Paylaş
Can Yücel, Charles Baudelaire’in şiirini böyle çevirdi de Türkçe’ye...
Ama vardır bizim ülkede, ölüye, ölümden de öte işkence.
***
İşte, parçaladılar Datça’daki mezarını.
Kırdılar, üzerinde “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi...” yazan mezartaşını...
Kuşlar, kediler, esref-i mahlukat su içsin diye özel olarak yapılan su kanallarını da parçaladılar.
Polis olayın planlı olduğunu, mezarı yanlarında getirdikleri “balyoz gibi bir şeyle” parçaladıklarını söylüyor ama... Ben biliyorum ki o balyoz, “kafa”dır.
Aynı “kafa” defalarca parçalamadı mı, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın mezarlarını.
Vasiyetlerine karşın, onları Asri Mezarlık’ta yatan arkadaşları Taylan Özgür’ün yanına değil, Karşıyaka’ya gömen, orada bile üç arkadaşı yanyana getirmeyen aynı kafa değil mi?
***
Datça’daki mezarlık, tüm dünyada “hoşgörü mezarlığı” olarak bilinir.
Müslümanlar, Hıristiyanlar, Rumlar, Yahudiler bir arada yattığı için...
Sırtını “hoşgörü”ye dayadığından, bekçisi bile yoktur mezarlığın.
Ama işte, orada parçaladılar şairin mezarını...
Tıpkı Zeytinburnu’nda defalarca saldırıya uğrayan “Balıklı Rum Mezarlığı” gibi...
En son tam 99 mezarı tespih gibi sıraya dizdiler.
Parçaladılar, çünkü bu ülkede sırtını sevgiye, hoşgörüye, barışa dayayamazsın.
Duvara dayamalısın, yoksa parçalarlar...
Balyoz olsa tutar, bükersin elini, ama “kafa”dır.
“Kendini bir güvercinin ruh tedirginliği, ürkekliği” içinde hissettiğini yazmıştı Hırant Dink. Ve eklemişti:
“Ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler”...
Dokundular... Öldürdüler, hem de kentin ta içinde, kalabalığın ortasında...
***
Parçaladılar, “Tepemdeki selvi değil erguvan /Çayır bana gömülü, ben çayıra gömülüyüm /Bahar çarpmış dünyada yeşil kokan ilk ölüyüm” diyen şairin mezarını.
“En terkedilmiş kabri suladım /Bir top ışık başverdi topraktan /Gözlerime doluyor...” diyen şairin...
Ama biliyorum, balyoz değil “kafa”dır.
Paylaş