Paylaş
Artarda gündeme gelen, "horoz dövüşü"nden söz ediyorum...
Misal, Manisa'da "Hint Horozu Sevenler Derneği"ni basmış polis.
Meğer "bahisle horoz dövüşü" yaptırıyorlarmış.
Ardından benzeri Erzurum'da...
"Kümes Hayvanlarını Koruma ve Yaşatma Derneği"nde "horoz dövüşü"ne suçüstü yapmışlar.
Ve "horozu, tozu, kızı" ile meşhur Denizli.
Yine bir dernek, yine yaralı horozlar, yine dövüş...
Cezası ise Kabahatler Kanunu'na göre 100 lira.
Belki bir tek bahiste dönen paranın, yüzde 1'i...
* * *
Bizim kuşağın, çocukluğumuzun figürlerindendi horoz.
Gün ağarırken mutlaka bir horoz sesi duyulurdu.
İster Bahçelievler'de oturun, ister Çankaya'da.
Ve mutlaka kucağında horozla gezen bir kapıcı çocuğu...
Bir taç gibi kıvrımlanan kırmızı ibiğine mi tutkundu horozun, kızıl-koyu parıltılı tüylerine, duruşuna mı...
Sadece kucağında bir "can"ın kıpırtısını, sıcaklığını, yoldaşlığını mı hissetmek isterdi yoksa.
Köyünü özlerdi de, gizlice fısıldar mıydı horozuna sılayı...
Sonradan öğrendim.
Kapıcı çocuğunun horoz ile arasındaki bağ, Çingeneler Zamanı filminde Perhan'ın hindisi ile bağı neyse oydu.
Saydıklarımın hepsiydi...
Bremen Mızıkacıları masalının en küçük ama en tepedeki kahramanıydı, sonra.
Sadri Alışık filmlerinde Vahi Öz'ün "Horoz Nuri"si...
Cambaz geldiğinde aniden ortaya çıkan Horoz Şekeri'ydi.
Yani Orhan Veli'nin bayramda evden kaçıp, "Anneme söylemeyin" diyerek kargalara önerdiği rüşvetti.
* * *
Şimdi horoz, yaralı. İbiği yok, parçalanmış. Kan içinde kafası, gagası...
Kızıl parlak, kabarık tüyleri matlaşmış, akan kanıyla yapışmış bedenine.
"Can bahisi/kumarı" hobi sayılıyor bu memlekette.
Yarattıkları vahşet ise, "kabahat"...
Paylaş