiyle bi güzel kayda geçmiştir ya; “Şiir, yazanın değil, ona ihtiyacı olanındır”)
* * *
Ama yağmurlar yıllardır, tüm suçu “barbarlara atan”, onlar gidince de “Yahu, şimdi ne çözüm bulacağız” diyen yöneticileri hatırlatıyor bana.
Trafik tıkanır, yağmur-kar varsa oh ne rahat. ; “Doğanın tabiatı böyle, bize ne” der, çıkarsın işin içinden... (Ne cümle ama)
Kimse her yağmurda göle dönen alt geçitlerde imalat hatasını kabullenmez. Altına da, üstüne de alınmaz...
Mazgalların, ızgaraların, rögarların, eğimlerin filan yetersiz/düzensiz olduğunu, ihtiyacı karşılamadığını filan söylemez.
Çünkü yağmur, zaten “bir çözümdür” yerel yöneticiler için.
Aniden bastırmıştır, mevsim ortalamalarının bilmem kaç katıdır, doludur-boştur... Sıralanır mazeretler, bahaneler teker teker.
* * *
Bazen de tersi olur, “yağmurları beklerken”...
Yağmaz, o meşhur Ankara kuraklığındaki gibi.
Susuzlukla kavrulur, kesintilerle boğuşur yaz boyu koca şehir.
Sorun bu kez de yağmayan yağmurdur.
Kimi yağmur duası önerir, kimi latifeden mi gerçek mi bilinmez, yağmur bombası...
Sorun da, sorumlu da yine “yağmur”dur.
* * *
Madem Kavafis ile başladım, yine onun dizeleriyle bitireyim: (Hem “Varsın yağsın küçük hanım” yazım nedeniyle, “Ankara’yı gıpgri yapmışsınız, neredeyse Ankara’yı sevdiğimiz için özür dileyeceğiz” yorumlarıyla içten sitem eden okurlarımıza da, bir nebze arz-i halimi aktarmış olurum)
“Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma...”
Ben bu dizeleri, bu döngüyü kıracağım, hem tam 20 yıl önce verdim kararımı...
Yağmuru, sanırım 10, olmadı 15 yıl sonra başka yerde bekleyeceğim.
Olsun varsın, Orhan Veli “İlk yemişini bu sene verdi, Kızılcık /Üç tane; Bir daha seneye beş tane verir; Ömür çok, Bekleriz; Ne çıkar?” diye dizelenip, “İlâhi kızılcık!” desin bana...
Paylaş