SAVUNMA mekanizmaları, bilinçli ya da bilinçsiz bir çok insanın kalkanı.
Bir huy, stil değilse ya da bu mekanizmalar vahim durumlarda kullanılmıyorsa, hoş da görülebilir. Özellikle çocuklarda... Uçurtmayı Vurmasınlar’ın küçük kahramanı Barış’ın (Ozan Bilen) “Ben yapmadım miki yaptı” repliği hoşgörülmekten öte, sıcacık bir tebessüm de yerleştirir insanın yüreğine. Ama her koşulda/durumda “savunmaya geçmek” ve bu amaçla türlü savunma mekanizmalarını kullanmak sorundur. Hele kurumsal düzeyde olursa... Çünkü alınması gereken tedbirleri geçiştirir, çözümü öteler.
Başkent’te, hatta ulusal politikada bu durumu sık yaşıyoruz. Ne zaman yağmur ya da kar esir alsa şehri (ki hep alır), ya da misal metronun yapımı gecikse, trafik tıkansa, suyla ilgili bir tartışma çıksa, Başkan Gökçek de, diğer yetkililer de hemen bu “mekanizma”yı çalıştırır. Bir bakarsınız Ankara’nın suyu tartışılırken mevzu bir anda İzmir’in arsenikli suyuna kaymış... Öte tarafa bakarsınız, 17 yıldır vaat edilen metro hükümetin yetkisine kaydırılmış... Eğer başka projelerde kayma varsa, ondan da idari yargı sorumludur. Diğer tarafa bakarsınız ki sel basmıştır oraları... O zaman da önce doğadır kabahatli, olmadı Çankaya Belediyesi hatta sokağa çıkan vatandaş filandır.
Yeri gelmişken, bir kaç savunma mekanizmasına kısaca ve genel olarak göz atmakta beis yok. “Yansıtma mekanizması”nı “bireyin kendi hatalarını, kusurlarını başkalarında görme davranışı” olarak tanımlıyor psikoloji. Yani hataların, yenilgilerin, başarısızlıkların sorumluluğunu/suçunu başkalarına yükleme meselesi... Sık rastlananı, sınavda başarısız olan öğrencinin başarısızlığını öğretmene yüklemesi gibi... Bir diğeri ise “inkar mekanizması”... bu da “bir sorunun, bir olayın varlığını bilmezden/anlamazdan gelme” ile ortaya çıkan “inkar”dır ki... En kıymetli örneği, çayda radyasyon tartışmalarında ekranın önünde çayını yudumlayan “bakan”dır “Mantığa büründürme” de, günlük hayatta en sık karşılaştığımız mekanizmalardan birisidir. Birey, yapamadığı, başaramadığı şeye bir tür “mantık kılıfı” bulur ve davranışını makul göstermeye çalışır. Bu, “neden bulma mekanizması” ile birlikte, daha da kullanışlıdır.
Eh, ya bizim toplu mekanizmalarımız... İsteklerimizi, tepkilerimizi, kızgınlıklarımızı ona neden olan kurum ya da yetkililere değil, zarar gelmeyecek, daha figüran ya da ilgisiz yerlere yöneltiriz. Yöneticisine, müdürüne kızanın hıncını karısından çıkarması, bir emeklinin koca bir kurumsal sistemin hesabını o kurumun dış kapısındaki hizmetliden sorması da bizim “hal”lerimizdir. Ki buna da, “yön değiştirme” ve hatta giderek “yönünü kaybetme” denir.