KENT haberleriyle gündem yaratan Deniz Gürel, dün haberiyle bir katliamı önledi.
Üstelik mezarlıktaki bir katliamı... Karşıyaka Mezarlığı’ndaki arazi düzenlemesi sırasında hafriyat nedeniyle çam ağaçları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Ancak Ankara Hürriyet’in uyarısı üzerine Büyükşehir Sağlık İşleri Dairesi Başkanı Fatih Hatipoğlu hafriyatçılara müdahale ederek ağaçların zarar görmesini önlemiş. Hafriyatçılara cezai işlem uygulanacağını da vurgulamış. * * * Ağaç ve mezarlık, hazin ama bir o kadar da büyülü, derinlikli tablolar yerleştirir hayata. Çünkü Ludwig Wittgenstein’ın dediği gibi, “Ölüm yaşam olaylarından biri değildir. Kişi ölümü yaşamaz”... Ama mezarlıklar yaşar. Sık, yüksek ağaçları; dört mevsim yeşil servileri, çam, akasya, çınar, kavakları, “arazi”yi kuşatan mazıları, lüküstürümleriyle, “hayat” bir yerdir, hissedene. Kuş cıvıltıları süren hayatı hatırlatır, o sessizlikte rüzgarla fısıldar ağaçlar: “Ah kavaklar, ardımdan ıslık çalar”... Bir çok insan, yitirdiklerinin ardından orada temize çeker yaşamla ilgili defterlerini... Ve herşeyiyle “Ölümü hatırla” dese de, standart cenaze törenleri. Orada, mezarlıkta ölümü değil, aslında hayatı yaşar. * * * Mezarlıklar, anılarla randevu yeridir. Yüzyüze yaşanan “an”ların, artık sadece hayallerde, rüyalarda yaşanacak “anı”lara dönüştüğü bir randevunun mekanı... “Ölüm ve zaman daima bir yardımlaşma içindedir. Zaman yavaştan alırken, ölüm çarçabuk bitirir işini” dese de John Berger.... Saniyeleri daha uzun, daha dolgun hisseder insan, mezarlıkta. Ayak izi değmeyen avuç içi bahçeleriyle, anıların arazileridir. Hüznün de mutluluk kadar değerli olduğunu öğretir. * * * Bu nedenle, ağaçları, mazıları, çiçekleri, sessizliği, özgün atmosferi, bakımı, temizliği, düzeniyle yaşar mezarlıklar. Yoksa, mezarlıklar da ölür.