Paylaş
Kültürel yönünün ise, Mine G. Kırıkkanat'ın o ünlü yazısındaki dar yaklaşımından daha etraflı başlıklar içerebileceğini düşünüyorum.
Mangalı, sadece bir "alt/ara kültür" avamlığından, hatta "işgal"inden ibaret görmek, bizim gibi ülkeler için zor değil.
Yanına, Kırıkkanat'ın yaptığı gibi, don-atlet-pijama dekoruyla, geğirme ve kaşınma efekti koy, yeter.
Oysa, bir lezzet ve/ya da "sosyal buluşma" imkanı olarak, Barbekü kültürü Avrupa'da 18. yüzyıldan beri var.
Avustralya'da barbekü, buluşup eğlenmekle eşanlamlı bir kültür.
Amerika'da, ise her eyaletin kendine özgü barbekü yöntemi var.
Sosları, hatta kullandıkları odunun türü bile farklı.
Yaşar Kemal'in "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" romanında, "ada hayatı"ndan aktardığı yaşamsal kesitleri hatırlıyorum.
Belleğime sadece cümleleriyle değil, "koku"suyla da yerleşmiş:
"Zeytin ağacı közlerinde balık kızartırlar, mor şarapları tas tas içerlerdi..."
Zeytin dallarıyla balığın oluşturduğu rayihanın, denizden adaya sürekli tanrı misafiri getirdiği de anlatılır romanda.
O "muhabbet" anlatılır.
* * *
"Muhabbet"in yanısıra, mangalı bir lezzet şölenine de dönüştürmek mümkün.
Izgaranın üstündeki, özel marineli kırmızı ya da beyaz etleri, sosları, sebzeleri ile değil yalnızca.
Közünde pişirilen garnitürleri, mezeleri ile de...
Yani, "sınırlı/sığ/basit bir tat" değildir söz konusu olan.
Her ilkyazda hevesle tartışmaya açılır ama, aslında sezonu da yoktur, .
Isısının, ateşinin pelerininde, kara gömülen içki kadehleriyle...
* * *
İş bu nedenle, Kırıkkanat'ın "magandalar" sözcüğünü anagramlayıp, yani sözcüğü oluşturan harflerin kombinasyonunu -iştahla- değiştirip, kolayca "mangal" sözcüğüne ulaştığı yazısına katılmıyorum.
Mangal vesilesiyle açılım kazanan, bu yollu tartışmaların, "ötekileştirme" iştahını da kabartacağını düşünüyorum.
Sosyo-ekonomik, dini, etnik, zenofobik, gurmik hatta sexist etiketlemelerle...
* * *
Mangalın, -modern- kent yaşamı içinde bir sorun haline gelmesi ise başka mesele.
Onu da yarın yazmaya çalışacağım.
Paylaş