Paylaş
Akil İnsanlar Komisyonu, tanımı gereği ortak paydası barış ve “birlikte yaşama kültürü” olan, bunun yöntemini de -farklı yaklaşımlarla da olsa- demokrasi zemininde arayan bir yapı.
Komisyon üyeleri arasında, şanssız son dakika golü Hasan Karakaya gibi, bu konuda iyi sınav vermemiş, yazılarında biteviye ötekileştiren, aşağılayan vurgularla birlikte yaşama kültüründen sınıfı geçememiş isimler de olabilir.
Ama bu da, asıl üzerinde durmak istediğim mevzu açısından çok önemli değil. (Hem belki komisyon, onu da “bi nebze” ikna eder)
Derdim, “birlikte yaşama” halinin, “akil”likle yakından ilişkisi olması...
Ana amacı, “yerel birimlerdeki bireylerin birlikte yaşamaktan kaynaklanan ihtiyaçlarını karşılamak” olan yerel yönetimlerin de bu çerçevede düşüneceği, uygulayacağı çok şey var.
* * *
İrili ufaklı yerel birimler; halkın yönetime katılımını, birlikte alınan kararlarda çoğunluk ilkesinin aranmasını ve uygulanabilmesini, kadınlar, çocuklar için pozitif ayırımcılığı, eşitlik, özgürlük gibi demokrasinin temel ilkelerinin hayata geçirilmesini kolaylaştırır.
Çünkü yöneten-yönetilen iletişimi, hem toplumsal, hem coğrafi mesafe olarak azdır.
Bu da, daha düzenli, daha etkili ve yaygın bir akıl-fikir alışverişini mümkün kılar.
Ama “akil” olursan...
Elbette bu sadece yerel yönetimin değil, o sürece değen sivil toplum kuruluşlarının, uzmanların da aynada araması gereken bir özellik.
Geçinmeye, birlikte yaşamaya gönlün olmadan masaya oturursan, süreç rölans-sür rölanslarla, kazananı olmayan konken partisine dönüşecektir.
* * *
Somutlayalım.
Mesela, Türkiye’nin Başkenti’nde 20 yıldır -tepeden indiği için- bir türlü çözülemeyen, hemen her dönem “mahkemelik” olan kent amblemi meselesi...
Büyükşehir Belediyesi, her yargı iptalinde durmadan rötuşlayarak dolaşıma sürdüğü amblemler yerine, şöyle bir yol izleyeseydi mesela.
Kendi düşündüğü “amblem temaları”nı, kentlisi, uzmanı, akademisyeni, sanatçısı ve kendi kuruluyla oluşturulacak “akil komisyon” ile paylaşsaydı.
Komisyon üyeleri de, kendi politik görüşlerine göre, kubbe, orak-çekiç-başak, demirkırat, üç hilal menzilinde çağrışımlarla değil de, kenti anlamı, estetiği ile gerçekten yansıtacak öneriler getirseydi.
Ve her üyenin değilse de çoğunluğun üzerinde buluştuğu tema, sanatçılar marifetiyle seçenekli amblemlere dönüştürülseydi.
Ardından o amblemler, halk oylamasına açılsaydı...
Daha demokratik, daha uygun ve şık olmaz mıydı?
Yargıya da, keyifle seyretmek kalırdı.
* * *
Akil insanlar sürecini izleyelim, öğrenelim, böylesi tecrübeleri yerele de taşıyalım, deneyelim.
Başarısız bir deneme de, denemesiz bir hayat için her zaman çok öğreticidir.
Paylaş