Paylaş
Film siyah-beyazdı.
Sadece, öfkeyi, kavgayı simgeleyen Siyam Balığı, kan kırmızısıydı.
Siyam Balığı'nı hatırlatayım size.
Hani akvaryum(un)da, kendisinden başka hiç bir türdeşine yaşam şansı tanımayan o kavgacı balık.
O nedenle akvaryum yerine çoğu kez irice kadehlerde, kavanozlarda yaşar, tek başına.
Filmde, öfkenin, kavganın sembolü olan kırmızı Siyam Balığı'nın dışında, hayatı tümüyle siyah-beyaz gören bir insan anlatılıyordu.
Böyle bir balığa büyük ilgi duyan birisini daha hatırlıyorum.
Başkan Melih Gökçek'i...
Evcil Havyanlar Parkı'nda gösterdiği bu ilgi, o dönem haber olmuştu gazetelere.
Ben de köşemde yazmıştım.
Büyükşehir Belediyesi, 16 Temmuz 2000'de faksladığı kendi haber bülteninde, aynen şu sözcüklerle yer vermişti Başkan'ın bu ilgisine:
"Gökçek, parktaki balığın yırtıcı ve tek başına yaşıyor olmasına ayrı bir ilgi gösterdi.
Saatlerce balığın hareketlerini izledi.
Balık da izlendiğinin farkındaymışçasına, çeşitli yüzgeç ve solunum hareketleri yaptı."
* * *
Siyam Balığı'nın ilginç bir özelliği daha var.
Kavanozunda tek başınadır ama karşısına ayna koyduğunuzda, kendi gölgesiyle başlar kavgaya.
Kendi dünyasında(n), hayali bir düşman yaratır sanki.
Ludwig Wittgenstein ne güzel özetliyor:
"Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir."
Sıkışır kalır, öfkeyle inip kalkan göğüs kafesinde...
Oysa kilitli değil ki kapı!
* * *
Öfke, en "hayati" zaafı insanın.
Çünkü hayatını kuşatır.
Önce içi daralır, sonra dünyası...
Kınından çekilmiş eğri kılıç, namluda paslı kurşun gibi gezen, insan ilişkilerini bir "polemik imkanı" olarak gören siluetler, artık kalıcı prim yapmıyor.
Ne futbolda, ne aşkta, ne TV'de, ne sokakta, ne medyada, ne de siyasette...
"Öfkeli", artık sadece Pamuk Prenses'in 7 cücelerinde sevimli.
Paylaş