Paylaş
DÜNDEN devam edersek, evet kamyon -arkası- yazılarını, bir “uzun yol folklörü”, kültürel bir renklilik, bir tür aforizma, kamyoncu grafittisi olarak görüyorum. Bana bir çok şey anlatıyor, hisettiriyor o yazılar.
Bazen bir “halk dizesi” oluyor; “Bir meyhane buldum mezarlığın karşısında, bir gün beni ararsan ya oradayım ya da karşısında...”
Bazen muzır, “yeni nesil” bir espri:
“Kamyon çeker 10-20 ton, gönlüm çeker Paris Hilton”...
* * *
Ve biz böylesi satırları/paylaşımları okuyup, duyup, bir an için gülümsüyorsak, düşünüyorsak bir başka hayatı, o an efkarlanıyorsak...
Kıymetli değil mi bir “başka bakış açısı”, ekranıyla fabrikasyon, dizisiyle konfeksiyon bu hayatta.
Niye arkasındaki duygusal plakası sökülsün o zaman.
Niye, uzaktan bakıp, görmeden geçtiğimiz binlerce kamyondan -herhangi- biri olsun? Hatta hiç bakılmayan, öteki...
* * *
Başka hayatları, hayatın bizzat içinden değil, dizilerden izlemek iyi geliyor belki bize.
Güvenli de geliyor.
Çünkü bitince, kapatınca TV’yi, “seyrederken” akıtılan gözyaşı da, vicdan da, hatta dizinin kahramanıyla birlikte -ve dizi süresince- yaşadığımız cesaret, özgürlük tutkusu gibi “şey”ler de ekranda kapanıyor.
Ve dönüyoruz kendi hayatımıza.
“Dışımızdaki hayat”, ötede ve “öteki”ne mahsus bir şey olarak kalıyor.
* * *
Her daim iktidarlar da, otorite de kendine benzemeyen, meşrebine uymayan hayatı kendi yazılı ya da yazılı olmayan “hukuk”uyla dönüştürmek, ona hükmetmek istiyor. Olmadı, dışarıda bırakmaya/yalıtmaya çabalıyor.
Böylece etiketleme, ötekileştirme, bir şeyi bir başka şeye dönüştürme iktidarın, otoritenin belki de en değişmez patolojilerinden birisi olarak hayata yansıyor.
Bir çok yasağın altında, bu hevesin yattığını yaşadık ömrümüzce, yaşıyoruz...
Çünkü yasaklamak ile “empati” genelde yanyana gel(e)meyen iki kelime.
Daha çok antipati ile akraba, yasaklar.
Koltuğa oturunca, “Ne bu böyle dersin”, yasaklarsın.
O kadar basittir bazen.
* * *
Bir insan, “Ömrümü yıllara değil, yollara verdim” diye yazıyorsa “künye”sine...
“Hep uzaktan baktım mutluluğa” diyorsa, ön camından uzayıp giden, hiç bitmeyen yollara bakarken...
Kimi, “Hoşçakal Yarın” deyip, kapatıyorsa umut defterini...
Diğeri, “Düş peşindeysen, düş peşime” diye seslenip aleme, hayallerinden hiç vazgeçmiyorsa...
Ve tümü, gece-gündüz yollarda Edip Cansever’den mülhem, “bir kişi bile değilse yalnızlıktan”...
Ellemeyin o kültürü, o yazıları, o ifade tarzını, kamyonun arkasındaki o küçücük hayat alanını...
* * *
Yasaklamanın tek gerekçesi, yazıların trafikte dikkati dağıtması...
Dikkatiniz ille o yazılarla dağılıyorsa trafikte, hızınızı azaltın, olmadı kenara çekin otomobilinizi.
Bırakın dikkatiniz dağılsın, biraz da oralara, “başka hayatlar”a dağılsın.
Belki o zaman şu geçip giden “ömür”ler de, gerçekten bir “hayat” olur.
Paylaş