Paylaş
İster politikada olsun ister sporda, bazen stil herşeydir. Öyle gelir bana...
Çünkü stil insanı tek, biricik kılar.
Lâkin stil, tarz deyince, daha çok ünlülerin giyimleriyle, saçları, makyajı, hatta dövmeleriyle ekranlara yansıyan görüntüleri gelir akla.
Hani Hürrem tarzı abiyeler, Polat Alemdar tarzı takımlar, David Beckham tarzı yelekler...
Oysa bunlar “stil”i falan değil, olsa olsa bir trendi anlatır.
Nitekim, “moda geçer, stil kalır”. (¹)
* * *
Stil ise, bir insanın üstüne, hâline, tutumuna, davranışına, üslubuna, içine-dışına, bütünlüğüne, hayat tarzına, herşeyine siniyor.
Bir kadın başını-saçlarını sağa yatırır ve düzeltir, sol eliyle... Stildir.
Farklıdır; o hareketiyle bütünleşen varlığı, o anın resmini insanın belleğine çivileyen “stil”i nedeniyle...
Kendine has, “kendine tarz”dır. “Stil sahibi”dir.
Bülent Ecevit sadece kasketi ve “Ecevit mavisi” gömleğiyle, Süleyman Demirel sadece fötr şapkasıyla ayrılmamıştır diğer politikacılardan...
Sev ya da sevme, stilleri vardır.
Kendi hesabıma ben Erdal İnönü’yü, stiliyle en farklı politikacılar arasına yerleştiririm.
Telaşa pek alışık olmayan huyu-fiziğiyle ve sanki o hâline gülen tebessümüyle, ironisiyle şöyle hızlıca bir yürür... Stildir.
Hareketleri, kişiliğine, bir bütün olarak varlığına dair kuvvetli ipuçları taşır. * * *
Stil sahibi insanları “olumlamak” yahut “Stili var ama...” diye negatif bir cümleye kanal açmak değil meramım.
Stil, önemlidir. Ve bu önemi, stili olmayan insanlara bakarak daha iyi anlarsınız.
Charles Bukowski’nin “Kedilerin stilleri vardır. Köpekler de gördüm, bir çok adamdan daha çok stil sahibiydiler” demesi, boşuna değildir.
* * *
Önem verdiğim ve bu yüzden daha önce de değindiğim stil meselesi, Muhammed Ali’nin ölümüyle bir kez daha çıktı karşıma.
Müslüman olmadan önce Cassius Marcellus Clay’di adı.
İsmini 19. Yüzyıl’da köleliğin kaldırılması için mücadele eden beyaz bir siyasetçi, aktivistten almıştı.
Milattan Önce, ta Roma’dan gelen o ismin ruhu, 1960 Roma Olimpiyatları’ndan döndükten sonra bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını öğrenince dışavurmuştu belki.
Ve aldığı altın madalyayı Ohio Nehri’ne atmıştı. (O madalyanın yerine 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda başka bir altın madalya verdiler)
Geceyarısını belki sadece sahurda keyifle yaşayan koca bir kuşak, sabaha karşı, alacakaranlıkta onun maçları için yatağından kalktı.
* * *
Müslüman oldu, Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddetti:
“Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım. Neden ABD’den 16 bin km uzaktaki kavruk tenli insanları öldüreyim?”
Beş yıl hapis cezasına çarptırılınca, lisansı ve pasaportu elinden alındı. Boksa 3 yıl ara vermek zorunda kaldı.
* * *
Onu stil sahibi yapan sadece dans eden farklı boks tarzı, kelebekler, arılar, aktivist yönü filan değildi.
“O kadar hızlıyım ki otel odasında ışıkları söndürdüm, yatağa girdiğimde oda daha karanlık olmamıştı” diyen ironisi, egosu da ona hastı.
Öyle ki İngiltere’ye başında koca bir taçla gitti.
“Maça neden taçla çıktınız?” sorusunu, yine o havada yanıtladı:
“Çünkü ben bir kralım, İngiltere’de bir kraliçe var ama kral yok...”
Kralların, padişahların tacı vardır elbette, ama çoğunun stili yoktur.
(¹) Parisli Moda Tasarımcısı Coco Chanel.
Paylaş