Paylaş
Ki, onların çoğu da kitap satın alamayan, çalışacak mekan bulamayan yoksul öğrencidir.
Kütüphaneye “kitap okuma”ya giden sayısı eminim, 300’ü zor bulur.
* * *
Sanıyorum dört yıl kadar önceydi.
Öğretmenler Günü’nde dönemin Milli Eğitim Müdürü Murat Bey Balta bir grup öğretmenle dönemin valisi Kemal Önal’ı ziyaret etmişti.
O görüşme sırasında bir okul müdürü “Ankara Okuyor” kampanyasına değinmişti.
Kampanyayla öğrenciler okullarında 20 dakikayı kitap okumaya ayıracaklardı.
Ama okul müdürü yakınmıştı:
“Öğrenciler okumak yerine, test çözmek istediklerini söylüyorlar.”
* * *
Çünkü sistem böyle. Sistem test’ere...
Test çözecekler, “başaranların” çoğu ideallerine, ilgilerine göre değil puanlarına göre bir yerlere girecekler.
Belki bazıları bir kitap okumadan mezun olacak.
Sonra biz onları görünce şöyle diyeceğiz:
“Hepsi okumuş çocuklar.”
Hani Sait Paşa yıllar önce demiş ya:
“Böylesi cehalet ancak tahsille mümkündür.”
* * *
Biz test dönemine denk gelmedik çocukluğumuzda.
Belki de test’erelenmediğimiz için, okumayı sevdik.
Kaptan Nemo’yu ilkokulda denizler altında 20 bin fersaha inerek tanıdık, sonraki hafta çıktık 80 Günde Devrialem’e.
Mike Hammer’dı, Aziz Nesin’di, Tom Sawyer, Robin Hood, Sait Faik’ti...
Okurduk, ulaştığımız her kitabı.
Belki ondandır; hayallerimiz, internetsiz, televizyonsuz, telefonsuz hatta atlassız bir ülkede, dünyayı dolaştı.
* * *
Ama derste kitap okurken yakalanırsak, azarlanırdık.
Bazen el koyulurdu okuduğumuz kitaba.
Bazen yırtılırdı...
Düşünüyorum da...
Basılmamış kitabın imha edildiği ülkede, “37 bin örgüt üyesi” hiç fena değil aslında.
Paylaş