Uzun yol

BİZ Ankaralılar plansız yaşamaya alıştık.Trafikte mesela, iki gündür metro bağlamında değinmeye çalıştım.

Kent plansız olursa, kentli nasıl plan yapsın, değil mi...
Ama mevsim yazsa, mevzu tatilse başka.
Hemen herkesi “tatil planı” sevdası sarar.
Karayolları haritaları serilir halıya.
Oteller, moteller, pansiyonlar, Google’lanır.
Hatta gitmese/gidemese de...
“Plan”, ertesi yıla kalır.
* * *
Bazen planladığı ile bulduğu tatil uyuşmaz.
Çoğu kez de, evdeki hesap tatile uymaz.
Bazısı tatile “ev”i taşır, yanında.
Bazısı her yıl “tatil evi”ne, yazlığına taşınır.
* * *
Ben gidilen yer kadar, gidilen yolu da önemserim.
Hatta varılacak yerden çok, “yola çıkma” duygusuna heveslenirim.
Hani Seneca demiş ya:
“Nereye gittiğin değil, nasıl gittiğin önemlidir”.
Evet, seyahat varılan yer kadar, gidiyor olmakla, gidilen yol(uy)la da keyifli belki.
“Kalk gidelim” nidasıyla...
Ve mümkünse bavulsuz.
* * *
Gezgin hayallerim o nedenle çoğu kez adressiz.
Ama “yol”a hep heves ederim.
O nedenle uçakla seyahat, bana gezi gibi gelmez pek.
Şairin dediği gibi, “her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne güzel” de...
Pencereden rüzgarla geçen “yol manzaraları” olmadan.
Durup, gerinip, az konaklamadan.
Yolda farklı lezzet duraklarından tatlar almadan.
Yani yolu yaşanmadan nasıl içselleştirilebilir ki uzaklar?
Eğer hala “uzak” bir yerler, “uzaklar” varsa...
Yazarın Tüm Yazıları