Paylaş
Martin Luther King’in düzenlediği iş ve özgürlük için Washington Yürüyüşü başkente ulaşmış.
King’in o ünlü “Bir Hayalim Var” konuşmasının ardından kalabalık kıpır kıpır:
“Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır. Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var...”
* * *
National Mall ulusal parkında, Lincoln ve Washington Anıtı arasındaki Reflecting Pool çevresinde 250 bini aşkın protestocu var.
Kürsüde, takım elbiseleri, papyonları, kravatlarıyla iki dirhem-bir çekirdek siyahi görevliler göze çarpıyor.
İçlerinden biri mikrofona yöneliyor ve “Mr. Bob Dylan...” diyerek, 21-22 yaşındaki genci kürsüye davet ediyor.
Ağız armonikası ve gitarıyla, biraz müsamere havasında kürsüye çıkan Dylan, “Çok özel bir arkadaşımı davet ediyorum şimdi” diyor.
Ve yaşıtı Joan Baez geliyor. Latin melezi. Güzelliği gece gibi...
O dev kalabalığın karşısında, “çoluk çocuk” hâlleri de çok güzel.
* * *
Dylan aynı yıl unutulmaz şarkıları arasına yerleşen “Blowin’ in the Wind”i çıkarmış.
“Nice denizlere yelken açmalı ki beyaz güvercin /Gün gelip kumda yatabilsin,
Nice zaman uçuşmalı ki mermiler /Sonsuza dek yasaklanabilsin
Yanıtı dostum, esen yelde, Esen yelde yanıtı...”
Dylan ve Baez o şarkıyla düet yaparken, nefesleri birbirinin yüzünde esiyor.
* * *
Aşkları, -öyle uzun sürmese de- esti-estirdi...
Baez’in 10 yıl sonra, 1975’te yazdığı “Diamonds & Rust (Elmaslar ve Pas)” şarkısına da yansıdı:
“On yıl önce /Sana kol düğmeleri almıştım /Sen bana bir şeyler getirmiştin
İkimiz de biliyoruz anıların ne getirebileceğini /Elmaslar ve pas getirirler
/Sen patladın sahnede /Halihazırda bir efsane /Orijinal serseri
Yolunu kaybedip kollarımın arasına geldin /Ve orada kaldın
(...) Washington meydanındaki /Nefesimiz beyaz bulutlar gibi çıkıyor
Karışıyor ve asılıyor havada /İkimiz de o an orada ölebilirdik
/Evet seni yürekten sevdim /Ve eğer bana elmaslar ve pas öneriyorsan
Ben çoktan bedelini ödedim...”
* * *
Youtube’dan izleyin Dylan&Baez’i...
“Bir ‘ömür’ nasıl dolu dolu bir ‘hayat’ olur” diye sorun kendinize.
Sonra “Peki, ya 75’inde hayat nasıl olur?” diye hayal edin, aklınız başınızda, başınız ayaktayken...
Ben sordum.
Yanıtı, “Esen yelde dostum, esen yelde...”
* * *
Dylan şimdi 75 yaşında... Bu kez Nobel Ödülü ile gündemde.
Ödüle, “Amerikan şarkı geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı getirdiği” gerekçesiyle layık görüldü.
Ama ona kimse ulaşamıyor...
Ne Nobel Akademisi’nin ısrarlı telefonlarına yanıt veriyor, ne de basına açıklama yapıyor.
Kızıyorlar ona, çok kızıyorlar; İnsan bi "Merhaba" der, teşekkür eder, di mi üstadım!
Kimi, yazdıklarının “şiir” olmadığından dem vuruyor, kimi Nobel Komitesi’ne bir selam bile vermediği için onu “kaba, kibirli, küstah, moruk” buluyor.
Baez’in Dylan’ı anlattığı “Diamonds & Rust” şarkısında, “Benim şiirselliğim berbat demiştin” mealinde bir cümle var.
Belki Dylan da yazdıklarını kitabına uygun “şiir”ler olarak görmüyor... Belki Nobel'i, Mabel sakız kadar bile önemsemiyor... Belki astı eleğini, indirdi kepengini... Kimbilir?
Lâkin bu mevzuda benim fikrimi sorarsanız...
Yanıtı, “Esen yelde dostum, esen yelde...”
* * *
Zaten aklımda, üç yıl önce hayata veda eden Ahmet Erhan var:
“Yağmurlar da diner moruk /Gökyüzüne bakmayıveririz bir gün
(...) Sen hiç Bob Dylan dinledin mi /Hiç dün gece dinledin mi
Saatler moruk, saatler... ne olmuş saatlere /kurmayıveririz bir gün
Moruk diyorum artık benimle büyüyenlere.”
Dylan ne kelime, asıl bizden önce yaşlanan dünyaya, vicdana moruk diyorum...
Mırıldanışım esen yelde dostum, esen yelde...
Paylaş