Paylaş
Milyonlarca insanın ölümüne keyifle-hevesle imza atan, iktidara yürürken terör uygulayan, terörü bir taktik olarak kullanan Adolf Hitler’in sözleri bunlar.
Yani koskoca bir milleti, onlarca ülkeyle topyekûn savaşa sokan, ırkı, düşüncesi, hatta cinsel tercihi nedeniyle insanları soykırım kuyruklarında sıralayan, tarihin en kanlı, en acımasız diktatörü...
Yarım asır sonra stratejisini benzer “özdeyiş”ler üzerine kuran... Ulaşacağı “zafer”i, yönünü, korkunç bir netlikle özetlenen bu cümledeki gibi zalim, iğrenç bataklıklarda arayan terörü yaşıyoruz.
* * *
Her türden terörün amacı, bu cümledeki kadar net.
Yüzyıldır üzerine yerleşmeyi planladığı sacayağı da aynı...
Toplumsal nefreti, düşmanlığı körüklemek.
Böylece, en acımasız, ölümcül şiddeti bile, “karşı” kutuplarda “haklı”, hatta alkışlanan “şiddet” gibi algılarla, “Oh olsun”larla beslemek.
Akıldışı, demokratik, adil, hatta yasal olmayan, intikama dayalı arayışlara, düşüncelere zemin hazırlamak.
Farklı hedefler-yerlerdeki şiddet eylemleriyle korku ve paniği hayatın her alanına yaymak, insanların hayatını normal seyrinden saptırarak, günlük işleyişi durdurmaya çalışmak.
Devleti, yetkilileri, güvenlik kuvvetlerini aciz, halkı çaresiz göstermek.
Güven duygusunu yok etmek.
Ve elbette yaratılan kaosla, vicdanı, sağduyuyu işlemez hale getirmek.
Tam bu noktada Hitler’den, girişteki “vecize”sinin devamı geliyor zaten:
“Ben sizi vicdan olarak adlandırılan hülyadan azat ediyorum”.
Yani diyor ki, “Boşverin o hayâli, işe yaramaz vicdanı, bizim yolumuzda her şey mübahtır...”
* * *
Kendince, zalimliğince “doğal”dır... Öylesine korkunç şeyleri vicdanı, sağduyuyu işlemez kılmadan, zorbalığı egemen kılmadan yapamaz/yaptıramazsın.
Zaten terörün, şiddetin hayatı, insanı yoğun olarak vurduğu demlerde, vicdan, sağduyu-aklıselim de yaralanır, ağır yaralanır.
Bağrımız, iyiyle kötünün, elcille bencilin, cesaretle korkunun, merhametle şiddetin, sevgiyle nefretin, adille zalimin, gerçekle yalanın, despotla demokratın boğuşma minderine döner.
Ve insani içişlerinde, neyin neyi, kimin kimi tuşa getireceği insana göre de değişebilir, duruma göre de...
* * *
Vicdansızlığın, şiddetin hayatın ortasına yerleştiği böylesine yaralı anlar, o minderle birlikte, insan olmanın anahatlarını oluşturan bir çok değeri kaldırabilir ortadan.
Sağduyulu davranmak, vicdanlı olmak çok da kolay değildir böyle demlerde, ötesi bizim koşullarımızdaki ülkelerde.
Zaten iyi, dürüst, merhametli, adil, cesur, diğerkâm olmak da zor zamanlarda kıymetlidir, değil mi? Zor ama kıymetli...
Bunu, hangi durumda, ne kadar başarıyoruz, aynaya bakıp bu soruya yanıt vermemiz de zor.
* * *
Her ülke teröre güvenlik güçleriyle müdahale eder, teröre karşı güç kullanır.
Bu yazıda derdim, meramım o değil.
Bir birey olarak, şiddetin, terörün yaşamın her alanına kuvvetle sızabildiği bir hayata karşı, sırtını vicdana, adalete, hakikate dayayan düşüncelerle mücadele etmek, şu an, ne kadar mümkün bilemiyorum.
Lâkin iyi bir insan, sağlıklı-adil-demokratik bir toplum olmanın yolu da, kalıcı bir çözümün istikameti de, hep böylesi düşüncelerin, hem aklıselimin, hem hissiselimin semtinden geçiyor.
Nefreti çok iyi bilen, ama sevgiyi unutan insan, önce kendini yok eder.
Paylaş