ON altı yıl önce kent gündemine hem tepeden inme, hem de “fuzuli” bir şekilde sokulan amblem meselesi neredeyse küllenmişti.
Başkent’te amblemsiz-simgesiz geçinip gidiyorduk. Sevimli miki-kedi Misket vardı, o da zaten logoydu, amblem değil. Ama Başkan Melih Gökçek külü üfledi, yasaklanan amblemin üzeri külle örtülen “kor”unu, bir kaç rötuşla yeniden ortaya çıkardı. Ve okurlardan gelen e-mail trafiği de yeniden alevlendi.
Okurlarımızdan Dursun Doğan da içtenlikli iletisinde, benim ambleme neden “muhalif” olduğumu, beni neden rahatsız ettiğini sormuş öncelikle... Benzer soruları ya da eleştirileri içeren iki iletiyi de Doğan’ın nezdinde, yanıtlamak isterim. Diğer iletiler, “başına yıldız kadar taş düşsün, kulelere gelesin...” nevinden olduğu için, bazıları da feyk oldukları satırlardan damladığı için kayda değer bulmadım ve o nedenle o iletilerdeki çoğu sahte isimleri anmadım.
Şimdi, okurumuzun zarif, samimi bir dille yönelttiği soruları aynen sıralayıp, dilimin döndüğünce yanıtlayayım. Uzun uzun yanıtlayacağım, çünkü “mesele” sadece kentin amblemi değil, 17 yıllık bir yönetim zihniyetinin -bazen örtülü, bazen açık- özeti de... İlk soru, “Büyükşehir Belediyesi’nin amblemi neden bu kadar sizi rahatsız ediyor? Ya da sizi rahatsız, huzursuz eden üzerindeki ayyıldız mı yoksa cami resmi mi?” Evet, bu amblem beni fazlasıyla ve en hafif deyimiyle rahatsız ediyor. Ama bu rahatsızlığım ”alerjik bir reaksiyon” değil. Bu kentte yaşamam ve kendimi “kentli” olarak görmemle ilgili... 1. Evet rahatsızım, çünkü çocukluğumdan beri üç buçuk darbe, geldi geçti hayatımdan. Başkan Gökçek’in 1995 yılında “Ben sizin başkanınızım ben ne dersem o olur” edasıyla, bir Allahın kuluna, kurumuna danışmadan tepeden inme bir yöntemle amblemi değiştirmesi de bir darbedir. 2. Rahatsızım, çünkü koca Başkent’in amblemi profesyonel bir ekibin “eser”i değil, sonradan çizerinin de açıkladığı gibi sıradan bir “eskiz”dir. Grafik sanatçıları, akademisyenler amblemi estetik açıdan da defalarca eleştirmiştir. 3. Bu amblem izinsiz, onaysız, ulusal, mülki tüm prosedürü hiçe sayarak dolaşıma sokuldu. Korsandı yani... Ama ben asıl, o ambleme karşı toplanan 275 bin imzalı sivil inisiyatifi hiçe saydığı için rahatsızım. Eğer misal faili meçhullerin kol gezdiği, başbakanların fırçalandığı o dönemde “otorite”ye başkaldıran bir korsan amblem olsaydı, “başım gözüm üste”...Ama iki yana minare koyup, dengeyi (o günlerin moda kavramı olan ama artık aşınıp tedavülden kalkan “takiye”yi) ortadaki Atakule’de arayan amblemle hiç işim olmaz. 4. Bir kentin amblemi, o kentin “alametifarikası”, yani ayırıcı niteliği, özelliğidir. Nitekim “Yedi tepeli İstanbul”un camili amblemi hem grafik sanatı açısından şıktır, hem de kentin ayırıcı niteliği açısından yerindedir. Oradaki camiler, eserdir, tarihtir. Ama Kocatepe Camisi, Atakule gibi Başkent’in tarihi açısından “yeni” simgeler, ne dokuyu, ne tarihi yansıtır. Dönemin valileleri, İçişleri Bakanları, mahkeme kararları da bu amblemin Başkent’i yansıtmadığını defalarca kayda geçirmiştir. Yarın devam edeceğim.